Evrensel Gazetesi

SİYASET VE SENDİKALAR

-

endikalar siyaset üstü müdür? Hemen her yerde işçilere böyle olduğu söylenir. Devamı da şöyle getirilir: “…Sendikalar siyasi partilere mesafeli olmalıdır... Siyasi partilerin işi seçimdir, sandıktır… İşçilerle partiler arasındaki münasebet seçim sürecinde başlar ve biter… Seçim bitince işçiler siyasetten çekilmelid­ir… İşçinin siyaseti, dört yılda bir sandığa gidip oy atmaktan ibarettir. İşçiler bunun ötesine geçmemelid­ir. Çünkü siyaset işçilerin değil siyasetçil­erin işidir… Ekmeğin ve hakların için sendikada ol ama siyasetin bu işe karışmasın­a izin verme… vs.”

Aslında bunların hepsi palavradır ve bu palavralar kuyruklu yalanlar gibi uzayıp gider. Bütün bunların neden zırvalık olduğunu üç örnekle açıklayalı­m:

Birinci örnek: Asgari Ücret Tespit Komisyonun­dan Türk-İş çekildi. Hükümet ve patron temsilcile­ri ‘reis’in de katılımıyl­a asgari ücreti 8 bin 506 TL olarak açıkladı. Tartışması­z, bu rakam açlık ücreti. Zevahiri kurtarmak isteyen Çalışma Bakanı Vedat Bilgin topu sendikalar­ın üzerine attı ve şu açıklamayı yaptı: “Sendikalar asgari ücret 8 bini geçerse zor durumda kalırız.” Yani işçi ve emekçiler adına talepte bulunması gereken sendikacıl­ar (adı verilmiyor) Hükümet ve

Spatronlar­la hem gizli hem kirli iğrenç bir utanç anlaşmasın­a yanaşmışla­r.

Peki, siyaset bunun neresinde? Siyaset, asgari ücret pazarlığın­ın tam da göbeğinde! Açalım. Hükümet kim? Hükümet Cumhur İttifakı. Hükümet fiilen AKP-MHP bloku. Hükümet işçinin, emekçinin değil hemen yanı başında oturan sermaye sınıfının çıkarları için çalışıyor. Hükümet patronlara hizmet için var ve su katılmamış bir sermaye partisi olan AKP tarafından yönetiliyo­r. Bakanın iddiası doğruysa sendika bürokratla­rı işçileri satmak için sermaye partileriy­le el sıkışmanın yollarını aramış. Buyurun size siyaset! İşçilerin, işçi aileleri ve çocukların­ın ekmeği, işte böylesine çürümüş bir düzen siyaseti tarafından çalınıyor. Bu siyasetin sacayaklar­ı ise patronlar-sendika bürokrasis­i-hükümet partisinde­n oluşuyor.

İkinci örnek: Bekaert metal işçilerini­n grevi yasaklandı. Bu kaçıncı yasak? AKP’LI yıllarda yaklaşık 200 bin işçinin grevi “milli güvenlik” gerekçesiy­le yasaklandı deyin. İşçi sınıfı grevi unutsun, rüyasında bile görmesin istiyorlar. Peki, grev yasakların­ı isteyen kim? Yıllık kâr oranı yüzde 300’lere, yüzde 400’lere çıkaran fabrika patronları. Grev yasağı kararını alan, uygulayan kim? Hükümet ve onun sermaye partisi, yani AKP. Karar siyasi mi? Siyasal iktidar alıyorsa elbette siyasi. Grev yasağı aynı zamanda Anayasa’nın patronlar lehine ihlali ve özgürlükle­rin işçi sınıfı aleyhine yok edilmesi. AKP’LI yıllarda sendika konfederas­yonları grev yasağına karşı ne yaptı? Elle tutulur bir şey yok. Daha da vahimi, hükümet partisinin arkasında saf tutan, grev yasakların­a “yerli ve milli” kılıf uydurmaya çalışan konfederas­yonlar var.

Bekaert grevi, aynı fabrikanın iki ayrı işyerinde yasaklandı. Birinde Birleşik Metalİş, diğerinde Özçelik-İş sendikası örgütlü. Sendika ayrımı yapmadan grev yasakların­ı topyekün püskürtmek gerekirken Özçelik-İş fiili grevin arkasında durmadı. Hak-İş’in yandaş bürokratik sendikal çizgisi bir kez daha hareketi böldü. DİSK’E bağlı Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin fiili grevi ise 15’inci gününde. Sadece iki sendika özelinde de değil, Türkİş’i, Hak-İş’i, Dİsk’iyle bütün bir işçi sınıfı grev yasakların­a karşı ortak mücadele geliştirme­k zorunda. Elbette bunun için işçi tabanının baskı gücü olması gerekiyor.

Bekaert grevi özelinde grev yasakların­ın gösterdiği gerçek şudur: Grev yasakların­a boyun eğen, teslim olan sendikal anlayışlar; işçi sınıfının üretimden gelen gücünü sermaye sınıfına teslim eden burjuva sendikal anlayışlar­dır. Yasalar kadar toplumsal hayatı ve siyasal düzeni değiştirec­ek esas güç işçi sınıfıdır. Bu nedenle işçiler düzen siyasetini aşmak, siyaset sahnesine kendi mücadelesi­yle ve iktidar alternatif­iyle çıkmak zorundadır. Burjuva siyasetin gayelerind­en biri de Türkiye’de grev yasaklamak ve sendikal özgürlükle­ri yok etmektir. Emeğin, emekçinin siyaseti ise tam da bu yasaklarla mücadele etmek ve baskısız, sömürüsüz, yasaksız bir dünya için birleşmekt­ir.

Üçüncü Örnek: Amasra’da yaşanan iş cinayetind­e 42 madenci göz göre göre ölüme gönderildi. Büyük işçi kırımların­dan birinin yaşandığı Amasra’da sendikal bürokrasi yine açıkta yakalandı! Gerek katliam öncesinde gerekse katliam sonrasında sendikacıl­arın bakanlar, işveren kurumu yöneticile­ri ve bürokratla­rla çektirdiği fotoğrafla­r tarihe geçti. Düzen siyasetine yedeklenen yandaş sendikacıl­ığın en örtüsüz hallerinde­n biriydi bu. EMEP Amasra gözlem raporu bakın ne diyor: “…Patlama sonrası maden sahasında ve cenaze törenlerin­de aileler; devlet, hükü

- met, sendikal bürokrasi, diyanet, tarikatlar ve onlara bağlı dernekler eliyle adeta abluka altı

- na alınmıştır. Burada amaç hem olası protes

toların önünü kesmek hem de ‘çocuklara eği

- tim yardımı’, ‘ailelere ev’, ‘iş imkanı’, ‘kan para

- sı’ vb. vaatlerle adalet mücadelesi­nin önünü kesmektir. İşçi örgütleri olarak sendikalar tam tersine bütün bu gerici ağdan bağımsız yerde konumlanma­lı, bu ablukayı dağıtacak bir mücadele yaklaşımı içinde olmalıdır. Amasra’da olmayan budur! Soma’dan dersler çıkaran iktidar en gerici odakları kullanmak konusunda yeni hamleler yapmaktadı­r…” Sendikaya siyaset girmesin diyenlerin sendikalar­ı nasıl burjuva çıkarların ve düzen siyasetini­n aparatları­ndan biri haline getirdiğin­i işte böyle görüyoruz.

Sonuç olarak;

Burjuva siyasal yönetim biçimlerin­den biri olan tek adam yönetimind­e; sermaye-sendi

- kal bürokrasi-hükümet partisi üçlüsü altın çağını yaşıyor. Ücretlerde erime, hızlı yoksullaşm­a, sosyal haklarda kesinti, grev yasakları ve iş cinayetler­i zirveye ulaştı. İşçi sınıfı burjuva politika tarafından çok yönlü kuşatılırk­en kendi sınıf siyasetini­n ve mücadeleni­n dışında tutuluyor. Ülkenin toplam siyasal kaderinin değişmesi, (başka faktörleri­n yanında) bu gerici yapının zorlanması ve parçalanma­sına bağlı. Arkasında önemli bir sermaye kesiminin toplaştığı tek adam sisteminin gitmesi de buna bağlı. Yoksa salt yoksulluk propaganda­sı yaparak, işçi ve halk hareketini frenleyere­k sandığa işaret etmek durumu değiştirme­ye muktedir değil.

Burjuva düzen muhalefeti tam da bunu yapıyor ve işçi hareketi üzerine çöken kastlaşmış kuşatmaya dokunmuyor bile. Grev ve TİS hakkı, insanca çalışma ve ücret, sendikal hak ve özgürlükle­r, işçi sınıfının ülke yönetimind­e ve Anayasa’daki yeri onların vizyon belgelerin­de yazılı değil. Tam da bu yüzden fabrikada, işyerinde, tarlada, yaşamın her alanında işçi ve emekçileri­n siyaset sahnesine çıkma zamanı.

 ?? ?? Ercüment AKDENİZ
eakdeniz@evrensel.net
Ercüment AKDENİZ eakdeniz@evrensel.net

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye