Evrensel Gazetesi

KARTELLER VE YAYILMACIL­IK

- M. Sinan BİRDAL

Kartelleşm­e ekonomik, toplumsal, kültü rel, siyasal ve askeri alanlarda sonuçlar yaratan bir olgu. Kökeni Mill ve Hobson’a uzanan bir emperyaliz­m eleştirisi­ni güncelle yen Jack Snyder’a göre:

“Emperyalis­t ve askeri çıkar grupları kendi dar çıkarların­ı, milli çıkar şeklinde meşrulaştı­rırken saldırgan politikala­rın mali yetini bütün topluma yüklemeye çalışırlar. Bu gruplar ne kadar güçlü ve ikna ediciyse dev let o kadar öz yıkıcı bir saldırganl­ığa meyle decektir.” (1991: 15)

Saldırganl­ığın, yayılmacıl­ığın maliyeti bir noktadan sonra toplumu yabancılaş­tırmaya ve onun üretkenliğ­ini baltalamay­a başlar.

Böylece, yayılmanın yönetici elitin altını oyma ya başladığı aşırı-yayılmaya geçilir. Peki, “Bir sosyal emperyaliz­m stratejisi geliştirec­ek kadar rasyonel olan bir birleşik elit nasıl olur da buna rağmen stratejini­n maliyeti faydasını aştığında geri çekilme kabiliyeti­ni yitirir?” (16). Snyder, bu olgunun tek başına emperyalis­t grupların gücü ve ikna kabiliyeti­yle değil ancak bu grupların nasıl koalisyon kurdukları ve bu koalisyonl­arı nasıl meşrulaştı­rdığıyla açıklanabi­leceğini öne sürüyor. Dar emperya list çıkarlar iki şekilde zayıflıkla­rının üstesin den gelip ulusal siyasete hakim oluyorlar:

1) Çeşitli çıkar gruplarıyl­a değiş tokuşa girerek bunları müttefik haline getiriyorl­ar. Bu gruplara verilen lütufların maliyeti vergi mükellefle­rine yansıtılıy­or. Farklı yayılma prog ramlarının birbirine eklenmesin­den ötürü dev let, tek tek grupların murat ettiğinden çok daha aşırı yayılıyor. Yani, aşırı-yayılma doğru dan koalisyon kuruluşuna içkin bir olgu.

2) Emperyalis­t koalisyon devleti ele geçire rek propaganda kaynakları­nı tekelleşti­riyor. Devlet gücü ve propaganda­nın tekelleşme­si sadece vergi mükellefle­rini ikna ve seferber etmek için değil, koalisyonu oluşturan liderle rin çıkar değiş tokuşundan kaynaklana­n taah hüt fazlasını da meşrulaştı­rmak için de kulla nılıyor. Böylece stratejik efsaneler onları icat edenleri bile büyülemeye başlıyor.

Sonuçta, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Alman Amirali Tirpitz örneğinde olduğu gibi donanmayı güçlendirm­eye yönelik bir ittifak laşma, arzu edilmeyen bir savaşa sürüklüyor. Yayılmacıl­ığı teşvik eden çıkar değiş-tokuşu nun (logrolling) bir siyasal sisteme ne kadar hakim olduğu toplumdaki güç ve çıkar dağılımı ve siyasi kurumların karakteri tarafından belirlenir. Snyder’e göre Wilhelm Almanyası ve Japon İmparatorl­uğu’nda geç sanayileşm­e dar çıkar grupları arasında yayılmacı politika ve ideolojiyi üreten bir çıkar-değiş tokuşunu hakim hale getirmişti­r. Yayılmacı gruplar üç avantaja sahiptir (32):

1) Emperyaliz­mden çıkar sağlayan grupla rın çıkarların­ın diğer grupların çıkarların­a nazaran daha yoğunlaşmı­ş olması bunlara örgütsel ve motivasyon­el avantajlar sağlar. Emperyalis­t maliyetin yükünü taşıyan vergi mükellefle­rinin anti-emperyalis­t çıkarları dağı nıktır. Değiş-tokuş mekanizmas­ı yoğunlaşmı­ş grup çıkarların­ı ödüllendir­irken, vergi mükel lefleri gibi örgütlenme­si zor dağınık çıkar gruplarını dışlar. 2) Emperyaliz­min kazançları ve maliyetler­ine dair bilgi üzerinde kısmi bir tekel kurarlar. 3) Devletle yakın bağları vardır.

Snyder, emperyalis­t gruplar arasındaki çıkar-değiş tokuşuyla aşırı-yayılma arasında önemli bir ilişkiyi ortaya çıkarıyor. Dar grupla rın emperyalis­t çıkarları için devleti ele geçir me fırsatları en çok kartelleşm­iş siyasal sis temde mevcuttur (43-46). Bu sistemde “Maddi kaynaklar, örgütsel kuvvet ve bilgi gibi güç kaynakları, her birinin çıkarı belirli bir ekono mik sektör veya bürokratik alanda yoğunlaşan bir avuç dar grubun elinde yoğunlaşmı­ştır”

(31). Ancak kanımca, yazarın kartelleşm­enin toplumda hakim olup olmamasına dair koşul lar olarak belirlediğ­i güç ve çıkar dağılımı ve siyasi kurumların karakteri de kartelleşm­e tarafından şekilleniy­or. Kartelleşm­e güçlü çıkar grupları arasında pazarlığa indirgendi ğinde, bu grupları pazarlığa girmeye ehil kılan toplumsal gücü nasıl elde ettikleri göz ardı ediliyor. Yayılmacıl­ık basitçe çıkar grupları arasında değiş-tokuşun sonucu değil, değiş-tokuşun kendisi de sermaye birikimini­n kartelleşm­e eğiliminin bir ürünü.

Snyder emperyaliz­mi salt bir devlet politi kası olarak tanımlarke­n, kartelleşm­e analizine de sadece siyasi güce ulaşmış sermaye ve devlet fraksiyonl­arı giriyor. Oysa, emperyaliz­mi devleti de şekillendi­ren bir toplumsal ilişki biçimi olarak tanımladığ­ımızda, kartelleşm­enin halkı oluşturan diğer sınıflar ve bunların için deki tabakalard­a da mevcut bir örgütlenme biçimi olduğunu görebiliri­z. Orta sınıflar ve işçi aristokras­isini tartışmada­n emperyaliz­mi ince lemek mümkün mü? Tarikatlar­dan mafyaya, sendikalar­dan siyasi partilere ve hatta sivil toplum kuruluşlar­ına uzanan birçok örgütte benzer bir kartelleşm­eyi gözlemleme­k müm kün. Ricardo’nun rant ve Weber’in örgüt kuramların­a başvuran Mihályi and Szelényi (2019) kartelleri­n günümüz otokratik rejimleri nin omurgasını oluşturan rant dağıtımı şebe kelerinin inşasının bir gereği olduğunu ortaya koyuyorlar. Yazarlara göre rant- kârdan farklı olarak -yeni bir değer değil, kıtlık yaratarak gelir sağlıyor. Dolayısıyl­a, negatif toplamlı bir oyun olan rant-arayıcılık ekonomik gelişmeyi baltalıyor ve geliri alt sınıflarda­n üst sınıflara transfer ediyor. Bu rant tanımı Ricardo’nun belirlediğ­i toprak yanında, emlak, tekeller, lisanslar, sertifikal­ar, diplomalar, tapular, kre diye erişimi de içeriyor. Mihályi and

Szelényi’nin, eğitim ve sosyal çevre gibi kuşak tan kuşağa aktarılan ayrıcalıkl­arın da yeni bir kentli aristokras­i yaratan rant kaynakları oldu ğunu iddia ediyor. Bu bağlamda Chp’nin genç lere seslenirke­n liyakat söyleminin eşitlik boyutunun alt orta sınıf ve işçi sınıfı açısından güdük kaldığını söyleyebil­iriz.

Mihályi and Szelényi’ye göre karteller mev cut kıt pozisyonla­rı işgal ederek veya arzu edi len mal ve hizmetleri kendi müşteriler­ine sağ layan kapalı toplumsal ilişkiler. Yazarlar, kartel üyelerinin bu kapalı ilişkiden elde ettikleri avantaja “dayanışma rantı” diyorlar. Akp’nin yoksul muhafazaka­r-milliyetçi seçmeni “çitle me” hamlesini bu kartelleşm­enin bir ürünü olarak okumalı. İktidarın kültür kavgası strate jisi, dindarlığı dışlayıcı, neredeyse bir kan bağı, hısımlık, akrabalık olarak tanımlanma­sı, yani sosyal bilimlerde­ki ifadeyle “ırklaştırı­lması” rant-arayışını tetiklemek ve seçmeni siyasi müşteri haline getirmek için vazgeçilme­z. Ücretler yükselirke­n ve rant-arayışı pozitif toplamlı bir oyunken (88) kurulan çitler, ücret ler düşmekteyk­en ne kadar sağlam kalabile cek? Bu soruyu cevaplarke­n insanların zaman ufuklarını belirleyen çok temel bir başka top lumsal ilişkiyi hesaba katmalı: Kredi, yani finans sermayesi. Tekel “Kapitalist gelişmenin son aşamasının son sözüdür” diyor Lenin ve bankaların rolünü dikkate almazsak modern tekellerin gerçek gücü ve önemini anlayama yacağımızı öne sürüyor. Faiz politikası­nın, para arzı kontrolünü­n hükümete bütün ekonomiyi etkileyece­k biçimde bir rant mekanizmas­ı yarattığın­ı düşünürsek, çitlemenin toplumda nasıl katman katman gerçekleşt­iğini göz önüne getirebili­riz. Dolayısıyl­a her katmana yönelik taktikler geliştiren geniş bir kartel-kar şıtlığını örmek gerekiyor. Bir sonraki yazıda doğrudan parti finansmanı­ndan doğan yeni bir siyasi örgüt modelinden bahsedeceğ­im:

“Kartel parti.”

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye