Haklar yasalardan önce gelir
ünyada ve Türkiye’de çalışma koşulları sürekli değişiyor. Söylemler ve kullanılan argümanlar; toplam kalite, çalışan sağılığı güvenliği... Kağıt üzerinde her şey personel yararınaymış; insan sağlığını, güvenliğini koruyor hissi yaratıyor. Her il, her iş kolu, her bölüm, klinikler, kurumlar eşitleniyor ve liyakat uygulanıyor hissi yaratıyor. Gelin görün ki o hisler bir yere kadar.
Özellikle hastanelerde asla iki kere iki dört etmiyor. Çalışma koşulları, hastalık ya da hasta sayısı ile belirlenemez. Kişi değil, vaka vardır. Her hastalığın seyri kişiye, yaşa, cinsiyete göre değişir, her çalışan da rakamdan ibaret değildir.
DHER ŞEY REKLAMDAN İBARET
Kalitede bir standart oturtulmaya çalışılırken, alınan sertifikalarla klinikte daha profesyonel bir çalışma ve hizmet sunumu hesaplamaya gidiliyor. Kulağa hoş gelse de maalesef insan emeği ile dönen işlerde asla standart hesaplanamıyor. Hastaya sertifikalar değil insan bakıyor. O zaman kağıt üstünde kalite, çalışan sağlığı güvenliği, piyasa için reklamdan ibarettir.
Ağır koşullarda çalışan sağlık emekçileri, hastaya nasıl daha iyi bakım veririz, nasıl daha iyi koşullarda çalışırız diye kafa yorarken, çözüm üretirken önlerine sürekli yasalar, kalite yönetim sistemi, standartlar sürülüyor ve her türlü iş şiddeti, psikolojik şiddet, esnek çalışma yasal-olağan görünüyor.
1880’li yılların kölelik sistemi allanıp pullanıp yasalarla bir güzel giydirilmiş ve her şey ölçülüp biçilmiş. Asla dinlenmek yok, asla ekip olarak mutlu çalışmak yok, asla birbirini idare edebilme şansı yok, insani değerler yok. Çalışırken kafayı kaldırmak yok… Yok yok yok…
SAĞLIKTA PARÇA BAŞI İŞ DÖNEMİ
Beş dakikada hasta bakılmaz isyanı basına yansıdı, hasta ve çalışan için ne kadar sağlıksız olduğu anlatılmaya çalışıldı. Şimdi görünmeyen emeği anlatmaya, haykırmaya çalışıyor sağlık emekçileri. Hastaları sayıdan ibaret görüp hemşire sayısı belirlemeye çalışıyorlar. Teknoloji gelişti evet ama bu bilgisayarlar hâlâ bir hasta günde kaç kez defekasyon yapar, kaç kez mide kanaması geçirir ve hangi saatte EX olur hesaplayamıyor. O zaman hastaya kaç hemşire en az sayıda bakar hesaplayamıyorsunuz. Hasta için en konforlusu, çalışan için en kötü durumlar için çalışma koşulları düzenlenmeli.
Biz sağlıkçılar her şeyden önce insanız. “Yarın işe gelme, hasta sayısı düşük”, “Bugün hasta yatışı az oldu, bir hemşire evine gitsin”, “Sana izin vermiştik ama klinikte bir hemşire daha hasta oldu sen gel”… Böyle çalışma düzeni olamaz. Sağlıkta “parça başı iş” dönemi yaşanıyor, hem de “kalite standartları, çalışan sağlığı güvenliği” adıyla.
Haklar yasalardan önce gelir. Biz emekçiyiz, köle değiliz yasalara göre haftada 40 saat çalışıp sabah valiliğin belirlediği saatte işe geliriz. Ama bu yok sayılıyor. Sağlık iş kolu 7/24 işler, ama bunun insani açıdan dinlenme olanağı sağlanarak, gece çalışma ve nöbetlerin iki katı ücretle ve izinle denklenmesi gerekir.
Bu çalışma sistemi, birbirimizle konuşmamıza, birbirimizi anlamamıza ve tabi örgütlenmemize engel ama unutmuyoruz; zifiri karanlığın bastığı saatler güneşin doğuşunun en yakın olduğu saatlerdir.