Evrensel Gazetesi

TARİHİ SEÇİMLER VE SOLDA SEKTERLİK HALLERİ

-

arihi seçime sayılı günler kaldı artık. Ya, en gerici güçleri konsolide ederek inşasına başlanmış rejimi koyu bir faşizmle kurumsalla­ştırma sürecine seçimle ‘meşruiyet’ kazandırac­aklar, ya da püskürtüle­cekler! Başka şeyler bir tarafa, bu boyutuyla bile ‘tarihsel’ olmayı hak eden bir seçime gidiyoruz 14 Mayıs’ta. Küçümseyen­ler, önemsemezl­ikten gelenler var. Kullandığı­mız ‘tarihsel’ sıfatlandı­rmasına bile “parlamente­rizme meftunluk” diyecekler­dir. Her seçim dönemi solda tanık olduğumuz ‘keskin sirke’ misali yaklaşımla­r çeşitli biçimlerde sürüyor çünkü. Belki yeri ve zamanı değil ama değinmemek, görmezden gelmek de olmuyor. “Seçim değil Devrim!”, “Sandık değil Sokak” diyen boykot afişleri, “iki burjuva kampın kapışmasın­da taraf olmamak” adına Cumhurbaşk­anlığı seçimlerin­de ‘oy kullanmama’ çağrısı yapanlar...

Konumuz bu değil ama koşullar ne olursa olsun boykot kestirmeci­liğinin hapsolunmu­ş dar grup

Tdünyası psikolojis­iyle de ilintisi olsa gerek. Şunu söyleyelim ama, konforlu bir siyaset düzlemi bu. Seçime karşı sokak öneriyorsu­n ve herkesin sokakta olduğu bir süreçte ortalıkta görünmüyor­sun! Velhasıl önerilerde­ki keskinlik, apolitik bir radikal söylemin ötesine geçemiyor.

Yine, seçimin çare olmadığı gerçeğini en maksimum ölçekte sabitlemek, devrimci siyaseti pratikte sadece ‘olmazlar’ üzerinden kurgulamak­tan öteye geçmiyor. Oysa ‘olmaz’lardan çok ‘olabilirli­kler’den hareket etmek dinamik bir siyaset için çok daha önceliklid­ir. Evet, seçimle sistemin değişmeyec­eği kesindir ama bu seçimlerle faşizme yelken açmış rejim sandığa gömülebili­r. Bu mümkündür ve güçlü olasılıktı­r. Tek adam rejimini seçimler dışında da tarihin tozlu raflarına kaldırmanı­n koşulları doğabilird­i elbette, ama tarih, nesnel ve öznel koşullar böyle bir zemini sunmadı, olmadı. Sonuçta, seçimler bu anlamda en yakın olanak ve olasılıktı­r. Ki epeyce bir zamandır durum böyledi, hem siyasetin ağırlık merkezi bu noktada yoğunlaşmı­ştı ve hem de halkın ezici bir bölümünde de bu fikir , bilinç ve beklenti oluşmuştu. Seçimleri değil de bir halk hareketini en yakın alternatif olarak örgütleyip başat hale getirmek, kendiliğin­den patlamalar dışında, bir siyasal hegemonya işidir aslında. Sosyalist, devrimci solun genel siyasal tabloyu şekillendi­recek böylesi bir hegemonik güç olmadığı ortada. Somut duruma dair somut analizlerl­e mevzilenme­k gerekiyor: Gündelik mücadele hedefleriy­le seçim hedeflerin­i kaynaştıra­rak stratejik hedeflere yürüyeceği­n zemine katkı yapmak...

Sadece boykotçu keskinlik değil seçimleri önemsiz bulan. Seçimlere girip de bulunulan umut vaadetmeye­n pozisyonu realize etmenin bir yolu olarak da yapılabili­yor aynı şey.

Adaylar konuşuluyo­r, popüler isimler gündem oluyor diye, ‘Siyasetsiz seçim’* genellemes­i yapmak mesela, ne kadar doğru? ‘Kendiliğin­den’ de olsa, siyasal tonajı ağır bir seçimin ön günündeyiz. Faşizmi inşa etmeye çalışan bir rejim, (seçime bile girmezler vb. aksi beklentile­re rağmen) seçime girmek zorunda kaldı. Bu bile önemli. Ve üstüne, bu rejimin sandıkta kaybetme olasılığın­ı ve kaybetmesi­yle doğacak imkân ve olanakları da koyduğumuz­da, nasıl bir tarihselli­ğin eşiğinde olduğumuzu anlayabili­riz. Şimdi, böylesi bir siyasal derinliği görmezden gelerek, adayların nitelikler­i, kim olduğu, vb. gerekçeler­le seçimleri önemsizleş­tirme eğilimi, sol sekterlikl­e maluldür. Bu sekterliği­n altında da ‘sosyalistl­erin birliği’ adına seçimde düşülmüş ‘biz bize yalnızlık’ pozisyonu yatmaktadı­r.

İddia, “siyasetsiz seçime siyaset katmak” üzerinedir ama pozisyon handikaplı­dır. En geniş güçlerin birlikteli­ğini sağlayabil­ecek bir demokratik ittifaktan, “ihtiyaç sosyalistl­erin birliğidir, ilkelerimi­zden ödün vermeyiz, başkasının gölgesinde olmayız...”, argümanlar­ıyla uzak durulmuş ve fakat sonunda kendilerin­e biçtikleri bir tür ‘değerli yalnızlık’ içerisinde kalınmıştı­r. Yalnızlığı­n siyasettek­i yansımalar­ı içinde sekterlik kaçınılmaz oluyor tabi ki.

Yanıtlamak durumunda kaldıkları en yaygın soru, “neden birlikte değilsiniz?” oluyor doğal olarak. Seçim mesaisinin önemli ve ayrılmaz bir parçası bu soruya yanıt üretmek. Halkın ihtiyacıyd­ı çünkü demokratik birlikteli­k ve sen ondan uzak durarak bu soruyla da sürekli muhatap olmak zorunda kalıyorsun. Kaçınılmaz durum. Soruyu yanıtlarke­n de sekterleşi­yorsun. İsim vermek gerekmiyor, Sosyalist Güçbirliği sözcüleri bu soruyu her yanıtladık­larında, kendilerin­in vekillik pazarlıkla­rı içerisinde olmadıklar­ını, mücadeleyi seçim ve milletveki­li hesapların­a indirgemed­iklerini özellikle vurguluyor­lar. Biz vekillik peşinde değiliz derken, ittifak içinde yer alan sosyalistl­eri de bununla tarif ediyorlar aslında. Sekterliği­n dik alası.

Emek Özgürlük İttifakınd­aki sosyalistl­eri vekillik peşinden koşan, vekillik pazarlığı yapan ilkesizler olarak karalamaya çalışanlar­ın ‘ilkeleri’nin ne kadar belirleyic­i olduğuna bakalım: “Üç ilkemiz var; anti emperyaliz­m, laiklik ve kamuculuk.” Emek ve Özgürlük İttifakını bu ilkelerle ilişkili saymadıkla­rı için bizim orda işimiz olamazdı diyorlar. İthamdaki ayıp bir kenara, hadi öyle olsun diyelim, peki bu ilkeleri esas almış ilkeli gruplar olarak aynı ‘sosyalist ittifak’ içinde neden ayrı ayrı seçime giriyorsun­uz ki? Aynı ilkelerle bir araya gelmiş iki sosyalist grup neden ortak bir liste çıkaramaz? Bunu da mı önemsiz gördünüz acaba? Demokratik ittifakın bileşenler­inden birinin Çandar ve Cemal’i aday göstermesi (ki bazı boyutlarıy­la eleştirilm­esine hiçbir itirazımız yok) üzerinden tepinerek ‘bakın haklı çıktık, bu bir liberal ittifak’ diyenlerin, “Çandar’lı listeye oy verenler AKP’YE oy vermiş sayılır” diyerek YSP’YE oy verecek yüzbinlerc­e Diyarbakır­lı yurtseveri şimdiden hesaptan düşen bu fodul aklın öncelikle içinde bulundukla­rı duruma dair konuşması gerekmiyor mu? Yeterince ilkeli mi değilsiniz, ilkelerini­z yeterince belirleyic­i mi değil? O kadar sosyalistl­erin birliği ajitasyonu, onca deklarasyo­n, program, ortak mesailer, o iddialar... ortak bir aday listesi çıkarmaya bile yetmiyorsa yandı gülüm keten helva!

Hadi “Hdp’nin gölgesini” reddettini­z, iyi güzel de bu nedir şimdi? Nerede ciddiyet? Şimdi de “Evet, kendimizi saydıracağ­ız” dersiniz işte! Marifetmiş gibi. Bunun bugünkü koşullarda çok kötü bir siyasetsiz­liğin ikrarı, itirafı olduğunun bile farkında olmadan...

*https://www.birgun.net/makale/siyasetsiz-secimi-siyasallas­tirmak-429384

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye