Kiev’de savaş ve barış
ernopil’den başkent Kiev’e yolculuk, trenle yaklaşık 7 saat. Trenler dakik, temiz ve rahat. Savaş koşullarında bu düzen şaşırtmıyor değil. Kiev tren garı, aydınlık. Gece saatlerinde karartma uygulandığı için, diğer istasyonlarda trenden indikten sonra cep telefonları fenerleriyle buluyorsunuz yönünüzü. İki kez uğradığımız bu garda bir defa kimlik kontrolüne rastladık. Onun dışında sekiz gün boyunca ziyaret ettiğimiz üç kentte de bir kontrole denk gelmedik. İnsan biz İstanbul’da hangi savaştayız da Kiev’de olmayan kimlik kontrollerine maruz bırakılıyoruz diye düşünmeden edemiyor.
Gar, Sovyet Mimar Oleksandr
Verbytskyi tarafından 1927-32 yıllarında inşa edilmiş. Ana girişindeki dev avizelerden loş bir ışık yayılıyor. Noel için yerleştirilmiş çam ağacı kaldırılmamış. Her köşede savaşa ve barışa dair küçük büyük notlar, resimler, fotoğraflar asılı.
Bir köşede, savaşın ilk günlerinde buraya sığınan çocuklardan kalan yer yatakları ve oyuncuklar duruyor. Kimi sütunlarda çocukların barış isteyen resimleri asılmış. Resimlerin birinde bir kız çocuğu, kurşun deliklerinin etrafına kırmızı çiçekler çiziyor. Bazı yerlerde savaşa dair fotoğraflar sergileniyor. Bir çocuk, bir başka köşedeki büyükçe Ukrayna haritasının üzerinde yazdığı bir notu iliştiriyor. Garda, kalabalığa rağmen sakinlik dikkat çekiyor.
TSUSAN BAŞKENT
Karlı ve soğuk Kiev’in merkez caddelerine çıkıyoruz. Savaştan önce
4.6 milyon insanın yaşadığı başkentten, ilk saldırılar başladığında iki milyon kişi göç etti. Belediye Başkanı Vitali Kliçko’ya göre bunların önemli bir kısmı geri döndü ve saldırı altındaki diğer kentlerden de 300 bin Ukraynalı başkente geldi. Buna rağmen sokaklar kalabalık değil. Savaşa küsmüş de konuşmayı bırakmış gibi bir sessizlik içinde başkent. Daha bir hafta kadar önce, yılbaşı ve yeni yılın ilk günlerinde onlarca füzeyle vurulmuş, dört kişi yaşamını yitirmişti.
Merkez caddeler geniş, kaldırımlar daha da geniş. Devasa tarihi binalara bakmaya doyum olmuyor. 2013 Meydan hareketinin olay yeri olan Bağımsızlık Meydanı sabah saatlerinde boş. Rus ordusunun Kiev’e ilerlediği günlerde caddelere yerleştirilen tank kapanları meydanın bir kenarına yığılmış, bir temizlik işçisi etraflarındaki karları süpürüyor.
Yürüyüş yolumuzda bir kafenin camında Nazi sembolleri kullanan, paramiliter bir grupken Ukrayna ordusuna dahil edilen Azov Taburu için yardım ilanı dikkat çekiyor. Ukrayna devleti kabul etmek istemese de özellikle 2013’ten sonra bu tür Neonazi grupların etkisinin arttığı biliniyor. Savaşla birlikte bu gruplara karşı çeşitli kesimlerin tutumu, ‘hoş görme’ ile ‘kahramanlaştırma’ arasında değişiyor.
GÜVERCİNLERE KARŞI TANKLAR
Birkaç sokak geçerek ve kimi yokuşları tırmanarak Aya Sofya Meydanı’na ulaşıyoruz. Uzun alanın bir ucundaki Noel ağacı üzerindeki beyaz barış güvercinleriyle, diğer ucunda sergilenen, savaş sırasında ele geçirilen paslı Rus tankları bir tezat oluşturuyor. Haberlere bakılırsa, şimdilik tanklar kazanıyor.
Her geçen, burada bir fotoğraf çektirip yoluna öyle devam ediyor. Savaşlar tarihine ‘selfie’lerden yüzlerce not düşülüyor.
Bir sonraki durağımız Şevçenko Bulvarı... Caddenin ortasında iç savaşa katılan Ukraynalı bir komünist asker olduğunu öğrendiğimiz Mykola Shchors’un heykeli var. Rusya saldırısı, Ukrayna’nın antifaşist ve Sovyet tarihini, yani bizzat kendi tarihini silmesinin gerekçesi yapılıyor. Bu döneme ait anıt ve heykellerin önemli bir kısmı kaldırılmış, ancak üzerindeki protesto yazılarına rağmen Shchors gibi direnenler de var. Daha sonra Shchors için yazılmış Ukraynaca bir şarkı buluyorum. “Biz saman tohumlarının çocuklarıyız, yeni dünya için varız!” diyor şarkıda. Ukrayna’da, giderek uzayan savaşın yarattığı ve yaratacağı muhtemel yeni dünya ise, şimdilik çok aydınlık görünmüyor.
Biz gece Kiev’den ayrıldıktan birkaç saat sonra bazı mahallelerin bombalandığını öğreniyoruz ertesi sabah. Kiev artık sessiz değil. Neyse ki en azından bu kez, kimse ölmüyor.
YARIN: Zelenskiy’nin memleketine ziyaret...