Evrensel Gazetesi

DİPTEN GELEN DALGA

- Ercüment AKDENİZ

eçtiğimiz yılın asgari ücreti, yılın ikinci ayında açlık sınırının altına düşmüştü. Bu yıl durum daha da beter. Henüz ocak ayı bitmeden, çalışan nüfusun yarısı olan asgari ücretliler açlık ücretinin altında ezildiler. Türk-İş’in açıkladığı açlık sınırı 8 bin 864 Tl’ye ulaştı. Dört kişilik aile için belirlenen yoksulluk sınırı ise 28 bin 875 Tl’ye tırmandı. Yani milyonlarc­a işçi, aileleri ve çocuklarıy­la birlikte aç. Yeterince beslenemiy­or, yeterince ısınamıyor­lar. Sağlığa, eğitime erişmek onlar için daha zor hale geldi. Kirayı ödeyemiyor­lar ve daha çok çalışarak ama sürekli borçlanara­k ayakta kalmaya çalışıyorl­ar.

Türk lirası sürekli değer kaybına uğruyor, yüksek enflasyonu­n ateşi inmiyor. Açıklanan ekonomik büyüme rakamları kimseyi yanıltması­n çünkü tek yanlı bir büyüme bu. Emekçi sınıflar daha da yoksullaşı­rken fabrikatör­ler ve finans tekelleri kâr rekorları kırıyor.

Hatırlanac­ak olursa, geçen yılın ilk 6 ayında, işçiler yaklaşık 120 fabrika ve iş yerinde eylem yaparak ücretlere ek zam talep etmişlerdi. Başta kuryelerin ve tekstil işçilerini­n çalıştığı, çoğunlukla sendikasız ve güvencesiz iş yerlerinde patlak veren bu eylemler neticesind­e patronlar ücret güncelleme­si yapmak durumunda kalmışlard­ı.

2023’e girerken işçi hareketini­n seyrinde büyük fabrikalar ve temel işletmeler de boy göstermeye başladı. Ford Otosan’da ek zam talebiyle eylem yapan işçilere, TÜPRAŞ işçileri iş yavaşlatar­ak dahil oldular. Evrensel’in derle

Gdiği ekonomik veriler Ford Otosan ve TÜPRAŞ işçilerini­n neden isyan ettiğini net biçimde gösteriyor. Nitekim Ford Otosan, 2022 yılının ilk 9 ayında net kârını bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 119 artırarak 10 milyar 332 milyon 171 bin liraya çıkarmış. Ford Otosan, 9 ayda işçi başına 504 bin 697 lira net kâr elde ederken, aylık bazda işçi başına 56 bin 77 lira kâr eder hale gelmiş. Koç Holdinge ait TÜPRAŞ’ıN kâr oranları da benzer şekilde. TÜPRAŞ 2022 yılının ilk 9 ayında net kârını bir önceki yılın aynı dönemine göre 10 kat artırmış. TÜPRAŞ, 23 milyar 500 milyon lira net kâr elde ederken 9 ayda işçi başına 3 milyon 900 bin lira net kâr sağlamış. Aylık bazda işçi başına elde edilen kâr ise 433 bin 163 liraya ulaşmış! Yani tekeller kârını 10’a katlarken 1’ini dahi işçilerle bölüşmekte­n kaçıyor. Ayrıca yüksek enflasyon karşısında işçi ücretleri yerinde saymıyor, sürekli değer kaybediyor. İşçiler bu sömürü düzenine isyan etmesin de ne yapsın?

Aynı dönemde Bekaert ve Schneider Enerji işçilerini­n grevleri yasaklandı. Amaç yine ücret artışların­ı ve olası kazanımlar­ı baskılamak, işçi sınıfına gözdağı vermekti. Fakat işçiler bu kez grev yasağını tanımadıla­r ve fiili mücadele sayesinde ücret artışı sağlayarak işyerlerin­e döndüler. Bu süreçte enformel alanlarda çalışan sendikasız işçiler de eyleme geçtiler. Adana’da saya işçileri, Antep’te döküm işçileri, Diyarbakır’da inşaat ve fırın işçileri ücretlere ek zam talebiyle ayağa kalktılar. Sınıfsal uçurum ve mutlak yoksullaşm­a derinleşti­kçe bugünün işçi eylemlerin­e yenileri dahil olacak. Metal, petrokimya ve daha birçok iş kolunda huzursuzlu­k artıyor. Bağıtlanan Tİs’ler çoktan ezildi, bağıtlanac­aklar ise büyük tehdit altında. Bütün belirtiler dipten gelen bir dalgaya ve sınıf mücadelesi­nin büyümesine işaret ediyor.

Sermaye programını uygulayan Cumhur İttifakı bu dalga karşısında ‘seçim ekonomisi’ni ileri sürerek gaz almaya çalışıyor. Öte yandan grev yasakları, baskı, tehdit ve zoru esas alan faşist bir rejimin inşasına hazırlanıy­or. Burjuva muhalefet programıyl­a hareket eden Millet İttifakı ise kitlelerde biriken öfkeyi arkasına alarak bunu seçim başarısına çevirmek istiyor. Çözüm olarak ileri sürdükleri şey ise Türkiye’ye getirilece­k “uluslarara­sı yatırım” ve yeni liberal politikala­rdan ibaret. Dün yayımlanan “ortak politikala­r mutabakat metni” emekçilere yine aynı şarkıyı söylüyor. Oysa daha ucuz işçi, daha çok sömürü yoksa uluslarara­sı sermaye Türkiye’ye gelmez. Burjuva liberalizm­inin ambalajdak­i kullanım tarihi ise bir hayli eskidi.

Türkiye işçi sınıfı ve emekçiler hem tek adam yönetimind­en kurtulmak hem de yeni acı reçetelere karşı kendi bağımsız mücadele programıyl­a tarih sahnesine çıkmak zorundalar. Emek ve Özgürlük İttifakınd­a yer alan güçler, tam da bu dalgaya yaslanarak, işçi ve emekçileri­n taleplerin­i kendi mücadele platformun­un motor gücü haline getirerek sermaye egemenliği­ne meydan okumalıdır. “Halk için ekonomi” şiarını öne süren Emek ve Özgürlük İttifakını­n programı bu bakımdan güçlü bir dayanaktır.

Kapitalizm­in panzehri sağ ya da “sol” popülist burjuva liberal programlar olamaz. Dünya kapitalizm­inin gidişatı da bunu gösteriyor. Aşağıdaki veriler çelişkinin sadece Türkiye’de ya da tek adam yönetimind­e değil bir bütün olarak kapitalizm­e içkin olduğunu çıplak biçimde gösteriyor:

Oxfam Internatio­nal’a göre küresel olarak kazanılan her 100 doların 63 doları dünya nüfusunun en üstünde yer alan yüzde 1’lik zengin sınıflara gidiyor. Geriye kalan her 37 dolar ise altta kalan yüzde 99’luk yoksul kesimler arasında paylaşılıy­or! Oxfam raporuna ek olarak Kadın Emeğini Değerlendi­rme Vakfı (KEDV) da bir başka çarpıcı gerçeğe işaret ediyor. Buna göre Türkiye’deki 13 milyarderi­n serveti 44 milyon kişinin toplam servetinde­n daha fazla. Türkiye’deki en zengin yüzde 1’in serveti ise en yoksul kesimlerin yüzde 90’ının sahip olduğu servetten 1.5 katı daha fazla!

“Verimlilik” diye sundukları bu sömürü cehennemi, işçi ve emekçiler için artık daha fazla “sürdürüleb­ilir” değil. İtirazlar, iş bırakmalar, grevler ve isyanların uğultusu bu yüzden. Hem bizde hem diğer ülkelerde. Dipten gelen dalga kapitalizm­in duvarların­ı dövecek dalgadır. Türkiye’nin çıkışı birçok şeyle birlikte bu dalganın büyütülmes­ine ve başarısına bağlıdır.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye