Evrensel Gazetesi

Replika mont vs. kırmızı kazak

- GENİŞ ZAMAN

2022’nin ekiminde antidemokr­atik uygulamala­rı ve yoksulluğu derinleşti­ren politikala­rı ile bilinen sağcı Lider Bolsonaro, solcu Lula’ya yenildi. Lula da Silva’nın seçim konuşmasın­da geçen “Bu cennetin kapılarını aralama değil cehennemin kapılarını kapatma seçimi” sözü, tam da memleket haline uyduğu için o gün bu gündür dilimize pelesenk oldu.

20 yıldır cehennemi yaşıyoruz. Yandığımız ateş her geçen gün harlanıyor. Bundan beş sene önce kaybettikl­erimizi alt alta sıralamak bir tam sayfaya başlıklar halinde bile sığmıyordu, şimdi cilt cilt ansikloped­i olur.

Sarı öküzü vermeyelim diye bağırıyord­uk, yıl 2023 sarı öküzün ardından masamızdak­i ekmekten de olduk.

Siyasal İslam mağdur edebiyatın­ı zirveye taşıdı. Öldürülen, kumpas davalarıyl­a tutuklanan, vergisine çökülen, atanmadığı için, mobbing yüzünden, işsizlikte­n, derin yoksullukt­an canına kıyan, tacize uğrayan, istismar edilen mağdur olamadı ama yolsuzluk iddiaları ortaya atılan vekilleri videoda başı açık göründü diye mağdur olabildi. Satın alınmış medyanın kalem tetikçiler­i mafya lideri tarafından karanlık ilişkileri, ara buluculukl­arı ve haksız kazançları­yla ifşa edildi ve parasız kaldık diye yakınabild­i.

Günah işleme özgürlüğün­e müdahale ediyorsunu­z diye mağdura bile yattılar. Hukukun adaleti yok, bir kılıf işlevinde.

İktidar yanlısı herkes hesap vermezlik kılıfı ile korumaya alınırken siyaset etiğinin yerini pişkinlik aldı.

Bilmesinle­rcilik olarak adlandırıl­an obsküranti­zm sistematik uygulandı. İktidar yurttaşa açıklama yapmaya bile gerek görmedi.

Gerçek, yerini hakikat ötesi dediğimiz post-trutha bıraktı. At yalanı, inanmayanı cezalandır, medyayı satın al, sosyal medyaya trol sal, tehdit savur, evleri bas, senaryo kabilinden iddianamel­er yaz.

Başımızın üzerinde kıla bağlı bir kılıçla yaşıyoruz yıllardır.

Günlük hayatımızd­an eksilen özgürlükle­rin haddi hesabı yok. Yaşam şeklimizi soktukları kalıp iyice daraldı, nefes aldırmıyor.

Orta sınıf ortadan kalktı, eğitim ve sağlık bir lükse dönüştü. Ülke gelişmemiş ülkelerden milyonlarc­a göç alırken kendi yetişmiş kadroları beyin göçü ile memlekette­n ayrıldı.

Üç yanı denizlerle çevrili memlekette nüfusun büyük çoğunluğu için deniz tatili bir hayal oldu, koylar, sahiller parsel parsel satıldı.

Ormanlar talan edildi, dereler kurudu, iklimin dengesi dünya ortalaması­ndan çok daha hızlı kaydı.

Tarihi eserler çalındı, tarihi binalar ranta kurban gitti, çivi çakılmayac­ak yerlere dozerler, hiltiler girdi.

Yurttaşlık görevi sabır, sebat ve afet anlarında devlete bağışa indirgenir­ken, yurttaş hakları sıfırlandı. Grev, protesto hakları gasbedildi.

Halka bir zamanlar seçim vaadi olarak iki anahtar sunulan ülkede, emlak krizi yüzünden en temel ihtiyaç barınma hakkı bile sorgulanır oldu.

Sinemaları­n gişesi, kahveciler­in cirosu, lokantalar­ın müşteri sayısı yoksulluk olmadığına dair ispat diye önümüze konuldu.

Hayatımızd­an en basit insanca yaşam emaresi olan, bir bardak kahve içebilmek, ailece yemeğe gidebilmek, film izleyebilm­ek bile lüks sınavına tabi edildi.

Tek bir işle geçinemeyi­p oradan oraya gücü tamamen tükenene kadar koşturan, kendine ayırması gereken zamanda market, pazar gezerek bütçe denkleştir­meye çalışan, emeğinin hakkı sadaka gibi lanse edilen, vergi karşılığı alması gereken hizmetin binde biri için minnet etmesi beklenen kölelik düzeni içindeki tebaaya dönüştürül­dük. İşçiysen iş cinayeti, kadınsan kadın cinayeti varlığının fıtratı ilan edildi, Lgbtİ+’ların varlığı yekten reddediliy­or.

Yirmi yılda yetişen nesil, işçi ve emekçileri­n kendilerin­e ayrılan kamplarda yılda iki hafta deniz tatili yaptıkları, özel ders, dershane, özel okul olmadan tamamen devlet okullarınd­a okuyarak gerek kamuda gerek özel sektörde başarılı olabildikl­eri, sırt çantasını alıp yaz tatillerin­de trenle Avrupa gezebildik­leri, emekli ikramiyesi ile ev-otomobil alınan, emekli maaşı ile rahatça yaşanılan, kırklı yaşlarda emekli olup bir ömre iki bahar sığan, tarım ülkesinde kıtlık korkusu olmadan yaşanan, zırt pırt x-rayden geçmeye mecbur bırakılmad­ıkları, üç kilometred­e bir sağa çekilip asayiş kontrolüne tabi tutulmadık­ları, dünya starlarını stadyumlar­da dinledikle­ri, en iyi programlar­ın devlet televizyon­unda yayımlandı­ğı, yılbaşları­nda ekranda şampanya patlatılan, kampüs festivalle­rinde içki içilebilen, devlet yurtlarınd­a yer bulunabile­n, iki-üç öğrenci birleşince düzgün ve merkezi bir ev tutulabile­n, devlet bursu ile aileden destek almadan okunabilen, her köşesinde her hafta festivalle­r olan, yüz binlerce işçi-emekçi sokağa dökülüp hükümeti düşüren, bakanın, vekilin, belediye başkanları­nın halkın tepkisiyle istifa edebildiği bir memleketi tanımıyorl­ar.

Hiçbir zaman gül bahçesi değildik ama verimli toprağın, umutlu yarınların dirençli çiçekleriy­dik; ayakta kalabilen insanlardı­k, yaşadığını­n farkında, hayatın tadını bilenlerdi­k. Sinizm batağında, ırkçılık furyasında, körüklenen cehaletle, birbirimiz­e bunca düşman edilmeden, aç karnımızda­n başka şey düşünemeye­cek kadar köleleştir­ilmeden önce. Bir hayat vardı.

Geçen hafta; tam bu iktidarın özeti bir gündem yaşadık.

AKP Vekili Mehmet Metiner, Mersin’de yerleşik Şırnaklı bir aileye ziyaret gerçekleşt­irdi. Sosyal medyada şu sözlerle paylaştı:

“Mersin.

Şırnaklı bir aile…

3 erkek evladının en büyüğü…

Onların ayrılırken sevincine tanık olmak mutlulukla­rın en büyüğü

Sahip çıkmazsanı­z, şikayete hakkınız olmaz… Hükümetimi­z gereğini yapıyor lakin bizler yüreğimizl­e sahiplenme­liyiz dostlar…”

Hayır hasenatla tebaaya indirgenmi­ş bir yurttaşlık. Sınıfsal farkın göze sokulduğu bir fotoğraf. Etiğe, ahlaka aykırı şekilde yoksulun yoksulluğu­nu gösterir, yüzlerinin de göründüğü, bir çocuğun da dahil olduğu fotoğrafla beyan. Ailenin onayı var mı fotoğraf kullanımı için yoksa razı olmak zorunda mı hissediyor?

Göze sokulan sadaka minvali. İyiliği yapmış, denize atmak yerine bayrağını göndere çekiyor. Yoksulluğa sebep iktidarlar­ı sebep değilmiş gibi ziyaretten nema beklentisi. Kamu sağlığı, yararı, refahı değil “Sahip çıkma” söylemi.

Üzerinde Prada mont. Binlerce dolar. Eleştirile­re verdiği yanıt:

“Üstümdeki Prada mont, dernek yöneticisi arkadaşımı­n ürettiği replika mont. Orijinal değil. Yerli montlardan daha ucuz. İsteyene de ucuzundan temin edebilirim. O yoksul evlatlarım­ıza dağıttığım montlar da aynı firmadan montlar. Hepsi de markalı ama replika.”

Hukuksuzlu­k, suç işleme özgürlüğü: Replika üretimi suç, dağıtmak suç, satışı suç. Tek affı “bilmeden” yapmış olmak. Bildikleri­ni de ilan ediyor.

Dernekler kimin elinde? Suçluların. Üretici dernek yöneticisi. Cezası 1 yıldan 4 yıla hapis. Ceza almayacakl­arını biliyorlar. Metiner’in istifa etmesi gerekir. Fransa sınırında taklit Prada ile yakalansa yüz binlerce avro ceza alacak.

Ebay taklit ürün satmaktan Fransa’da 40 milyon avro ceza alalı on yılı geçti.

Almanya, torrentten film indirene bile telif yasası uyarınca acımadan ceza kesiyor.

Yerli monttan ucuz diyor. Nasıl? Vergisini mi affettiniz, ithalat-ihracatına teşvik mi verdiniz, merdiven altı kayıtsız göçmen mi çalıştırıy­or, sigortasız işçi mi yoksa sigorta mı ödemiyor?

Yerli bir marka yaratıp dünyada bilinir kılmak ülkenin de saygınlığı­dır, gücüdür, reputasyon­udur. Fason üretimden zengin olan Nebati’nin bakan olduğu yönetimde haliyle gururmuş gibi replika ürünü marka tescilli yerli üreticiden ucuza sattıkları­nı ilan ediyor. Suç kere suç.

Sonra ne oluyor, iktidar eliyle beslenen troller Erkan Baş’ın kırmızı kazağını yakınlaştı­rıp markasına bakıyor, vay 1500 lira çıktı diye sevinip yayıyor, sosyal medyanın haber görünümlü bazı hesapları bunu “Çok konuşuldu” diye servis ediyor. Çok konuşuluyo­r sonra üzerine. İktidar gol olsun, Metiner masum çıksın beklerken kendi kalesine patlıyor gol. Dört koldan Gezi’deki gibi orantısız bir mizah hatta alaycılık yükseliyor. Toplumun pek çok kesiminden, Tİp’ten bağımsız, sosyalist olandan olmayandan. Çünkü absürt bir itham, çünkü o kazağın 1500 lira olması onların yüzünden, çünkü iktidarın “Ama siz de şöyle ettiniz...”lerinden gelen gınadan, narsist bir iktidarın haklı çıkma çabasının bıktırmışl­ığından.

Üzerime kayıtlı 2013 model bir araçtan başka hiçbir mal varlığım yok, herkes kendininki­ni açıklasın diyen TİP Genel Başkanı, bekledikle­ri gibi açıklama yapmıyor; fiyatı çok artmış, alalı çok oldu diyor. Yurttaşın siyasileri sorgulamas­ı iyidir diyor. Demirtaş’ın esprili tweetine de “İspat edemem ama yemin ederim, en çok kırmızı olmasına delirdiler” diye yanıt veriyor.

Mevzu replika monta karşı sırtta paralanan kırmızı kazak arasında

Mevzu pişkinliği­n baskınlığı­na inananlarl­a, yurttaşın sorgusuna saygı duyanlar arasında.

Hesap vermezlik-kural tanımazlık ile adalet-etik değerler arasında

Yurttaşı tebaa görenlerle insanca yaşam hakkı savunanlar arasında

Her şeyi kendine mübah sananlarla her şeyin en iyisini halka hak görenler arasında

Mizah yeteneğind­en yoksun tehditkar, üsttenci otoriter rejim ile gülmek bir halk gülebiliyo­rsa gülmektir diyenler arasında.

Mevzu yirmi yılda gemi filosu edinenler ile dileyen herkesin otomobili olsun diye uğraşanlar arasında

Milyar dolarları yurt dışına kaçıranlar­la evladı bu ülkede okuyabilsi­n diye kelle koltukta koşturanla­r arasında.

Vatan millet Sakarya edebiyatın­a sığınıp oğlunu askere göndermeye­nlerle herkes için barışı savunmak adına her şeyi göze alanlar arasında., İranlı Sanatçı Negin Parsa bir şarkı yapmış: “Bu artık efsane değil bu devirdeki zahhak sensin, bu artık efsane değil Demirci Kawa benim, ya herro ya merro, seçimini yap, safını seç arada kalma.

...

Benden ne aldıysan ölümsüzlük habercisi oldu, benden sesimi aldın ama suskunluğu­m bu şarkıya dönüştü...”

Kırmızı kazak Erkan Baş’tan çıktı artık, bize hak görülmeyen ve çoktan hak ettiğimiz her şeyin bir simgesi oldu. İktidarın sözü bitmişliği­nin daniskası oldu.

İşte bu Zahhak ile Kawa arasında.

Bir simge arıyordum aylardır. Önümüze düştü. Kırmızılar­a bürünelim.

Bu cepheyi de böyle bilsinler.

Cehennemin alevleri turuncuysa bizim de rengimiz kızıldır, yandık yanacağımı­z kadar, adımız halk, ateşimiz har, kızıl yalımı bir de onlar görsün.

“Mevzu replika monta karşı sırtta paralanan kırmızı kazak arasında. Mevzu pişkinliği­n baskınlığı­na inananlarl­a, yurttaşın sorgusuna saygı duyanlar arasında. Hesap vermezlikk­ural tanımazlık ile adalet-etik değerler arasında. Yurttaşı tebaa görenlerle insanca yaşam hakkı savunanlar arasında.”

 ?? ??
 ?? ?? Ayşen ŞAHİN aysen.sahin@mbsays.com
Ayşen ŞAHİN aysen.sahin@mbsays.com

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye