Gün ışığına hasret kalmışız
Fırın işçisinin ne düğünü vardır ne de hali hatırı sorulur. Hangi fırın işçisiyle sohbet ettiysek, “İzin alsak bile yerimize birini bulmalıyız” diyorlar. Duvar dibinde oturmuş, sigarasını içen bir işçi, “Gün ışığına hasret kalmışız. Sokak köpekleri bile bizden geç uyanıyor” sözleri fırın işçilerinin durumunu özetliyor.
ingöl’de fırın işçileri başta ücretlerinin iyileştirilmesi, hafta tatillerinin ve yıllık tatillerinin kullanılması, sendika ve sigorta haklarının güvence altına alınması için iş bırakmış, isyanlarını tüm ülkeye duyurmuşlardı. Elâzığ’dan Bingöl’e geçerek işçilerin içerisinde bulunduğu durumu ve taleplerini dillendirdikleri açıklamalarını yansıtmıştık. Bingöl’deki açıklamaya DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve Gıda İş Genel Başkanı Seyit Aslan’da katılarak, örgütlenme önündeki engellerin kaldırılması ve işçilerin tüm taleplerinin karşılanması gerektiğini belirtmişti.
Bingöl küçük bir şehir. Her geçen sokakta birbirine selam verir. Herkes birbirine çay ısmarlamış, düğününe gitmiş, cenazesinde aile fertleri bir bir sorulur, köydeki inek bile unutulmaz vs. Söz konusu fırın işçisiyse ne düğünü vardır ne de hali hatırı sorulur. Hangi fırın işçisiyle sohbet ettiysek, “İzin alsak bile yerimize birini bulmalıyız” ifadelerini kullanmışlardı. Duvar dibinde oturmuş, sigarasını içen bir fırın işçisi, “Gün ışığına hasret kalmışız. Sokak köpekleri bile bizden geç uyanıyor” sözleriyle Bingöl’deki fırın işçilerinin durumunu en yalın şekilde ifade ediyor. Aynı işçi basın açıklamasında kullanılan bir dövizi “Köle değil insanız” diye okumuş ardından “Vallahi biz köleyiz, insan değiliz”
Bdemişti. Espriyle karışık demişti bunu. İnsandı. ‘Buğusu genzi yakan’ sofrada en önce yer alan ekmeği üretiyordu. Ama değersizlik hissi, kabul edilmediği haklarıyla kendisini köle gibi görüyordu. Üç yüz derece sıcaklıktan aşağı olmazmış fırın ağzı. Pişiriciler için pişmek anlamı taşıyor yani. Bir pişirici “Ağabey şu tipime baksana. Söz de yirmi yaşındayım. Beni gören ‘sen otuzsun’ diyor” söyleyerek erken yaşlandıklarını da belirtmişti.
‘SESİMİZE SES OLUR MUSUNUZ?’
İşçilerin ilk günden bu yana yanında olmaya çalıştığımızı belirtelim. Fırın işçileri, Evrensel gazetesini en yakın ‘dert ortağı’ olarak görmüş olacak ki önceki gün yine bir fırın işçisi olan Ahmet Şengül telefonla arayarak şöyle dedi: “Önceki eylemimizden sonra bazı arkadaşlarımızın yevmiyelerinin düzeltilmesi bir yana, sorunlarımız ilk günkü gibi ortada. Bu nedenle bir toplantı yapacağız. Toplantıda grev kararı çıkacak büyük ihtimalle. Sesimize ses olur musunuz?”
FIRIN İŞÇİSİ HİSSETMEK BAMBAŞKA BİR ŞEY
Böyle durumlarda hak arayan işçilerin gövdesine omzunuzu yaslamak geçer içinizden. Muhakkak orda olmak, dinlemek, onların parçası olmak sonra da herkese duyurmak. Hiçbir şeyi kaçırmamak, olduğu gibi olanı vermek. Ancak yazarak, görüntü aktararak o salondaki, o mücadele alanındaki coşkuyu, öfkeyi, kazanmak istemek azmini nakledemezsiniz bir türlü. O anı görmek, içinde olmak, bir fırın işçisi gibi hissetmek bambaşka bir şey.
‘YA KAZANACAĞIZ YA KAZANACAĞIZ!’
İşçilerle buluştuğumuzda saat 19.30 idi. Yavaş yavaş ismi Çay Evi olan ‘çay evinde’ toplanmaya başladı işçiler. Bingöl’ün soğuğuna aldırmadan gümbür gümbür yanan sobanın etrafında ekmek üreten eller, kenetlenmek için uzatılmış. Hamuru mayalayan hamurkarlar, bulamaca batırılıp ekmeği şekillendiren tırnakçılar, küreğe bindirilip fırına sürülen ekmeği pişiren pişiriciler, çıkan sıcacık ekmeği tezgahta servis eden tezgahtarlar, birlik olmaya, haklarını kazanmak için işçiler arasında birliği sağlamaya, eylemi ‘mayalamaya’ gelmişler. Bingöl; soğuk, karlı, fırtınalı. Ekmek sıcak, soba sıcak, çay sıcak, işçiler sıcak. Ve fırın işçilerinin kararı: Sabah sekizde ‘Çay Evi’nde toplanıyoruz. Kimse işe gitmeyecek. Ya kazanacağız ya kazanacağız.