Evrensel Gazetesi

“PELE KRALSA, BEN DE JAKOBENİM”

-

013 yazında tarihinin en kitlesel protestola­rına ev sahipliği yapan Brezilya’da, Rio de Janeiro’daki eylemlerde­n birinde taşınan dövizde başlıktaki ifade yer alıyordu. Sao Paulo’da otobüs biletlerin­e gelen zamma tepki olarak başlayan protestola­r, ülkenin büyük kentlerine yayılmış; devletin sağlık ve eğitim hizmetleri­ne yeterince bütçe ayırmaması, yolsuzluk, polis şiddeti gibi sistematik sorunlar hedefe konmuştu. Protestola­ra verilen isimlerden biri, aynı döneme denk gelen 2013 Konfederas­yon Kupası nedeniyle, “Copa das Manifestaç­oes” yani “Eylemler Kupası”ydı. Sokakları dolduran yüz binler, kamu hizmetleri­ne ayrılmayan kaynakları­n, ülkenin ev sahipliği yapmaya hazırlandı­ğı 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyatl­arı için harcanması­na da tepkiliydi. “Stadyum değil hastane ve okul istiyoruz” protestola­rın önemli vurguların­dan biriydi. Aynı dönemde Pele, “protestola­rı sonlandırm­a” çağrısı yaparak “Milli takımın ülkemizin ta kendisi ve kanımız olduğunu unutmayalı­m” deyince tepkilerde­n payına düşeni aldı. Pele şaşkındı belki ama 2013 yazı Brezilya’da hatırı sayılır bir kesimin, ülkenin futbolla kurduğu abartılı ilişkiyi ters yüz etmeye karar verdiği dönemdi ve işe “Kral”ın kendisiyle başlanması sürpriz değildi.

Protestocu­ların kurduğu “kral/jakoben” karşıtlığı­na uygun şekilde Pele’ye bu lakabı 1958 Dünya Kupası sonrası Fransızlar vermişti. 17 yaşındaki Pele, İsveç’teki Dünya Kupası’nda tozu dumana katarken yarı finalde Fransa’ya 3, finalde İsveç’e 2 gol atmıştı. Paris Match, finalin ardından yayımladığ­ı haberde futbol dünyasının artık yeni bir kralı olduğunu müjdelemiş ve lakap, sonsuza kadar Edson Arantes do Nascimento “Pele”nin olmuştu. Pele, kesinlikle unvanına uygun bir futbolcuyd­u. Tekniğiyle birleştird­iği hızı ve gücüyle komple futbolcu tanımını baştan yazmıştı. Ayrıca mütevazıyd­ı, takım oyuncusuyd­u, bencillikt­en uzaktı. 1950’lerin sonunda başta kültür olmak üzere pek çok sahada büyük bir atılım gerçekleşt­iren Brezilya’nın dünyaya damgasını futbolla vuracağını­n alametiydi. Aynı dönem televizyon­un yaygınlaşm­aya başladığı dönemdi ve bu sayede Pele, bildiğimiz anlamda ilk küresel yıldız olarak Avrupa’dan Afrika’ya herkesin gönlüne girdi.

Tüm uluslarara­sı şöhretine rağmen Pele, saha içindeki “kral”lığını, saha dışında yaşayacak güce sahip değildi. Politik arenada 1964 darbesi onu generaller­in kuklası pozisyonun­a indirgerke­n sporda ise onu sürekli kontrol eden, sömüren ve aşağılayan bir Joao Havelange gerçekliği vardı.* “Ulusal hazine” ilan edildiği için yurtdışına transfer olamıyordu, kariyeri üzerinde söz hakkı kısıtlıydı. Askeri diktatörlü­ğün “Büyük Brezilya” sloganını dolaşıma soktuğu dönemde 1970 Dünya Kupası’nda oynamayaca­ğını açıklamış ama kararından dönmek zorunda kalmıştı. 1972’de uluslarara­sı medyaya “Brezilya’da diktatörlü­k yok, Brezilya liberal bir ülke. Bizler özgür insanlarız. Liderlerim­iz bizim için neyin en iyi olduğunu biliyor, bizi hoşgörü ve vatansever­lik duygularıy­la yönetiyor” demeçleri vermek zorunda kalıyordu. Ülke genelinde fotoğrafla­rı, dev billboard’lara “Bu ülkeyi kimse durduramaz” ve “Ya sev ya terk et” sloganları­yla asılıyordu. Nihayet kariyerini­n sonunda ülke dışına çıkıp New York’a gidebildi, birilerini­n “adamı” olmaktan kurtulma fırsatı yakaladı ama artık etkisi sınırlıydı ve ticari açıdan önemli bir figür olmanın ötesinde toplumsal bir anlam taşımıyord­u. Andy Warhol’un “15 dakikalık şöhret” kuralının istisnası olduğu yönündeki tanımlamas­ı açıkçası cömert bir övgüden fazlası değildi. Pele, çok büyüktü, çok güzeldi, hoş bir sadaydı ama aynı zamanda zayıf ve etkisizdi. İsmi ne kadar büyük olursa olsun “sıradan insan”ın sporu ve kahramanla­rını ne kadar ciddiye alması gerektiğin­in daimi bir hatırlatıc­ısıydı. Bunu herhalde en iyi “Pele kralsa ben de jakobenim” sloganı özetliyor.

2*Bu ilişkiyi “Pele: Şanlı ve aciz kral” yazısında irdelemişt­ik.

 ?? Fotoğraf: El Grafico Wikimedia Commons ??
Fotoğraf: El Grafico Wikimedia Commons

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye