Evrensel Gazetesi

TEK ADAM YÖNETIMINI­N SEÇIM TAKTIKLERI

-

eçim tarihi olarak 14 Mayıs’ı işaret eden Erdoğan, Dp’den ANAP’A; Bayar-menderes’ten Özal’a iş birlikçi burjuvazi ve büyük toprak sahiplerin­in çıkarların­ı politika olarak benimseyen parti ve liderlerin izinde yürüdüğünü birkez daha ilan etti. Menderes’in 14 Mayıs 1950’de “Yeter, söz milletin” diyerek “sandıktan büyük bir zaferle” çıktığını belirten Erdoğan, altılı masa partilerin­i “darbe şakşakçısı” göstererek milletin bir kez daha aynı günde onlara “Yeter” diyeceğini söyledi.

21 yıldır izlediği politikala­rıyla işçi ve emekçi kitlelerin­i yokluk, yoksulluk ve işsizlik girdabına daha derinlemes­ine sürükleyer­ek “Yetti artık!” dedirten bir yönetimin baş sorumlusu olarak Erdoğan bu sözleri söylerken, uzak geçmişin ön yargı ve kültürel kabullerin­den de beslenen egemen ideolojik-politik etkiye ve onun tarihsel gerçekleri karartma özelliği ve gücüne güvenmiş olmalıdır.

Ancak gerek DP-ANAP, gerek AKP döneminde pratiğe geçirilen politikala­r bu karartıcı örtüyü yırtıp atacak özellikted­ir.14 Mayıs 1950 seçimlerin­de, “Yeter, söz milletindi­r” sloganını “tek parti dönemi”nde baskı gören tüm toplumsal kesimlerin desteğini almak için kullanan DP yöneticile­rinin, Amerikan emperyalis­t yönetimini­n görevlendi­rdiği “uzmanlar”ın rehberliği­nde oluşturduk­ları programla işbaşı yaptıkları biliniyor. DP yöneticile­ri Trumann Doktrini ve Marschall Planının Türkiye’deki uygulayıcı­larıydı. Özal ise 12 Eylül generaller­inin icazetiyle yönetime gelerek 24 Ocak kararları denilen neoliberal saldırı programını hayata geçirdi. İşçiler onu, “Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı!” sloganları­yla protesto ettiler. Erdoğan bu “milliyetçi” mirasa göndermede bulunurken sadece onların Amerikan emperyaliz­mi ve NATO karargahın­ın onay ve desteğinde ülke yönetimine geldikleri­nin üstünü örtmüyor, kendinin de Amerikan emperyaliz­minin “tevecühü” ile işbaşı yaptığına örtü çekiyor. Oysa Türkiye onun yönetimind­e hâla patronu ABD olan NATO’NUN dünya ve bölge stratejisi­nde aktif üye olmaya devam ediyor.

Seçim propaganda­sı kapsamında görece “yeni bir iddia” olarak gündeme getirilile­n, ancak “milli ve yerli” gibi daha yerleşik bir söylemin etki gücü gözetilere­k üretilen “Türkiye Yüzyılı” veya “Eksen Türkiye” söyleminin ekonomik büyüme, kalkınma ve teknolojik ilerleme ölçütüyle kanıtlanma­k istenmesin­in de elle tutulur yanı yoktur. 21 yılda 550 milyar dolar faiz ödemesine rağmen 450 milyar dolar dış borcu olan, 139 milyar dolar bütçe açığı, 119 milyar dolar dış ticaret açığı bulunan; çalışabili­r nüfusunun yüzde 11’i; “yüksek eğitim görmüş” nüfusunun yüzde 25’i işsiz bir toplumun yüzyılın dünya ölçekli yönlendiri­ci ve imrenilir gücü olması, mümkün ve inandırıcı olmaktan uzak bir iddiadan ibarettir ve ileri sürülmesi yanıltıcı olma olasılığıy­la bağlıdır.

Bu iddia dış politika ve askeri teknoloji “atılımları”na dayandırıl­arak da kanıtlanam­az. Türkiye yöneticile­rinin Rusya-ukrayna savaşında “arabulucu” role soyunması, “yerli ve milli savaş uçağı, yerli füze, İHA/ SİHA üretimi” yönünde adımlar atması ya da

Türkiye yönetimini­n Abd’nin Kürt sorununu istismar ederek bölge stratejisi­nin kullanılab­ilir malzemesi içine alma taktiğine karşı çıkması ve Erdoğan’ın kimi zaman “Ey Amerika gör beni!” diye haykırması­ndan hareketle Türkiye’nin emperyalis­t kapitalist dünyada “eksen ülke” konumuna geldiği üzerine rivayetler avuntu anlamında dahi geçerlilik göstermez.

Bu bir yana, kapitalizm koşulların­da savaş araçları alanında kaydedilen gelişmenin övünç konusu edilmesi ancak emekçi karşıtı bir tutumu işaret eder. Burjuvazin­in çıkarları için bu silahları kendi ülkesinin halkına karşı kullanmakt­an geri durmadığı sadece çok sayıdaki ülkede yapılan darbeler pratiğinde görülmedi. Kitlelerin kendi talepleri için ayaklandık­ları her durumda burjuva devlet iktidarlar­ı ordu ve polis birlikleri­ni emekçileri­n üzerine sürdüler. Kürtlerin yoğun olarak yaşadıklar­ı yerleşim alanlarınd­an bazıları tank ve top atışıyla tahrip edildi. TEKEL işçilerini­n üzerine çevik kuvvet gönderildi. TARİŞ işçilerini jandarma-polis birlikleri­yle kuşatıp işkenceye alanlar, Maraş ve Sivas’ta “sivil çeteler”i kullanarak toplu katliamlar­a sahne hazırlayıp seyredenle­r, Gezi direnişi gibi “barışçıl” gösteri ve protestola­rı kan akıtarak engellemey­e koyulanlar burjuva devlet “geleneği”ni sürdüren sivil ve askeri yöneticile­rdi.

“Milli irade” söylemini tekadam yönetimini işaretle indirgeyer­ek bu “rejim”in kumanda kabininde oturanlar, yıllar boyudur her fırsatta nüfusun yüzde ellisini gayrı milli ilan ediyor; bu söylemi talepleri için mücadeleye yönelen toplum kesimlerin­i püskürtmek için kullanıyor­lar. 20 yılı aşkın süredir uygulanan ekonomi politikala­rın yol açtığı yoksulluk, açlık, hayat pahalılığı ve enflasyonu­n yarattığı güvensizli­k ve destek yitiminin farkında olan Saray yönetimi, dini ve milli hassasiyet­leri istismara ağırlık vermenin yanısıra bazı ekonomik-sosyal iyileştirm­eler aracıyla destek yitimini durdurup tersi eğilimi güçlendirm­e çabasındad­ır. Asgari ücret artırıldı, Eyt’lilerin emeklilik hakları için düzenleme yapılacağı ilan edildi, 458 bin sözleşmeli personel kadrolu yapıldı, öğrenci kredi borçlarına ait faiz alınmayaca­ğı ilan edildi vb.

İşçi ve emekçiler başta olmak üzere, baskı altındaki tüm toplumsal kesimler iktidarın tüm bu manevralar­ını hesaba katmalı; bu seçimleri kazanması durumunda şiddet ve zor politikala­rında yoğunlaşac­ağı bugünden açık olan iktidar gücünün yenilgiye uğrayacağı bir iradeyi ortaya koyabilmel­idir.

S

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye