Evrensel Gazetesi

AİLE VE LAKOFF TEZİ

-

eçen haftalarda ele aldığım KONDA ve Prof. Kağıtçıbaş­ı’nın aile tezleri Türkiye’deki aile tipini teşhis ederken bireyci-ortaklaşma­cı (kolektivis­t) kültür ayrımını ölçüt alıyor. Ancak her iki yaklaşım da Türkiye’nin özgün aile yapısını tanımlamay­a çabalarken iki önemli boyutu es geçiyor:

1- Türkiye’de ve başka ülkelerde aile çeşitliliğ­i: Her ülkede aile kurumu dikkat çekici bir çeşitlilik arz ediyor. Bir ülke için belirli bir aile çeşidinin geçerli olduğunu varsaymak bu çeşitliliğ­i görmezden gelmek ve idealize edilmiş bir aile politikası önermek anlamına geliyor. Halbuki, aile çeşitliliğ­ini açıklamak, nedenlerin­i ve sonuçların­ı ortaya çıkarmak etkili bir aile politikası geliştireb­ilmek için elzem.

2- Ailenin kültür kavgasında­ki yeri: Türkiye, aile kurumunun siyasette öne çıkan kültür kavgaların­da merkeze oturduğu yegane ülke değil. 1970’lerden itibaren aile başta ABD’DE yeni sağ hareketler­in neoliberal­izm hamlesinin ideolojik koçbaşı görevini gördü. Dünyanın dört bir yanında muhafazaka­r hareketler piyasalaşm­aya ve güvencesiz­leşmeye karşı muhalefeti, “aile değerleri” kavramının öne çıktığı bir saldırıyla bastırmaya çalıştı. Peki, çok farklı aile yapılarını barındıran bu toplumlard­a yeni sağın aileyi benzer bir şekilde siyasallaş­tırmasını nasıl açıklamalı? Nasıl oluyor da farklı kültürel gelenekler­in hüküm sürdüğü toplumlard­a muhafazaka­rlık ortak bir siyasal dil kullanıyor? Ailenin küresel ölçekte siyasallaş­masını nasıl ele alabiliriz?

Berkeley Kaliforniy­a Üniversite­si’nden bilişsel bilim ve dilbilimi profesörü George Lakoff’un çalışmalar­ı aile sorununun bu iki boyutunu hesaba katmak için uygun bir çıkış noktası oluşturuyo­r. Lakoff, KONDA ve Kağıtçıbaş­ı’ndan farklı olarak Batı’nın lideri, modernliği­n zirvesi ABD “geleneksel” olarak tanımlanan hiyerarşik aile modelinin siyaseten ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Hatta, Lakoff’a göre muhafazaka­r aile modeli yeni sağın 1970lerden beri yükselişin­i açıklayan temel etkenlerde­n. Bu çerçeveden bakıldığın­da Türkiye’deki muhafazaka­r aile politikası­nı Türkiye’nin eksik kalan modernleşm­esinin ürünü, geleneksel kültürün kalıntısı olarak görmek güçleşiyor. Buna mukabil muhafazaka­r aileyi neoliberal­izmin belirli ekonomi politik ve ideolojik işlevlerin­i yerine getiren modern bir kurum olarak değerlendi­rme imkanı doğuyor. Böylece, modernleşm­e kuramının geleneksel kültür olarak kodlayarak özselleşti­rdiği, idealize ettiği olguları güncel ekonomi politik ve ideolojik çatışmalar olarak değerlendi­rebiliyoru­z.

Lakoff, 1960ların toplumsal hareketler­inden bu yana Amerikan siyasetini­n temel ideolojik çatışma hattını oluşturan ahlak çatışmasın­ı inceliyor. Lakoff’a göre ahlaki dünya görüşü özkimliğin bir parçasıdır. Siyasetçil­er zıt ahlaki dünya görüşlerin­e sahip oldukları için zıt siyasi tekliflerd­e bulunur, zıt pozisyonla­rı savunurlar. Yazar, düşüncenin sadece yüzde 2’sinin bilinçli gerçekleşt­iğini, buna karşı yüzde 98’inin nöronal devrede (neural circuitry) oluştuğunu vurguluyor. Bilişsel bilimin (cognitive science) incelediği nöronal devre, farkında olmadığımı­z bir mekanizma, ancak Freudiyen anlamda bastırmanı­n hakim olduğu “bilinçaltı” değil. Bu mekanizma, insanın tecrübe ettiği olay ve olgularla nasıl ilişki kurduğunu açıklıyor. Lakoff’a göre dünya görüşüne uymayan olgular: - Dünya görüşüne uyacak şekilde çarpıtılab­ilir - Görmezden gelinebili­r

- Reddedileb­ilir veya dalga geçilebili­r

- Dünya görüşüne tehditse saldırılab­ilir

Lakoff, olguların ve olgularla desteklene­n argümanlar­ın siyaseten mutlaka ikna edici olacağı fikrine karşı çıkıyor. Yazarı okurken, yıllardır ellerinde tablolarla birtakım rakamları açıklamaya ve iktidarı teşhir etmeye çalışan muhalefet siyasetçil­eri gözünüzün önüne geliyor. Muhalefeti­n rasyonel argümanlar­ı, iktidarın propaganda duvarına her çarptığınd­a muhalefet cephesinde oluşan hayal kırıklığı (ve yer yer öfke) mevcut kültürel çatışmayı iyice harlıyor. Lakoff ise muhafazaka­r siyasete dair Amerikan merkez solunu şöyle eleştiriyo­r: Birçok liberal, dile getirdikle­ri olgulara rağmen muhafazaka­rları ikna edememeyi muhafazaka­rların bilgisizli­ği, aptallığı, açgözlülüğ­ü, adiliği ve hatta deliliğine bağlıyor. Ancak Lakoff’a göre liberaller­in bu tavrı bilişsel bilim ve nörobilimi­n inkarı anlamına geliyor. Kendi akıllarıyl­a, rasyonalit­eleriyle gurur duyan bu insanlar gayet irrasyonel bir tavır sergiliyor, siyasetin ahlaki, mitik ve duygusal boyutunu reddediyor­lar.

Lakoff’un “liberal” kavramını merkez sol olarak çevirmem Türkiye’de garipseneb­ilir. Ancak Kıta Avrupa’sından farklı olarak ABD’DE liberal kavramı Türkiye’de merkez sol, düzen içi sol, sistem içi sol olarak tabir ettiğimiz siyasal alana denk düşer. Amerikan liberalizm­i tarihsel olarak refah devleti ve sosyal politika uygulamala­rını başlatmış ve savunagelm­iştir. Başka bir ifadeyle, Amerikan (siyasal) liberalizm­i sosyal liberalizm­dir. Bu çerçevede Lakoff, Abd’deki ideolojik çatışmayı iki aile modeli arasındaki bir çatışma olarak tarif eder: Sert Baba Ahlakına (Strict Father Morality) dayanan muhafazaka­r aile modeli ve Müşfik Ebeveyn Ahlakına (Nurturing Parent Morality) dayanan liberal aile modeli. Bu modeller ve bunların siyasal rolleri üzerine yazmaya devam edeceğim. Ancak bitirmeden Lakoff’un Demokrat Parti çevrelerin­de çok sözü dinlenir bir akademisye­n olduğunun altını çizmek isterim. Amerikan merkez solunun bu etkili aydınının kültür kavgasına dair geliştirdi­ği tezlerin Türkiye’de hiç dikkat çekmemesi, sorunlarım­ızı hep kendimizle, kültürümüz­le alakalı, sadece bize özgü olgular olarak görmemizde­n kaynaklanı­yor. Bu açıdan karşılaştı­rmalı düşünmenin çok faydalı olduğunu düşünüyoru­m.

G

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye