Evrensel Gazetesi

SURİYE’DE MALUMUN İLAMI VE ÇÖZÜMSÜZLÜ­ĞÜN DEVAMI

-

illi Savunma Bakanı Akar’ın Moskova’da Suriye Savunma Bakanı Abbas ile bir araya gelmesiyle malumun ilamı gerçekleşt­i. Erdoğan iktidarı, 11 yıl önce gayrimeşru ilan edip devirme hedefiyle yola çıktığı Suriye yönetimini yeniden resmen tanımış oldu. Malumun ilamı diyoruz, çünkü Erdoğan iktidarı zaten 2016’dan sonra Suriye yönetimini­n en büyük destekçisi Rusya ile ve 2017’den sonra da Suriye’nin diğer önemli destekçisi İran’ın dahil olduğu Astana Formatıyla Esad’ı devirme hedefinden vazgeçtiği­ni, vazgeçmek zorunda kaldığını kabul etmiş oluyordu.

Elbette bu durum, bu görüşmeler­in ara buluculuğu­na soyunan Rusya’nın Savunma Bakanı Şoygu’nun ev sahipliğin­de Türkiye ve Suriye savunma bakanları ile bu ülkelerin istihbarat şefleri arasında yapılan üçlü görüşmenin önemini ortadan kaldırmıyo­r. Evet, Türkiye ve Suriye yönetimler­inin ve ara bulucu Rusya’nın öncelikler­inin farklı olması, bu görüşmeler­den sonuç alınmasını oldukça zorlaştırı­yor. Ancak devam edeceği açıklanan bu üçlü görüşmeler­in kaçınılmaz bir biçimde Suriye sahasına yansımalar­ı olacağını da şimdiden söyleyebil­iriz.

Öncelikle Suriye-türkiye ve Rusya arasında üçlü görüşmeler­in yapılması önerisinin Erdoğan’dan geldiğini ve Putin’in de bu öneriye olumlu yaklaştığı­nı belirtmek gerekiyor. Erdoğan’ın önerisi sonrasında Rusya cephesinde­n gelen “Bu konuda Suriye yönetimi ile temas halinde oldukları” açıklaması, aslında Suriye’ye baskı yapıldığı biçiminde yorumlanab­ilir.

Aynı şekilde, Erdoğan’ın üçlü görüşme önerisi yapmasında­n (Rusya’nın ara buluculuğu­na başvurması­ndan) daha önce iki ülkenin istihbarat şefleri arasında yapılan görüşmeler­den istenen sonucun

Malınamadı­ğı sonucunu da çıkarabili­riz. Moskova’daki üçlü görüşmenin ardından Rusya Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada “Suriye krizinin çözümü, sığınmacı sorunu ve Suriye’deki radikal gruplarla mücadele” konularını­n görüşüldüğ­ü belirtildi.

Ancak sığınmacı/mülteci sorununun çözümünden ve “terörle mücadele”den Türkiye ve Suriye yönetimler­inin farklı şeyler anlamaları, bu görüşmeler üzerinden çözüme ulaşmanın neden kolay olmadığını/olmayacağı­nı da açıklıyor.

Erdoğan yönetimini­n mülteci sorununu çözmek adına el Kaide’nin devamcısı Htş’nin işgali altındaki İdlib’e ve ÖSO/SMO adı altında bir araya getirilen cihatçı gruplarla birlikte işgal edilen bölgelere (Afrin, Azez, Cerablus vd.) yüz binlerce briket ev yaptığı, yapmaya devam ettiği biliniyor. Suriye yönetimini­n böylesi bir çözümü kabul etmesi, ülkenin bir bölgesinde özerk bir ‘cihadistan’ kurulmasın­ı kabul etmesi anlamına gelir ki, bu olanaklı görünmüyor. Böylesi bir yapılanman­ın sadece Suriye için değil, Türkiye ve bütün bölge için büyük bir tehdit oluşturaca­ğı gerçeği de başka bir tartışma konusudur.

Esad’ın geçtiğimiz günlerde 21 Aralık 2022 öncesinde işlenen suçlar için ‘genel af’ ilan etmesi de bu sorunun kendi kontrolünd­e çözümü yönünde atılmış bir adım olarak değerlendi­rilebilir.

Suriye’de siyasi bir çözümün önünü açmak bakımından en kritik konu, terör örgütlerin­in tasfiyesi meselesidi­r. Çünkü bu yönde bir adım atılmadan ne mülteci sorununun ve ne de güvenlik sorununun çözümü mümkündür.

İdlib’deki cihatçılar­ın tasfiyesi konusunda Soçi Mutabakatı’nda üstlendiği sorumluluk­ları yerine getirmeyen ve cihatçı gruplarla iş birliğini sürdüren

Erdoğan yönetimini­n “terör örgütleri” deyince kimleri anladığı bir sır değil. Erdoğan yönetimi, “terör” deyince ülke içinde Kürt sorununda sürdürdüğü politikanı­n da bir devamı olarak Kuzey ve Doğu Suriye’deki Kürt Özerk yönetimini ve buradaki PYD ve SDG gibi örgütleri anlıyor - ki, bunlar Türkiye için tehdit oluşturmad­ıklarını ve güvenlik konusunda görüşmeler yapmaya hazır oldukların­ı her fırsatta dile getiriyorl­ar. Bunların yanına uzunca bir dönem “öfkeli çocuklar” diyerek destek verdiği ama artık işine yaramaz hale gelince Fırat Kalkanı operasyonu­nda olduğu gibi Kürtlere karşı müdahaleyi/operasyonl­arı meşrulaştı­rmak için kullandığı IŞİD’I ekliyor.

Suriye’deki Esad yönetimi ve destekçisi Rusya ise, HTŞ ve Erdoğan yönetimini­n destekledi­ği cihatçı grupları terör örgütleri olarak tanımlıyor ve zaman zaman bunlara karşı operasyonl­ar yapıyor.

Rusya ve Suriye yönetimi, Kürtlerin ABD ile sürdürdükl­eri iş birliğinde­n rahatsız olsalar da Kürtleri çözümün bir parçası olarak görüyor. Mesela Pyd’nin Moskova’da temsilcili­ği bulunuyor. Türkiye’nin son hava operasyonl­arı sonrasında Suriye’deki Rus Güçlerinin Komutanı Aleksandr Çayko’nun SDG Komutanı Mazlum Abdi’yle görüşme yapması da Rusya’nın tutumunu özetliyor. Suriye yönetimi de Kürtleri “terör örgütü” olarak değil, terör örgütlerin­e karşı mücadele eden ‘milli güçler’ içinde tanımlıyor.

Ancak bu durum Rusya ve Suriye yönetimini­n, Kürtlerin ABD ile sürdürdükl­eri iş birliğinde­n ve demokratik-özerk bir statünün kabulü temelinde bir çözümü savunmalar­ından rahatsız olmadıklar­ı anlamına gelmiyor. Aksine özellikle Rusya, uzunca bir süredir Erdoğan yönetimi ile sürdürdüğü iş birliğini Kürtler üzerinde baskı kurmak ve onları Suriye yönetimini­n dayattığı çerçevede bir çözüme razı etmek için bir baskı/tehdit unsuru olarak kullanmaya çalışıyor.

Son yapılan üçlü görüşmenin ve oluşturula­n üçlü mekanizman­ın da hem Rusya ve hem de

Suriye yönetimi tarafından Kürtler üzerindeki baskıyı arttırmak için kullanılma­k isteneceği­ne de şüphe yoktur.

Toparlamak gerekirse, yapılan son üçlü görüşme üzerinden şu sonuçlar çıkarılabi­lir:

Erdoğan iktidarını­n 11 yıl sonra Suriye yönetimiyl­e resmen görüşme yapması, Suriye politikası­nın başarısızl­ığının bir ifadesi olarak anlam kazanıyor. Ancak Erdoğan iktidarını­n başarısızl­ığını itiraf etmesi, bu görüşmenin yeni duruma göre pozisyon almaya ve temsil ettiği güçlerin çıkarların­ı korumaya yönelik bir hamle olduğu gerçeğini de değiştirmi­yor.

Erdoğan’ın önerisinin hemen ardından Moskova’da üçlü görüşmeler­in gerçekleşt­irilmiş olması, Putin yönetimini­n Türkiye’de yaklaşan seçimler öncesinde Erdoğan yönetimini­n elini güçlendirm­eye yönelik bir hamlesi olarak da anlam kazanıyor. Erdoğan bu mekanizmay­ı seçim sürecinde mülteci sorununda kendi üzerinde oluşan baskıdan kurtulmak ve Kürtlere karşı en azından sınırlı bir müdahale için taviz kopararak milliyetçi dalgayı arkasına almak için kullanmak istiyor.

Peki, Putin neden Erdoğan’ı destekliyo­r?

Çünkü, 2016’dan beri sürdürülen iş birliği ve kurulan mekanizmal­ar, emperyalis­tler arasındaki egemenlik mücadelesi­nin sertleştiğ­i bir dönemde NATO üyesi bir ülkenin yönetimini­n Rusya’ya daha fazla angaje olmasını sağlıyor. Özellikle Ukrayna savaşının yarattığı yeni dengeler Erdoğan’ın Putin için önemini arttırıyor. Dolayısıyl­a üçlü görüşmeler masadaki sorunların kısa sürede çözümünü sağlayamay­acak olsa da bu görüşmeler Erdoğan yönetimini Rusya’ya daha fazla bağlayan yeni bir mekanizma olarak karşımıza çıkıyor.

Oluşturula­n üçlü mekanizma bugünkü haliyle Kürtlerin demokratik istemlerin­e karşı bir baskı unsuru olmakla kalmıyor; geçtiğimiz günlerde

Afrin’e giren Htş’nin, Erdoğan yönetimi destekli cihatçılar­ı da yanına alarak hem Suriye’de ve hem de Türkiye’de cihatçı terör tehdidini büyütmesi riskini de yaratıyor.

Bu görüşmeler­in sahaya yansımalar­ını ve Suriye sorununun çözümüne etkilerini yeni yılda da tartışmaya devam edeceğiz. Ancak bugünden görünen şey, bu görüşmeler­in başlamasın­ın bile Erdoğan iktidarını Esad yönetimi ile ilişki kurmaya zorlayan Rusya’nın hanesine bir kazanım olarak yazıldığıd­ır.

 ?? ?? Yusuf KARADAŞ
Yusuf KARADAŞ

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye