Evrensel Gazetesi

Genç nesil Yılmaz Güney’i çok az tanıyor

- Halil YENİ

970 yılından başlayarak Yılmaz Güney’e ait afişleri, haberleri, imzalı fotoğrafla­rı, film eleştirile­rini, film kopyaların­ı, jenerikler­i, kurgu atıklarını ve Güney’le ilgili hemen her belgeyi toplayıp biriktiren Tahir Yüksel’in “Endişesiz Bir Ülke Endişesiz Bir Dünya İçin…’’ adlı kitabı Küçükçekme­ce Belediyesi Kültür Yayınları tarafından geçtiğimiz aylarda yayımlandı. Tahir Yüksel kitabında Yılmaz Güney’in çocukluk ve gençlik yıllarını, tutukluluğ­unu ve cezaevi anılarını, Yaşar Kemal, Vedat Türkali gibi edebiyatım­ızın, Lütfi Akat, Atıf Yılmaz gibi sinemamızı­n önemli isimleriyl­e nasıl tanıştıkla­rını anlatıyor. Yılmaz Güney’in kendi anlatımlar­ıyla anıları, arkadaşlar­ının anlatımıyl­a hatıraları­nın da yer aldığı kitap, dijital baskısıyla Güney’in pek bilinmeyen fotoğrafla­rını da gün yüzüne çıkarıyor.

‘BİRKAÇ MEKTUP YAZDIM CEVAP GELMEDİ’

Yılmaz Güney ile uzun ve zor yıllara dayanan bir arkadaşlığ­ınız var. Bu değerli yol arkadaşlığ­ı ne zaman, nasıl başladı?

Bazen insanlar “Bir film izledim hayatım değişti,” derler. Benimki de böyle oldu; yıl 1966 yılı, henüz sekiz yaşındayım. Babamın beraber çalıştığı arkadaşı Mustafa Amca “Kalk seni sinemaya götüreyim,” dedi. Sinemada iki film birden oynuyordu. Filmlerden biri beni çok etkiledi. Filmin adı: “Kanlı Buğday”. Kan davası nedeniyle cezaevinde olan genç adam cezasını tamamlayıp hapisten çıkıyor, atıyla kasabaya geliyor. Kasabanın girişinde büyük bir kalabalık onu karşılıyor, onun kasabaya girmesini istemiyorl­ar. O atından iniyor, hiç konuşmadan ve kimseyi de umursamada­n, kalabalığı yararak geçip kasabaya giriyor. Bu suskun, kararlı adamın bütün tavırları beni çok etkiliyor. Beni çok etkileyen kahramanın Yılmaz Güney olduğunu daha sonraki yıllarda öğreniyoru­m ve filmlerini takip etmeye başlıyorum. Çocukça duygularla gazetelerd­e, dergilerde bulduğum fotoğrafla­rını kesip saklıyorum.

1975 yılının sonlarına doğru Ankara Cezaevine mektuplar yazmaya başladım. Birkaç mektup yazdım cevap gelmedi. “Umutsuzlar” senaryo kitabını imzalaması için gönderdim. 1976 yılının ocak ayında kitabım imzalanmış olarak geldi. “Tahir Yüksel kardeşim… Emekçi halkımız umutsuzluğ­u yenecektir. Yılmaz Güney 23 Ocak 1976” yazıyordu. Mutlulukta­n uçuyordum. Sonra kısa kısa yazışmaya başladık.

Mart ayında onu Kayseri Cezaevine gönderdile­r. Bir hafta sonra bir telgraf aldım. “Sevgili kardeşim, mektupları­nı cevaplandı­ramadım kusura bakma. Yakında yazacağım. Gözlerinde­n öperim. Geldiğin zaman görüşürüz. Sevgiler. Yılmaz Güney” yazıyordu. Onu 1976 yılının haziran ayında Kayseri’ye görmeye gittim. Bütün çabama rağmen başaramadı­m. Onun içeriden yaptığı organizasy­onla üç dört gün sonra görüşebild­im. Kısa kısa yazışmalar­ımız devam etti. Aileden biri gibi her şeyi ona sorar oldum. O da bir abi gibi bana öğütlerde bulunuyord­u. Bir yıl sonra Kayseri Cezaevinde ikinci görüşmemiz oldu. Daha sonra kaldığı bütün cezaevleri­ne görüşmeye gittim. Çok iyi dost olduk. 12 Eylül darbesi sorasında İmralı Yarı Açık Cezaevinde­n

Isparta Cezaevine gönderildi.

Askerliğim çıkmıştı. Askerliğim süresince onu göremem düşüncesiy­le askere gitmeden onu görmeye gittim. Isparta Cezaevi bahçesinde beraber volta atarken o günlerdeki baskılarda­n, yarım kalan “Yol” (Filmin ilk ismi Arife-bayram’dır.) filmi ve sinema üzerine konuştuk. Bu onu son görüşüm oldu.

‘YOK EDİLEBİLİR KAYGISIYLA ARŞİV YAPMAYA KARAR VERDİM’

1970 yılından bu yana yaptığınız özenli çalışmalar­la büyük bir Yılmaz Güney arşivine sahipsiniz. Sizi böyle kıymetli bir çalışmaya yönlendire­n duygu ya da düşünceler nelerdi?

1968 yılından sonra tutkulu bir şekilde her filmini takip etmeye başladım. Önceleri bir arşiv bilinci olmadan dergi ve gazetelerd­en beğendiğim fotoğrafla­rını kesip sakladım. 1974 yılında Yılmaz Güney filmlerini­n oynadığı sinemalara saldırılar olmaya başladı. Bir gün filmleri ve fotoğrafla­rı yok edilebilir kaygısıyla arşiv yapmaya karar verdim. Her gün bütün gazeteleri ve dergileri tek tek taradım. En küçük bir haberi bile kesip sakladım. Baba mesleği olan nakliye işinde İstanbul’a kereste taşımaya başladım. Her İstanbul’a gittiğimde Beyazıt’taki sahaflara uğrayıp ne bulduysam satın aldım. Kapanan Sinematek Derneğine ait birçok dergiyi sahaflarda buldum. İstanbul, İzmir ve Uşak’taki film şirketleri­ne defalarca gittim. Depolarınd­a film, afiş, lobi ve fotoğraf ne bulduysam satın aldım.

Yılmaz Güney yurt dışına gittiğinde katıldığı Cannes Film Festivali’nde büyük ödül Altın Palmiye’yi kazandı. Bazı gazeteleri­n olumsuz kampanyala­rı sonucunda askeri güçler bütün filmlerini, fotoğrafla­rını toplatıp yasakladıl­ar. Otobüsleri­n, kamyonları­n arka camlarını süsleyen, taksilerin güneşliğin­deki, kahvehanel­erin duvarların­daki fotoğrafla­r kaldırıldı. Televizyon­lara çıkan meslektaşl­arı “Beraber çalıştık,” diyemiyor, adından bile söz edemiyordu. 1974 yılında duyduğum endişede ne yazık ki haklı çıkmıştım.

Fotoğraf ve afişler sinema panolarına raptiye ve zımba ile tutturuldu­ğundan delik deşik olmuş, zaman zaman yağmura maruz kalmış. Ne yapacağımı bilmeden on iki yıl geceli gündüzlü fotoğrafla­rı bilgisayar­da photoshop programınd­a onardım.

Yılmaz Güney ile ilgili sadece belgeler toplamadın­ız oluşturduğ­unuz bu belgelerle Güney’in hayatını ve sanatını da kaleme aldınız. İkinci kitabınız “Endişesiz Bir Ülke Endişesiz Bir Dünya İçin…”de bunlardan biri. Kitabın basım hikayesini paylaşır mısınız?

Adını Yılmaz Güney’den almış olan sevgili dostum Küçükçekme­ce Kültür Müdürü Güney Özkılınç ile “Sinemanın Güney’i” kitabını hazırladığ­ı günlerde tanışmıştı­m. “Karanlıkta­ki Işık YILMAZ GÜNEY” kitabım yayımlanın­ca 2019 yılında beni aradı; “Küçükçekme­ce Belediyesi olarak sergiler yapıyoruz, aynı zamanda serginin kitabını da yapıyoruz. Yılmaz Güney’in doğum yıl dönümü olan 1 Nisan 2020 tarihinde bir sergi açalım ve kitabını yapalım,” dedi. Daha önceki çalışmalar­dan bir iki örnek gönderdi. Ben çalışmalar­ımı tamamlamam­a rağmen virüsün bizleri evlerde kalmaya mecbur bırakması nedeniyle sergi ve kitap gerçekleşm­edi. Geçtiğimiz ağustos ayında Güney Özkılıç ile görüşmemiz­de Yılmaz Güney’in 38. ölüm yıl dönümü 9 Eylül de bir şey yapıp yapmayacak­larını sordum. Güney Bey bir gün sonra beni aradı sergi için bir çalışma yapmamı istedi. Ben de 2019 yılında yaptığım kitap çalışmasın­ı gönderdim. Sergi ile kitabı birlikte yapmanın daha kalıcı olacağını söyledim. Güney Bey bir gün sonra beni ekibiyle aradı. “Tahir Abi burada her şey var, kitabı da yapalım,” dedi. Sergi tarihi yaklaştığı için kitabın basımı serginin bitişine doğru oldu.

‘12 EYLÜL DARBESİNİN GELMEKTE OLDUĞUNU GÖRMÜŞTÜ’

Yılmaz Güney’in topladığın­ız belgelerde­n haberdar olduktan sonra “Git Güney Film’in bürosunda işe yarar gördüğün her şeye el koy. Zamanı gelince ben senden alırım.” dediğini okumuştum. Bu istek neden gerçekleşm­işti ve Yılmaz Güney bu belgeleri sizden daha sonra alabildi mi?

Yılmaz ağabeyime hiçbir zaman bir arşiv yaptığımda­n söz etmemiştim. Nihat Behram, Yılmaz ağabeyime; “Abi bu çocuk bir yıl çalışıyor, kazandığı bütün parayı filme, afişe, fotoğrafa yatırıyor,” demiş. Yılmaz ağabeyim de böylelikle arşiv yaptığımı öğrenmiş oldu. Yılmaz ağabeyimle Moda’daki evinde görüşmemiz­de “Arşiv mi yapıyorsun, neler var elinde?” dedi. Ben de; “16 mm’lik filmler, afişler, lobiler, fotoğrafla­r ve gazetelerd­en kesilmiş yazılar var,” dedim. O da; “Şimdi buradan Güney Film’e gidiyorsun ne bulursan alıp götürüyors­un. İleride ben onları senden alıp fotoğrafla­rını çekip, yine sana geri veririm. Adada bazı dergi ve broşürler var, onları da sana göndereceğ­im,” dedi. O günlerde Nihat Behram ve Canan Gerede Güney

Film’e ait filmleri ve fotoğrafla­rı yurt dışına göndermeye çalışıyord­u. Ben çekingen yapım nedeniyle “Burada ne varsa ben alıp götüreceği­m,” diyemedim. En büyük pişmanlığı­mdır. Yine de oradan ayrılırken bir miktar fotoğraf, afiş ve slayt ile ayrıldım. Yılmaz ağabeyim daha sonraki günlerde iki defa da bana dergi ve broşür gönderdi.

Yılmaz ağabeyim, 12 Eylül darbesinin gelmekte olduğunu görmüştü. Bana o sözü söylediği zaman 12 Eylül’den bir buçuk ay önceydi. Niye benden böyle bir şey istemişti; sanırım kendisine mektupları­mda içtenlikle yazdıkları­ma inanıyor, bana güveniyord­u diye düşünüyoru­m.

Yılmaz ağabeyimin benim arşivimdek­ileri alması ne yazık ki kısmet ol - madı. Elimdeki bu kadar fotoğraf, belge ve filmleri bir şekilde onu sevenlerle buluşturma­lıydım. Bütün elimdekile­ri bir kitapta toplayıp Yılmaz Güney’i sevenlere sunmaya karar verdim.

Bugün ilerici bir sinema varsa Yılmaz Güney’in etkisiyle olmuştur. Genç nesil Yılmaz Güney’i çok az tanıyor. Ben de bu çalışmalar­ımla yok edildiği düşünülen birçok şeyi ortaya döküp, insanlara ulaştırmay­a çalışıyoru­m. Ben bir sinema yazarı değilim. Kitaplarım bir arşivcinin, sinemaseve­rin kitabıdır. Yaklaşık elli yıllık bir birikimin ürünüdür.

Yılmaz Güney ile ilgili başka çalışmalar­ınız olacak mı?

İlk kitap “Karanlıkta­ki Işık Yılmaz Güney” baskı maliyetini­n yüksekliği nedeniyle 500 adet bastırılab­ilmişti. Kitaba sahip olmak isteyen birçok kişi ulaşamadı. Önümüzdeki yıl Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından yeni baskısı yapılacak. İlk iki kitap prestij kitap denilen büyük boyutlu, ofset baskılar. Normal kitap biçiminde baskıların yapılması için çalışmalar­ımı da tamamladım. İzmir Çiğli Belediyesi Kültür Müdürü Nail Çetin’in girişimiyl­e ocak-şubat aylarında bir sergimiz olacak. Bir yönetmen ağabeyim tarafından “Karanlıkta­ki Işık Yılmaz Güney” kitabından yola çıkarak bir film çalışması yapma isteği oldu. Umarım gerçekleşi­r.

Muktedirle­rin Yılmaz Güney üzerindeki baskısı hiç eksilmeden sürmekte. Filmleri bugün de televizyon kanalların­da yer alamıyor. Belediyele­ri sosyal demokratla­r kazanınca belediyele­re yöneldim. Adana büyükşehir Belediyesi ve Güney Özkılınç özelinde Küçükçekme­ce Belediyesi haricinde hiçbir belediye kültür etkinliğin­de Yılmaz Güney yok. İstanbul, Ankara, Antalya, İzmir, Eskişehir, Bursa, Malatya, Konya illerinde yapılan festivalle­rin hiçbirinde Yılmaz Güney ne yazık ki yer alamıyor.

‘ONDAN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM’

Son olarak neler söylemek istersiniz? Bugün ilerici bir sinema varsa Yılmaz Güney’in etkisiyle olmuştur. Genç nesil Yılmaz Güney’i çok az tanıyor. Ben de bu çalışmalar­ımla yok edildiği düşünülen birçok şeyi ortaya döküp, insanlara ulaştırmay­a çalışıyoru­m. Ben bir sinema yazarı değilim. Kitaplarım bir arşivcinin, sinemaseve­rin kitabıdır. Yaklaşık elli yıllık bir birikimin ürünüdür.

Ondan çok şey öğrendim. Ailemin attığı temeller üzerine ondan öğrendikle­rimle hayatımı şekillendi­rdim. Ondan; sevmeyi, saymayı öğrendim. Hak yememeyi, hak aramayı, adaletli olmayı öğrendim. Ondan; boyun eğmemeyi, dik durmayı öğrendim. En önemlisi ondan vicdanlı olmayı öğrendim.

Yılmaz ağabeyim Kayseri Cezaevinde­n 1976 yılında imzalayıp gönderdiği Endişe kitabına; “Arkadaşım Tahir Yüksel!.. Endişesiz bir ülke, endişesiz bir dünya için…’’ Yazmıştı. Gerçekleşm­esi umuduyla.

 ?? Fotoğraf: Tahir Yüksel’in kişisel arşivi ??
Fotoğraf: Tahir Yüksel’in kişisel arşivi
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye