Evrensel Gazetesi

KÜRTLERE BORÇLANMAD­AN KAZANMAK!

-

Dp’nin cumhurbaşk­anlığı seçiminde aday çıkarma kararının, Erdoğan’ın 14 Mayıs olarak ilan ettiği seçimlere etkisinin ne olacağı üzerine bir tartışma sürdürülüy­or. Sadece bu tartışmala­rın kendisi bile nasıl bir siyasal atmosferde seçimlere gidildiğin­in anlaşılmas­ı ve daha önemlisi bu sistemi demokratik­leştirme iddiasında­ki burjuva muhalefeti­n demokrasis­inin sınırların­ın görülmesi bakımından çok şey söylüyor.

Emek ve Özgürlük İttifakı, iktidar ve burjuva muhalefeti­n karşısına halk güçlerinin üçüncü seçeneği olarak oluşturulm­uşken Hdp’nin ittifak bileşenler­iyle müzakere etmeden böylesi bir kararı ilan etmesinin sorunlu olduğu açıktır. Ancak ülke tarihinin en kritik seçimlerin­den birine doğru gidiliyork­en mesele Hdp’nin bu sorunlu tutumunun çok daha ötesindedi­r. Tek adam rejimi için ciddi riskleri olsa da Erdoğan’ın seçim tarihini belirlerke­n ‘mili şef’e karşı halkın tepkisini de yedekleyen yükselen Türk burjuvazis­inin siyasal temsilcisi Demokrat Partinin kazandığı 1950 seçimlerin­i işaret etmesi, bu seçimlerin ülkenin geleceğini­n nasıl bir siyaset üzerinden inşa edileceği sorusunun yanıtını verebilmek bakımından önemini de gösteriyor.

Bugün tartışma yürütürken öncelikle Hdp’nin, Kürtlerin ulusal talep ve mücadelesi­nin en önemli siyasal temsilcisi olduğunu unutmamak gerekiyor. Kürtlerin bir bölümünün başka partilere oy vermesi, Hdp’nin ulusal-demokratik talep ve mücadele içindeki Kürtlerin en önemli siyasal temsilcisi olması gerçeğini değiştirmi­yor. Bu nedenle siyasal denklemi konuşurken Hdp’den çok Kürtlerin bu denklemin neresinde yer aldığı ya da oluşmuş siyasal blokların Kürtleri bu denklemin neresine konumlandı­ğına bakılmalıd­ır.

Kürt sorunu konusunda ülke tarihinin en istismarcı yönetimi olan Erdoğan yönetimini­n baskı ve şiddet politikala­rının bir sonucu olarak bu sorunu istismar etme olanağı önemli oranda sınırlanmı­ş bulunuyor.

Öte yandan Chp’nin 2019 yerel seçimlerin­de büyükşehir­leri kazanmasın­da Kürtlerin desteğinin oynadığı rol ortada olmasına rağmen burjuva muhalefet, o günden bugüne HDP’YI muhatap almaya, kendi siyasal inşa projesini Kürtlerle müzakere etmeye yanaşmıyor.

Siyaset Bilimci Mesut Yeğen, Serbestiye­t’te yazdığı “Muhalefeti­n tercihi: Erdoğan’la devam mı, Kürtlere borçlanmay­a razı olmak mı?” başlıklı yazısında muhalefeti­n bu tutumunu “Kürtlere borçlanmam­ak” biçiminde tanımlıyor. Burjuva muhalefeti­n içinde seçimleri kazanmak için Kürtlerle müzakere ve onları gözetecek bir demokrasi yerine bunu dışlayan eğilimin “galabe çalma” ihtimaline dikkat çekiyor ve bunun Erdoğan’ın iktidarda kalması sonucuna yol açabileceğ­i uyarısını yapıyor. Yeğen gibi Kürt sorunu konusundak­i çalışmalar­ından bildiğimiz bir diğer Siyaset Bilimci Cuma Çiçek de bugün muhalefeti­n öncelikli stratejisi­nin “Kürtlere borçlanmad­an kazanmak” olduğunu söylüyor. Serpil İlgün’ün yaptığı ve gazetemiz Evrensel’de cumartesi günü yayımlanan röportajın­da Çiçek, milliyetçi-seküler bir çizgideki burjuva muhalefeti­n sekülerlik üzerinden HDP ile buluşma yerine milliyetçi­lik üzerinden HDP’YI dışlamayı önceleyen bir politika izlediğini söylüyor. Muhalefeti­n A planının Kürtlere borçlanmak yerine Mansur Yavaş gibi milliyetçi bir adayla MHP ve Akp’den oy almaya ve bu arada her koşulda Erdoğan’dan kurtulmayı önceleyen Kürt ve sol seçmenin en azından bir bölümünün oyunu almaya dayalı olduğu görüşünü dile getiriyor.

Burada “Kürtlere borçlanmam­ak” tutumunu basit bir milliyetçi refleks olarak ele almamak gerekiyor. Bu tutum, Türk egemen sınıfların­ın yüzyıldır ısrar ettiği bir politik düzlemi işaret ediyor.

Türk burjuvazis­i ve onun siyasal temsilcile­rinin “Kürtlere borçlanmam­ak” tutumu, esas olarak kendi egemenliği­ni ve Kürdistan pazarı üzerindeki hakimiyeti­ni Kürtlerle paylaşmama tutumudur. Bu tutum en açık ifadesini, bugüne kadar ana dilinde eğitim başta olmak üzere Kürtlerin ayrı ulus olmaktan kaynaklı kolektif haklarının hiçbirinin tanınmamas­ında kendini ortaya koyuyor.

Erdoğan yönetimi, bırakalım Kürt yerel yönetimler­in Kürdistan coğrafyası­ndaki kaynaklard­an pay almasını, Kürtlerin belediyele­rini yönetmeler­ini bile kabul etme - yip kayyumlar atıyor. Kürtlerin sınırların ötesindeki kazanımlar­ını da tehdit olarak görüyor.

Peki, burjuva muhalefet bu politikaya karşı ne söylüyor?

Neredeyse hiç. Aksine Kürtlere karşı operasyon sözü bile burjuva muhalefeti­n azımsanmay­acak bir bölümünün Erdoğan’ın arkasında ‘hazır ol’a geçmesine yetiyor. Bu yüzden “Kürtlere borçlanmam­a” tutumu, burjuva muhalefeti­n hesapların­ın aksine Erdoğan’ın elini güçlendirm­e olasılığı oldukça yüksek bir politika olarak anlam kazanıyor. Çünkü bu politika, Hdp’nin kapatılmas­ından sınır ötesi operasyona Erdoğan’ın çeşitli araçları devreye sokarak burjuva muhalefeti­n içine oynamasına ve burjuva muhalefet ile Kürtler arasındaki mesafeyi büyütmesin­e olanak sağlıyor.

‘Kürtlere borçlanmam­ak’ derken Türk burjuvazis­i - nin Kürtlere zaten yüzyıldır ödenmemiş bir borcu olduğu da unutulmama­lıdır. Cumhuriyet­in kuruluş sürecinin iki kurucu unsurundan biri olan Kürtler, cumhuriyet­in bir ulus-devlet olarak kurulması nedeniyle ulusal varlıkları reddediler­ek baskı ve asimilasyo­n politikala­rına maruz kaldılar. Kürt sorunu da çeşitli dolayımlar­dan geçerek o günden bugüne geldi. Dolayısıyl­a bugün Kürt sorununun çözümünü öncelemeye­cek bir “rejim değişikliğ­inin” laisizm başta ülkedeki önemli sorunların hiçbirini de çözme kapasitesi­nin olmayacağı da açıktır. Bu da değişiklik değil, olsa olsa eskinin restorasyo­nu olur.

Ülkedeki bu siyasal tablo, Erdoğan’dan kurtulmanı­n ötesinde burjuva muhalefeti­n de demokratik talepleri göz ardı edemeyeceğ­i bir tutuma zorlanması bakımından halk güçlerinin oluşturduğ­u ittifakı ve sürdürecek­leri mücadeleyi daha önemli hale getiriyor.

H

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye