'BİLİM İNSANI SORUMLULUĞUYDU'
ANADOLU Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesinden Doç. Dr. Yasemin Özgün ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisine imza attıktan sonra ihraç edilen 406 akademisyenden biri.
İmza sonrası süreç hemen açığa alınmayla başladı. 6 aylık açığa alınma süresinin ardından idare mahkemesi, bir kısım imzacı akademisyen için dönme kararı verdi.
Bu sürecin sonunda ‘Bu imzayı atmak açığa alınma nedeni değildir’ kararı çıktı ama nafile. Çünkü Özgün, 7 Şubat 2017’de çıkan 686 No’lu KHK ile (330 imzacı bu KHK ile ihraç edildi) 23 yıl 7 ay 10 gün çalıştığı kurumdan ihraç edilmişti bile.
“O dönemde yaşanan pek çok hukuksuzluğa, insan hakları ihlaline karşı bir ses çıkarmak istedik” diye başlıyor anlatmaya: “Türkiye’de onca insan hakları ihlali olurken ve gözümüzün önünde insanlar yerlerde sürüklenirken, çocukların cenazesi buzdolaplarında saklanırken, bunları yaşayıp nasıl ses çıkarılmaz ki. Biz de ‘Bu suça ortak olmayacağız’ dedik. Her akademisyenin yapması gereken bir şeyi yaptığımızı düşünüyorduk, bu ülkede bir bilim insanı olmanın sorumluluğuydu bu. Bir tür uyarıda bulunmak istedik.”
NAZİ DÖNEMİNİ ANDIRAN TUHAFLIKLAR
Peki ya imza sonrası yaşananlar… Hemen her imzacı “Böyle bir şey hayal bile edemezdik” diyor. Yasemin Özgün ise “akıl dışı” tanımlamasını kullanıyor yaşananlar için ve ekliyor: “İmzanın karşılığında böyle bir şey yaşıyor olmak… Elbette doğru olan imzaydı, yaşadıklarımız doğru olmayan. Ben mesela, 23 yıllık emek, sonra bir anda ‘terörist’ ilan ediliyorsunuz, bir anda işten atılıyorsunuz. Linç girişimine uğrayan arkadaşlar oldu. 23 yıldır orada bir odam var, o odada biriktirdiklerim var. Bir haftayı aldı o odayı boşaltmak. Öğrenci işlerinin o odanın kilidini değiştirmesini hiç unutmuyorum. Her gün gidip odamın anahtarını alıp akşam teslim ediyordum. Nazi dönemini andıran tuhaflıklardı.”
‘EN ÇOK ÖĞRENCİLERİMİ ÖZLEDİM’
‘23 yıl çalıştıktan sonra bir gecede öğrencilerden koparılmak…’ diye başladığım sorumu tamamlamadan anlatmaya başlıyor Özgün: “Çok acıydı. En çok özlediğim şey o. Bir şekilde bağ kuruyorsunuz, bugüne kadarki donanımınızı, birikiminizi aktarıyorsunuz, bundan uzaklaştırılmak gerçekten çok acıydı. Kadın öğrenciler kapıma ‘Kadın başımıza yanınızdayız hocam’ yazmışlardı ben giderken ya, çok etkilenmiştim, sabaha kadar ağlamıştım. Onları çok özlüyorum. Gerçek anlamıyla akademide olmayı özledim.”
‘O KADAR YILDAN SONRA AİLEDEN DESTEK ALMAK’
23 yıldan sonra hayata yeniden başlamak gibi, yeni bir iş bulmak, belki bulamamak, Özgün anlatıyor: “6 yıl, dile bile kolay değil. Baskı ve şiddet devam ediyor, yargılamalar… Sürekli bir hakim karşısına çıkıyoruz. Öte yandan hedef göstermeler, Tuhaf bir bekleyiş hali, ne olacağını bilmeme hali. Ama malum, hayatı sürdürmek gerekiyordu. Eskişehir’den Ankara’ya taşındım. Ve parça başı işler dediğimiz işler yapmaya başladım. Nedir onlar işte çeviriler yaptım, bazı projelerin bir bölümünü üslendim, raporlar hazırladım… Biraz zorlandım açıkçası, çünkü başka bir iş yapmamıştım, 20’li yaşlarda girmiştim akademiye ve sadece akademiyi biliyordum. Yaptığın işin günü yok, saati yok, her şey belirsiz. Bazen iş yok. O zaman ailenizden destek almak zorunda kalıyorsunuz, ee gelmişim ellili yaşlara, çok ağır geliyordu çok.”
DAYANIŞMA BİZİ AYAKTA TUTTU
Bir yandan parça başı işlerle hayatı sürdürmeye çalışırken bir yandan da dayanışma akademileri kuruldu. Yasemin Özgün: “Çok yoğun, çok koşturma dolu ve çok yıpratan bir süreçti gerçekten. Tabii ki akademisyenlerin örgütlenmesi, bir arada olması da kolay değil. Çok çeşitli bir gruptuk. Yaş, hiyerarşi, statü, sınıf farklılıkları… 406 akademisyen ihraç olurken diğerleri ihraç olmadı örneğin... Böyle çelişkileri oldu hükümetin. Bunlarla baş etmek kolay değildi. Dayanışma bizi ayakta tuttu. Hiç kimse de köşesine çekilmedi onca şeyden sonra. Bir çoğunluğumuz yine durduğumuz yerde durmaya devam ettik. Dayanışmaya mücadeleye devam ettik. Kendi üslubumuzla, kendi tarzımızla bildiğimizi yapmaya devam ettik” diyor.
KOMİSYON REDDETTİ: BİTMEYEN BİR SÜREÇ
OHAL komisyonunda başvurusu reddedildi Özgün’ün de. Ve böylece süreç en başa döndü, ihraç kararları açısından. Aslında Anayasa Mahkemesi kararı vardı, ama tanıyan yoktu. Ret kararları ile sürecin hiç bitmeyen bir hal aldığının altını çiziyor Özgün: “Tamam, ‘işimize döneceğiz, her şey güllük gülistanlık olacak’ gibi çok büyük umutlarımız yoktu. Böyle bir Türkiye de böyle bir ortam da yok, bunu biliyorduk ama bu hukuksuzluğun hâlâ sürüyor olması ve bununla tekrar mücadele edecek olmamız, bizi bitmeyen bir sürecin içinde yaşıyormuşuz gibi hissettirdi. Hukuksuzluğun da bitmediğinin bir göstergesi sonuçta tüm bunlar. Böyle iğneyle kuyu kazarak bir şeyler elde etmeye çalışıyoruz işte. Ama hiçbir zaman mücadeleden ve dayanışmadan vazgeçmedik. Biz hâlâ aynı yerdeyiz, barışı savunuyoruz. Her zaman yeni yollarını bulduk, uğraştık, didindik. Yine de yapacağız. Ayrıca kaybedecek bir işimiz de kalmadı zaten. Son söz olsun, geri döneceğiz, biliyorum.”