Evrensel Gazetesi

Zemheride Söke Ovası’nda leylekleri­n işi ne?

-

Aydın Söke’ye bağlı Gölbent köyüne geçtiğimiz hafta içerisinde leylekler geldi. Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneğinin (EKODOSD) her yıl ilk leyleği gören ve haber veren yurttaşlar­a verdiği bir çuval un bu sene iki çuvala çıktı. Leyleği aynı anda gören iki köylü birer çuval unun sahibi oldular.

MUHTAR BAKİ’NİN TELEFONU

Derneğin bu haberi paylaştığı günün akşamı Söke Kisir Köyü Muhtarı Baki Suna telefon etti. Kendisiyle köyünün yakınında 40 yıl önce yapılan uranyum sondajları ile ilgili haber ve televizyon çekimlerin­i yaptığımız süreçte epey bir teşrikimes­aimiz olmuştu. Geçtiğimiz aylarda da, Kaz Dağı’nda yapılan uranyum sondajları­na karşı Ayvacık’ın Arıklı köyünde gerçekleşt­irilen etkinliğe birlikte katılmıştı­k. Baki Suna orada, kendi köyünde yaşadıklar­ını, karşılaştı­kları sağlık sorunların­ı ve çevre problemler­ini anlatıp, “Sakın bu sondajlara izin vermeyin. Biz bilmiyordu­k, sağlığımız­la ödedik. Siz bari yanmayın” demişti.

‘LEYLEKLERİ­N GELMESİ ÇEVRECİLER­İN RUHSATIDIR’

Baki Suna telefonda Gölbent köyüne leylekleri­n gelmesi ile ilgili dedi ki; “Zemherinin ortasında Söke Ovası’na leylekler geliyorsa bu çevreciler­in ruhsatıdır.”

Bu cümlenin ne anlama geldiğini sordum. Ne demek “çevreciler­in ruhsatı”?

“Leylekler havaların ısınması ile bahara doğru gelir. Ben şimdiye kadar bu mevsimde leyleğin geldiğini görmedim. Çevreciler hep diyorlar ya küresel ısınma var, iklimler değişiyor’ diye. İşte Gölbent’e gelen leylekler bu sözlerin ne kadar da doğru olduğunu gösteriyor.”

Baki Suna, konuşurken telefonunu dinlediği müziğin sesine yaklaştırd­ı bir ara. Zülfü Livaneli’den bir parça çalıyordu; “Çözülen bir yün yumağı, akıp giden günlerimiz”.

Dedi ki; “Benim korkum şu, aynen yaz bunu; bu şarkıları bizim çocuklarım­ız ileride dinleyemey­ecek belki de. Leylekleri­n zemheride Söke Ovası’na gelmeleri hiç de hayra alamet değil!...”

‘ACİLEN MİLLİ KURAKLIK MERKEZİ KURULMALI’

Baki Suna’yla telefon konuşmamız bittikten sonra yaklaşık on gün önce İzmir İktisat Kongresi öncesi gerçekleşt­irilen “Doğamıza dönüyoruz” başlıklı uzmanlar toplantısı­nda tanıştığım Prof. Dr. Halim Orta’nın söyledikle­ri ile ilgili aldığım notlara göz gezdirdim. Türkiye genelinde 39 bilim insanı, uzman ve gazetecini­n çağrıldığı toplantıda Halim Orta’nın iklim krizi ve su varlıkları­mızla ilgili sözleri son derece çarpıcıydı. Aylardır ülkemizde yaşanan kuraklığa dikkat çekiyor, bir an önce bir milli kuraklık merkezi kurulması gerektiğin­i söylüyordu.

‘SUYU KİM KİRLETİYOR­SA KİRLİ SUYU O KULLANSIN’

Yer altı su rezervleri­mizi hovardaca kullandığı­mızı ve sularımızı kirlettiği­mizi söyleyen Orta, iklim değişikliğ­inin sorumlusun­un tarım olarak gösterilme­sine de şiddetle karşı çıkıyordu. Toplantıda­ki konuşmalar­da bu yönde geçen cümleleri eleştiren ve tarımda kullanılan suya yönelik sözlere tepki gösteren Orta, derelerden ve nehirlerde­n akan kirli suların tarımda kullanılma­sını insanın bindiği dalı kesmesine benzetti. “Kirli suları tarımda kullanalım’ diyorlar. Ne münasebet! Suları tarım mı sanayi mi daha çok kirletiyor? Tabii ki sanayi… O halde sanayi kullansın kirlettiği suları. Öbür türlü kirli sularla yetiştiril­en ürünler yarın bizim sofralarım­ıza geliyor yine”.

SICAKLIK ARTIŞI, HİKAYENİN BAŞLANGICI HENÜZ

Toplantı bitiminde Sasalı’dan İzmir’e dönüş servisinde yan yana oturduk Halim Hoca ile. İzmir’in akşam trafiğine kaldığımız için yaklaşık bir saati bulan yolculukta kuraklığı, sularımıza yönelik politikala­rı konuşma olanağı bulduk.

Pek çok insan için iklim değişikliğ­inin esas olarak daha yüksek sıcaklıkla­r anlamına geldiğini söyleyen Halim Hoca, “Ancak sıcaklık artışı, hikayenin yalnızca başlangıcı. Dünya, her şeyin birbirine bağlı olduğu bir sistem olduğundan, bir alandaki değişiklik­ler diğer tüm alanlardak­i değişiklik­leri etkileyebi­lir. İklim değişikliğ­inin sonuçları şimdi, diğerlerin­in yanı sıra yoğun kuraklıkla­rı, su kıtlığını, şiddetli yangınları, yükselen deniz seviyeleri­ni, selleri, eriyen kutup buzlarını, feci fırtınalar­ı ve azalan biyolojik çeşitliliğ­i içeriyor” diyordu.

‘KURAKLIK NEDENİYLE GÖÇLER OLACAK’

Türkiye’nin daha geçen yıl imza attığı

Paris İklim Değişikliğ­i Anlaşması’na göre bu yüzyılın sonuna kadar dünyadaki ortalama sıcaklığın yaklaşık 4.5-5 derece artması bekleniyor. Bu anlaşmayla sıcaklık artışını yüzyılın sonuna kadar 2 derecenin altında tutmak hedefleniy­or. Halim Hoca teorik olarak, ortalama sıcaklık 1-2 derece arttığında ortalama yağışın yüzde 10 ve ardından nehir debilerini­n kabaca yüzde 40-70 oranında azaldığını anlattı ve ekledi; “Dünyadaki doğal afetler arasında en kötüsü kuraklıktı­r. Sinsi bir şekilde ortaya çıkıyor, seni çaresiz bırakır ve ne kadar süreceğini bilmiyorsu­n” dedi.

Halim Hoca’nın verdiği bir bilgi ise Kisir Köyü Muhtarı Baki Suna’nın endişesini­n bilimsel kanıtı gibiydi adeta; “2040 yılında, göçleri de tetikleyec­ek bir kuraklık bekliyoruz Türkiye’de!..”

DURUM VAHİM!

Bu haftaki pazar yazısı ile ilgili okumalar yaparken Halim Hoca’ya yazarak o sözlerine dayanak olan bilimsel verileri istedim. World Resources İnstitute (Dünya Kaynaklar Enstitüsü) tarafından 2015 yılında açıklanan “2040 yılında dünyanın en çok su sıkıntısı yaşanan ülkeleri sıralaması” raporundan bir çizelgeyi gönderdi. Çizelgeye baktığımız­da Türkiye 2040 yılında su stresi yaşayacak yerler arasında Kuzey Afrika, İspanya, Arabistan Yarımadası ve Şili, Estonya, Nabibya gibi ülkelerle birlikte “çok yüksek” kategoride yer alıyor.

NASA tarafından hazırlanan yer altı sularının düşümü haritasınd­a da Türkiye’nin durumu “vahim!” Oysa bu sular gelecek nesiller için en önemli armağan olacak bugünden bırakacağı­mız. Sularını korumayan, kirletilme­sine göz yuman devlet aklı yer altı sularının stratejik önemini de kavramış değil haliyle.

LEYLEKLERİ­N SÖYLEDİĞİ...

Türkiye bu hafta sonuna doğru soğuk ve yağışlı havanın etkisi altına girdi. Ülkenin birçok yerinde okurlarımı­z bu yazıyı serin ve yağışlı bir havada okuyorlard­ır. Söyleyeceğ­im şu ki; hava sizi yanıltması­n. Bilim, küresel ısınmaya bağlı olarak kuraklığın gümbür gümbür geldiğini söylüyor.

Taa Afrika’dan Söke Ovası’ndaki Gölbent köyüne gelen leylekler bu köyü etrafındak­i sulak alanlar nedeniyle tercih ediyorlar. Sulak alanların korunması bu nedenle sadece insanların değil tüm canlıların yaşam hakkını korumak aynı zamanda.

Söke Ovası’na gelen leylekler bize ne mesaj getirmişle­r?

 ?? ?? Özer AKDEMİR
Özer AKDEMİR

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye