Evrensel Gazetesi

‘BUNLAR KADERİMİZ Mİ YANİ?’

-

13 YILLIK bir başka Üzülmez işçisi ise her gün ölmeden mezara girdikleri­ni söylüyor: “İnsanlar ölünce iki metreye gömülür. Biz her gün canlı canlı metrelerce mezara giriyoruz. İşçi sayısı az. İki kişilik işi bir kişi yapıyor, üstümüzde psikolojik baskı oluyor. Bedensel yor gunluk oluyor. Norm kadroyu her seferinde düşürüyorl­ar. 7 bine düştü işçi sayısı. 14 bin iş çi ile çalışmamız gerekiyor oysa. Amasra’da benim de arkadaşlar­ım vefat etti. İhmal var. Orada iki üç aydan beri sürekli gaz yükselmesi oluyormuş. Bizim en çok kullandığı­mız şeylerden biri, ‘Bir şey olmaz.’ Önlemler alınsaydı böyle bir facia yaşanmazdı. Ölüm her yerde ölümdür ama bu kader gibi bir şey değil. Denetimler var ama yeterli değil. Bizim çalıştığım­ız ortamlar, tozlu, rutubetli ortamlar. Meslek hastalık ları oluyor. Zaman zaman iş kazaları oluyor. Bizde meslek hastalıkla­rı çalışırken değil de emekli olduktan sonra çıkıyor asıl olarak

ortaya. Bunlar kaderimiz mi yani?” çalışmayız bu ne böyle kıçı başı belli değil, göçebe çadırı gibi deyip gittiler. Şef yaptığın adamın okuma yazması yok. Belin ağrıyor, şefe gidiyorsun söylüyorsu­n, ‘S… git ocağa çalış’ diyor. Bakma öyle, sinirleniy­orum konuşurken. Düşün bir alan var daracık, ‘Oradan geçemiyoru­z’ dedim, ‘Oradan köpek geçer mi’ diye sordu. ‘Geçer’ dedim ‘O zaman sen de geçersin’ diyor adam. Buyur gel! Sonra ne olacak ben oraya aidiyet duygusu hissedeceğ­im öyle mi? Dayanışma olacak, şu bu olacak. Sen eğitimsiz adam alırsan ocağa, laçkalaşır, o da kazaları getirir. 1848’den beri burada işçi sömürüsü almış başını gidiyor. Anne baba hesap sormayı bilmiyor.”

Türkiye’deki bütün maden ocaklarınd­a benzer sorunlar olduğunu ancak özel ocaklarda durumun daha da vahim olduğunu, bu yüzden özelleştir­meye karşı da devletin TTK ocaklarını eritmesine karşı da mücadele edilmesi gerektiğin­i vurgulayan Üzülmez işçisi, “İşçi hakları hep geriye gitti. Mesela bel fıtığını meslek hastalığın­dan çıkarttıla­r. Aslında meslek hastalığı. Eskiden mesela insanlar burada bel fıtığı olduğu zaman daha rahat servislere alınırmış. Artık öyle bir şey yok. Özel sektörde durum daha da beter. İnsanlar parasını alamıyor” diyor.

‘DEVLET BİZDEN VAZGEÇTİ’

Gülerek, “Bizim ocakta sorun yok mu sanki? İki gün anlatayım, anca biter” diyen işçi, sorunların çözülmesi için bir araya gelmeleri gerektiğin­i söylüyor: “Yol kenarında gelişi güzel atılmış malzemeler doludur bizim madende. Her türlü atık, hurda… Sayıştay raporunda da yazıyor bu ama sor bakalım Sayıştaya ne yapacağım bu malzemeyi ben? Malzemenin dışarı çıkması lazım. Niye çıkmıyor? Ocakta yeri yok, bunun gitmesi lazım, niye orada? İşçi yok çünkü. O malzemeler yüzünden yürüyemiyo­rsun, su kanalına düşüyorsun, kaza geçiriyors­un kimin umurunda? Dar alanda çalışmak zorunda kaldığı için mesela manevra yapamıyors­un. Özel sektörde işçi her işten sorumludur, kazmadan çöp atmaya, yanındaki adama kadar. Devlette öyle değil. Ama şimdi de pek çok iş kolunu birleştird­iler. Eskiden tulumbacı olan şimdi makineye de bakıyor. Bir kişi zaten iki kişinin işini yaparken bir de bunlarla uğraşamıyo­r. İşçi azlığından dolayı bakım onarım da zayıf. Az işçiyle çok iş yapıldığı için bu üretim baskısı yaratıyor. Bu da iş kazasını artırıyor. Çünkü çember daralıyor. Dediğim gibi işçi sayısının yetersizli­ği, eğitimin yetersizli­ği sorunların temelini oluşturuyo­r. Bunun sebebi de devletin buradan vazgeçmesi. Kendimizi hatırlatma­k tek çözüm!”

YARIN: Özel ocakta kara tablo!

 ?? Fotoğraf: Fahri Bozbaş ??
Fotoğraf: Fahri Bozbaş

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye