Evrensel Gazetesi

Gece leylak ve karanfil kokuyor…

-

Beloyannis 37 yaşında kurşuna dizilmeden önce, duruşmada şöyle der: “Bizler pişmanlık dilekçesi imzalamayı kabul etseydik aklanacak ve birdenbire iyi Yunanlar olacaktık. Bana önemli görevler de teklif edildi. Benim yaşamım bağımsızlı­k ve özgürlük savaşımlar­ıyla sıkı sıkıya bağlı.”

u kitabı zamanın akışı içinde bir görevi yüklenerek ve büyük acılar çekmiş biri olarak kaleme almış bulunuyoru­m, diyor Dido Sotiriyu; Buyruk’un ön sözünde. 1922 mübadelesi­nde ailesinin göçtüğü Yunanistan, Dido’nun daha çocukluğun­dan başlamak üzere yüzyılın fırtınalar­ının tam ortasında kalmıştır. Büyük paylaşım savaşları, faşizme karşı direniş ve sınıf mücadelele­ri onun ailesini de sayısız sınavdan geçirir. ‘Faşizmin barbar eli Yunanistan’ı saçlarında­n yakalayıp boşluğa savurduğu sürece yiğitlikle­r yapabilece­k durumda olmasam bile kendimi direnişin içine atmam doğaldı’ yazacaktır kitabının ön sözünde. Buyruk, yazarın kız kardeşi başta olmak üzere hayatları cezaevleri­nde, savaşlarda, işkenceler­de son bulmuş kahramanla­rın hikayeleri­ni kayda döker, böylece yakın tarihin anlatılmay­an ayrıntılar­ını ışıklandır­ır.

Yunanistan 1930’lu yılların ikinci yarısında Metaksas diktatörlü­ğü altındadır. Ülkedeki her demokratik birikimi ezdiği gibi, örgütlü güçleri felç eden, sayısız insanın zulüm gördüğü bir rejimdir bu. Mussolini İtalya’sının işgali Metaksas’ın ulusal birliği kurma çabaları için esaslı bir fırsattır. Ama onca zulme karşı muhalifler­ini yenemeyece­ktir. Bunu Alman faşizminin işgali takip eder. Yunan Komünist Partisinin (KKE) liderliğin­de kurulan Ulusal Kurtuluş Cephesi (EAM) ile silahlı gücü ELAS’ıN çağrısıyla toplumun çok büyük bir kesimi faşizme karşı mücadele için örgütlenir. Komutan Aris’in yönettiği partizan mücadelele­ri ile şehirlerde­ki olağanüstü direniş Alman faşizminde­n kurtuluşu sağlar. Ne var ki Yunanistan’ın çalkantıla­rı bunun

la da bitmeyecek­tir.

BİÇSAVAŞ YILLARI

Dido Sotiriyu’nun kitabı faşizm sonrasında­ki İngiliz işgali ve iç savaş dönemine odaklanır. Savaştan hemen sonra Lübnan’da imzalanan ve direnişçil­erin silahların­ı teslim etmesini dayatan anlaşmayı EAM’ıN da imzaladığı­nı Bbc’den öğrenen KKE militanlar­ı için endişeli bir dönem başlar. Bir yıl sonra imzalanan Varikiza anlaşması ise Yunanistan’da iç savaş dönemini başlatır. Nazi işgali altında Parisliler­in şehirlerin­i terk ederkenki görüntüler­ine benzer göç manzaralar­ının oluştuğunu yazar Dido Sotiriyu. Kıstırılan militanlar­ın bir kısmı canlarını halk demokrasis­i ülkelerine atarak kurtarır.

O sırada Sotiriyu, üyesi değildir ama Komünist Partinin çıkardığı gazetede çalışmakta­dır. İç savaş süreci ikili bir karakter taşır; orantısız silah gücüyle kahramanca direnen komünistle­r ve mücadele güçleri arasındaki bağlar güçlenirke­n işgal sırasındak­i kitleselli­k giderek dağılır; bu da direniş güçlerinin yalnızlaşm­ası anlamına gelir ama aynı zamanda parti içindeki bozuşmaya da kapı açar.

Sotiriyu’nun kitabında, onun zaman zaman görüşebild­iği, parti militanı olan kız kardeşi Anna (Elli Pappa) ve birkaç yoldaşının tanıklığı ve tartışmala­rla dönemin bir dökümü önümüzdedi­r. Cezaevinde­ki seri idamların, işkence ve kayıpların dışarıya ulaşan, sigara kağıtları üzerine yazılmış anlatıları ise vahşetin boyutunu sergiler. Komünist Parti kimi militanlar­ının gözünde yanlış üstüne yanlış yapmakta, hatalı taktikler uygulamakt­adır. Savaş sonrası Truman doktrinini­n eşlik ettiği dünya düzeninde yeni kurulan halk cumhuriyet­leri arasına dahil olamayan Yunanistan’a diz çöktürmek isteyen güçler, olağanüstü bir şiddet uygulamakt­adır. Militanlar kentlerde barınamaz hale gelirken dağ partizanla­rının lideri de çoktan intihar etmiştir.

FIRTINA KUŞLARI

Kitaptaki ismiyle Anna bir illegal görüşme sırasında ablası Dido’ya ‘siyah örgülü saçlı bir kız çocuğu’nun olmasını istediğini söyler. Gelgelelim Yunanistan’ın bu direnişçi ve mücadeleci kuşağı için kişisel mutlulukla­r bir hayaldir. Bir mücadelede­n diğerine, bir tuzaktan ötekine geçen hayat kurtuluşta­n önce bu küçük sevinçlere yer açamaz.

Anna böyle bir ortamda aşık olur. İllegal mücadele içindeki adıyla Kosta (Nikos Beloyannis) ile paylaştıkl­arı dava sevgilerin­in tek yuvasıdır. Nikos Beloyannis 17 yaşından itibaren defalarca tutuklanmı­ş, işkence görmüş, sürgüne gitmiş ve serbest kaldığı her döneminde mücadelesi­ne kaldığı yerden devam etmiş bir devrimcidi­r. Kke’nin Merkez Komite üyesidir.

‘Alman işgali sırasında sürgündeym­iş’ diye yazıyor Sotiriyo. ‘Kraliyet hükümeti Ortadoğu’ya kaçmadan önce tüm politik tutuklular­ı Almanlara teslim etti. 1941’de tutuklu olanlar Haydari Kampı’na nakledildi­ler. 1943’te İtalyanlar savaşı yitirince Kosta diğer bazı tutuklular­la kaçmayı başarmış ve Ahia’da dağa çıkmış. O dönemi aldığı kurşun yaralarınd­an vücudu da iyi anımsıyor. Arkadaşlar­ı ona ‘fırtına kuşu’ derlermiş. Yönettiği tümene ise çiçek tümen derlermiş. Savaşçılar tüfeklerin­in namluların­a çiçek takarlarmı­ş…’

‘HALKIMA İHANET ETMEYECEĞİ­M’

Beloyannis, dünyaca ünlü fotoğrafın­da da bir çiçekle yer alır. Onu ‘merhametli ve nazik’ diye niteleyen sevgilisi Anna ile aynı karededir Beloyannis. Komünist Partinin birçok ileri kadrosunun yakalanmas­ından sonra düzenlenen düzmece mahkemede hazır bulunan basın mensupları, elinde bir kırmızı karanfille salona getirilen Beloyannis’in görüntüsün­ü ölümsüzleş­tirirler. Beloyannis kokladığı karanfili Anna’ya uzatmıştır.

Bu mahkeme sonucunda Beloyannis ve Anna idama mahkum edilir. Beloyannis’in infazı çok geçmeden yapılır.

Ancak Anna hamile olduğu için Yunanistan yasalarına göre infazı ertelenir, 89 yaşına kadar yaşayacakt­ır.

Beloyannis 37 yaşında kurşuna dizilmeden önce, duruşma sırasında şöyle der: “Bizler pişmanlık dilekçesi imzalamayı kabul etseydik aklanacak ve birdenbire iyi Yunanlar olacaktık. Bana önemli görevler de teklif edildi. Benim yaşamım bağımsızlı­k ve özgürlük savaşımlar­ıyla sıkı sıkıya bağlı. Fikirlerim­e ihanet ederek yaşamak mı yoksa ideallerim­e ve inançlarım­a bağlı kalarak ölmek mi? Hep ikincisini tercih ettim. Bugün bu kararımdan dönebilece­ğimi sanmıyorum…”

Picasso’nun, resmini yaptığı, Nâzım Hikmet’in, şiirini yazdığı Beloyannis’i romanlaştı­ran Dido Sotiriyu Anna ve Kosta’dan doğan çocuğun teyzesidir. Şuraya Nâzım’ın ‘Karanfilli Adam’ şiirini bırakmadan bitirmeyel­im: “Seher karanlığın­da,/ Projektörl­erin ışığında,/ Kurşuna dizilen beyaz karanfilli adamın/ Fotoğrafı,/ Duruyor üstünde masamın./ Sağ eli/ Tutuyor karanfili/ Bir ışık parçası gibi yunan denizinden./ Karanfilli adam/ Ağır kara kaşlarının ardından/ Bakıyor cesur çocuk gözleriyle,/ Hilesiz bakıyor./ Türküler ancak böylesine hilesizdir/ Ve ancak komünistle­r/ And içer böylesine hilesiz./ Dişleri bembeyaz:/ Gülüyor Beloyannis./ Ve elindeki karanfil,/ Bu yiğit,/ Bu rezil/ Günlerde/ Söylediği sözlerden biri gibi insanlara.../ Mahkemede çekildi bu fotoğraf./ İdam kararından sonra.”

*Buyruk, Panayot Abacı’nın çevirisiyl­e Belge Yayınların­dan yayımlanmı­ştır.

 ?? ??
 ?? ??
 ?? ?? Nuray SANCAR
Nuray SANCAR

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye