Sokakta da sandıkta da iddialıyız!
eçim ittifakları ve partiler adaylarını açıklayarak çalışmalara başladı. Ankara 1. Bölgede Millet İttifakının, Akp’nin Eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’i aday göstermesi tepki toplarken, Emek ve Özgürlük İttifakı bu bölgede tek listeyle seçimlere katılma kararı aldı. Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hdp’nin bugüne kadar bir milletvekili çıkardığı bu bölgede Yeşil Sol’u destekleyeceğini açıkladı. Yeşil Sol Partinin Ankara 1. bölgede ilk adayı Emir Ali Türkmen, ikinci adayı ise Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan oldu. Hem sokakta hem sandıkta iddialı olduklarını belirten Gürkan, tek adam yönetimi karşısında “Güçlendirilmiş parlamento sistemini değil, güçlendirilmiş halk örgütlülüğü”nü savunduklarını anlattı. Gürkan karşılarındaki iki ittifakın da kadın mücadelesini ve taleplerini yok saydığına dikkat çekti: “Kadınların yaşadığı derin eşitsizlik, ayrımcılık ve şiddet, ittifakların denge siyasetine kurban edilemeyecek ya da nesne edilemeyecek düzeyde.”
SÇok erken yaşlarda devrimci mücade
- leye başlamışsınız. Biraz anlatır mısınız?
1961 yılında Ankara’da doğdum. Öveçler’de, Ata Mahallesi’nde büyüdüm. Liseye başladığım yıllar devrimci mücadelenin yükseldiği dönemlerdi. Babam Türk Hava Kurumunda şofördü, kamu işçisiydi. Annem de ev kadınıydı. Fakat bir yandan evdeki işleri kotarırken, diğer yandan terzilik yapıyordu. Ekonomik alanda, sınıflar arasında haksızlığı ve adaletsizliği o zamanlarda fark etmeye başladım. Şimdi Ankara Lisesi olan, o dönemin Ankara Kız Lisesine başladığımda toplumsal mücadele büyüyordu. Grevler yapılıyordu. Benim de çocukluğumdan beri Deniz Gezmişlerin mücadelesine sempatim vardı. Daha sonra tesadüfen bayiden aldığım Halkın Kurtuluşu gazetesinin Denizlerin mücadelesinin devamı bir yayın organı olduğunu öğrendiğimde, o gazeteyi okuyarak siyaseti takip etmeye başladım. Okulda aynı gazeteyi okuyan üç arkadaş bir grup olduk. Lise yıllarında mücadele ilerledikçe hakkımızda soruşturmalar açıldı. Bu yüzden Dikmen Lisesine naklimi aldırdım. ANOD’A katılarak politik mücadelenin içerisine girdim.
Politikayla ilk temasınız Halkın Kur
- tuluşu gazetesini okumaya başladığınızda oldu yani...
Biz o dönem liseli gençler olarak gazeteyi okuyup anlamaya çalışıyorduk. Ancak o dönem gazetedeki polemik yazılarında kullanılan dil liseli gençler için zordu. Tam da Halkın Kurtuluşu’nun üç dünya teorisini reddedip, Türkiye’nin sosyoekonomik yapısına ilişkin analizler yaptığı, THKO döneminden sonra kendisini örgütsel ve politik olarak yenilemeye çalıştığı bir dönemdi. Dolayısıyla yazılarda anlamadığımız yerler vardı. Ben de bununla ilgili gazetede yazan adrese bir mektup gönderdim. “Gazetede reformist, revizyonist, oportünist diye yazılan kavramların ne anlama geldiğini bilmiyoruz. Bunları öğrenmek istiyoruz” diye yazmıştım. Birkaç hafta sonra gazetenin ortasında bu kavramların ne anlama geldiğini yazan koskocaman bir yazı serisi başladı. Ben de o zamanlar “Bir gazete, lise öğrencisinden giden mektubu dikkate alıyor. Demek ki doğru yerdeyim” diyerek, doğru bir siyasi çizgide olduğumu düşünmeye başlamıştım.
Bu yıllarda Erdal Eren ile birlikte ay
- nı dernekte, aynı bölgede mücadelenin içerisindeydiniz. Yine Mamak Cezaevinde kaldığınız süreçte de birlikteydiniz? Neler yaşadınız?
Türkiye’de mücadele eden milyonlarca insan ne yaşadıysa, Selma Gürkan da onu yaşadı. Çünkü binlerce lise ve üniversite öğrencisi, işçi ve sendikacı 12 Eylül darbesinde işkenceden geçirildi, soruşturmalara uğradı. Mamak Cezaevinde kısa bir süre kaldım, yaklaşık bir buçuk yıl. Oralarda 7-8 yıl kalanlar oldu. Diyarbakır Cezaevinde yaşananları bilmiyor olsaydık, Mamak Cezaevini çok farklı boyutlarıyla anlatırdık. Çünkü Mamak’ta yaşadıklarımız insanlığın karşı karşıya kaldığı zulüm açısından çok yüksek boyuttaydı ama Diyarbakır’daki yaşananları öğrendikten sonra kendi başımızdan geçenleri anlatmayı ar ettiğimiz dönemler oldu.
Kamu emekçileri mücadelesinde de birçok sendikal görevler aldınız. Bu süreç
- te sendikal mücadelede neler yaşadınız?
Cezaevinden sonra 7-8 ay bir işletmede temizlik görevlisi olarak çalıştım. Evlendikten sonra 1985 yılında BAĞKUR Genel Müdürlüğü sınavını kazanıp iş girdim. Orada da kamu emekçilerinin sendikal mücadelesinde yıllarca yer aldım. Üye olduktan sonra Tüm Sosyal Sen’de işyeri temsilcisi olarak, 1998’de de sendika genel merkezinde görev aldım. Sendikaların birleşme tartışmaları sürüyordu. Daha sonra iş kolundaki 6 sendikanın birleşmesiyle Büro Emekçileri Sendikası (BES) kurulmuş oldu.
NİHAİ KARARI 600 SİYASETÇİ DEĞİL, HALK VERMELİ
Seçimlere gelirsek... Emek ve Özgürlük İttifakı, Cumhur ve Millet İttifakı karşı
- sında nasıl bir alternatif ortaya koyuyor? İttifak içerisindeki Emek Partisi nasıl bir program sunuyor?
Emek ve Özgürlük İttifakı, bugün ekonomi, işsizlik, yüksek enflasyon gibi halkın temel sorunlarının pansuman edilmesini savunmuyor. Dolayısıyla halkın ihtiyaçlarını gözeten ekonomi politikalarını savunuyor. Halkın yoksulluğunu giderecek çözüm önerilerini anlattığımızda kaynak yok deniyor. Fakat bu ülkede milyonlarca emekçi çalışıp kaynak üretiyor. Bu kaynaklar da bir avuç sermaye sahibi tarafından kullanıldığı için halk bu yoksulluğu çekiyor. Ekonomik kaynakların kullanımındaki sınıfsal tercihler değiştiğinde kalıcı çözümler üretmiş olacağız.
Dış politika konusundaki alternatifimiz de bizi onlardan ayırıyor. Emperyalist güçlerden bağımsız, onların bölgedeki hegemonyasına karşı çıkan, halkların kardeşliğini ve dayanışmasını esas alan bir dış politikayı savunuyoruz. NATO gibi emperyalist örgütlerin varlığının sona ermesini savunuyoruz. Bölge halklarının geleceğine kendisinin karar vereceği, ülke egemenliklerine saygı duyan bir politikamız var.
Ülkenin demokratikleşmesi açısından da mücadele başlıklarımızı da şöyle sıralayabilirim: İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar uygulanması ve 6284’ün etkin bir biçimde kullanılması başta olmak üzere kadınların hak eşitliğini sağlayan bir politika. Kürt sorununun hak eşitliği temelinde çözümüne dayalı dayalı bir demokrasi. Tarikatların egemenliğine son verecek, bir inancın diğer bir inancın üzerindeki tahakkümünü ortadan kaldıracak, inanmama hakkı da dahil gerçek bir inanç özgürlüğünü ortaya koyacak geçek bir laiklik. Kamu hizmetlerinde işçi ve emekçilerin denetimini esas alan bir kamusal hizmetler sistemi. Özellikle sadece profesyonellerin yaptığı bir siyaset ya da kayyum düzeni değil, halkın egemenliğini dikkate alan bir siyasal düzen.
ANKARA yakın tarihte bombalı saldırılara, darbe girişim
- lerine tanıklık etti. Ülke siyasetine de yön veren bu saldırı
- lara baktığımızda, özellikle 10 Ekim Katliamı emekten, barış
- tan, demokrasiden yana kesimlerde ciddi izler bıraktı. Seçim
- lerde Ankara adayı olarak bu konuda neler söylersiniz?
Başta 10 Ekim Katliamı olmak üzere insanlığa karşı işlenen suçların hesabını sormak için mücadelemizi sonuna kadar sür
- düreceğiz. 10 Ekim’de oğlunu, EMEP GYK Üyesi Korkmaz Tedik’i kaybeden, yoldaşımız Zöhre Tedik de milletvekili adayı olarak seçim sürecinde yer alıyor.
10 Ekim Emek ve Barış Mitingine gelenler karanlığa karşı aydınlığı, barışı, demokrasiyi, emeğin haklarını savunmak için alandaydı. 10 Ekim’i ruhuna uygun bir şekilde sürekli hatırlatmamız gerekiyor. 10 Ekim’de katledilenlerin adı
- nın ve anısının, anıt, kütüphaneler, spor alanları, spor müsabakaları, park vb. alanlarda yaşatılma
- sı için çalışmalar yapılmalı. Buna Ankara halkı
olarak hep birlikte karar vermeliyiz.
Bu oldukça dikkat çekici. Çünkü Saray yö
- netimi karşısında Millet İttifakı da Meclisi güçlendi
- relim ve liyakatle hizmet ede
- lim diyor. Emek Partisinin se
- çim bildirgesinde açıkladığı halk demokrasisi fikrine göre halk, yöne
- time doğrudan nasıl katılacak?
Tabii ki halk bir parlamentoda temsil edilecek. Ancak nihai kararı 600 profesyonel siyasetçi vermemeli. Kamu kaynaklarının nasıl kullanılacağına, bütçenin nasıl planlanacağına, halkın hangi ihtiyaçlarına harcama yapılacağına örgütlü halk gücüyle karar verilmeli. Sendikalar, emek ve meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri burada olmalı. Milletvekilleri kendi aklından ürettikleriyle, çıkarlarıyla oylamalarda elini kaldırmamalı. Temsil ettikleri toplumsal kesimlerin kararıyla hareket etmeli. Şöyle formüle edebiliriz: Güçlendirilmiş parlamento sistemi değil, güçlendirilmiş halk örgütlülüğü. Yani işçi örgütlülüğü, kadın örgütlülüğü, gençlik örgütlülüğü ve hatta çocuk örgütlülüğü...
“Halkın parlamentoda kürsüsünü en güçlü şekilde kurmak konusunda iddialıyız. Engelleri aşmak için Ankara 1. bölgede tek listeyle seçime giriyoruz. Sokakta da sandıkta da iddialıyız. Her bir sokak, cadde ve mahalleyi planlıyoruz.” ‘İNSANLIĞA KARŞI İŞLENEN SUÇLARIN HESABINI SORACAĞIZ’
Seçimlerde Ankara 1. Bölge, CHP lis
- tesinden Sadullah Ergin’in adaylığına yö
- nelik tepkilere sahne oldu. Öte yandan TİP’IN aday göstermeyerek Yeşil Sol’a des
- tek çağrısında bulunmasının ardından it
- tifakınızın iki aday çıkaracağı konuşulu
- yor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Bu seçimlerde Emek ve Özgürlük İttifakı olarak hem ortaya koyduğumuz mücadele programında, hem de halkın parlamentoda kürsüsünü en güçlü şekilde kurmak konusunda iddialıyız. İttifakımız 6 partinin aday gösterdiği Yeşil Sol listesiyle seçime girdi. Dolayısıyla ülkedeki egemen siyasetin dışında kalan toplumsal ve siyasal kesimlerin parlamentoya taşınmasını engellemek için yapılan yasal engelleri aşmak için tedbirler buluyoruz. Bu engelleri aşmak için tek listeyle seçime giriyoruz. Çünkü sokakta da sandıkta da iddialıyız. Dolayısıyla Ankara 1. bölgede iddialıyız. Her bir sokak, cadde ve mahalleyi planlıyoruz. Türkiye İşçi Partisi ayrı bir listeyle seçimlere giriyor fakat ittifakın parlamentodaki güçlü temsiliyetinin önüne geçecek bir tasarrufta bulunmadı arkadaşlarımız. Bazı kritik yerlerde seçime girmeme kararı alarak bu stratejiye uygun davrandılar. Ankara 1. bölge de TİP’IN seçime girmediği bölgelerden biri. Bu Yeşil Sol’u sandıkta daha da avantajlı konuma getiriyor. Hem program iddiamız hem ittifak olarak aldığımız bu stratejik karar avantajımızı artırıyor.