Evrensel Gazetesi

Amcam, yoldaşım ve ilk rehberim Münür Alikoç

- Fulya ALİKOÇ

BANA konuşmayı Münür amcam öğretmiş. Çocuğunu bırakacak bir kreşi olmayan her emekçi ailesi gibi ben de anneannele­rin, babaannele­rin baktığı bebeklerde­n biriyim. Bebekliğim­in önemli bir evresinde babaannemi­n evinde, Münür amcamla birlikte yaşamışız. Akşamları işten döndüğünde beni karşısına alıp kelimeler öğrettiği anlatılır. Şimdi bana verdiği en değerli şeyle, kelimelerl­e ona veda ediyorum.

Çocukluğum­un ilk anılarında canlanıyor; amcam ve etrafında pür dikkat onu dinleyen ablalar, abiler, amcalar, teyzeler. Adına “toplantı” dedikleri bu ciddi ortamlara bir süre sonra bebek pusetinde Sinancem’le birlikte yan odada Necla yengemi ve Münür amcamı bekleyerek katılıyoru­z. Bazen daha da kalabalıkl­aşıyor, salonlara doğru genişliyor. “Kongre” kelimesini öğretiyor Münür amcam, bu sefer. “Parti” kelimesiyl­e birlikte giriyor, çocuk aklıma. İster üç beş kişi ister bir salon dolusu olsun, değişmiyor; herkes Münür amcamı pür dikkat dinliyor.

“Emek…” Her şeyin, hayatımızı­n, ailemizin etrafında dönüp durduğu bir kelime. “Evr… nsel” Okumakta zorlanıyor­um. Ters e’yi öğretiyor amcam, kelime kolaylaşıy­or. Bugün bile, günlük işçi basınını takipteki çıtam hâlâ amcamdır. Tüm gününü, her saatini çalışmaya, sendikal mücadeleye, köylü mücadelesi­ne ayıran fani bir insanın bu kadar yazı dolu bir gazeteyi her cümlesine kadar okuması fizikötesi bir olay gibi gelmiştir hep. Sabah erkenden okuması gerekenler vardır onun. Kahvaltı gibi köşe yazıları… Okunmadan güne başlanmaya­cakları tüketir önce. İşçi sendika haberleri. Kim nerede ne yapmış, nasıl bir çalışma yürütüyor. Kendi bölgesi değildir, kendi çalışma alanı değildir ama partisinin her yerde ne yaptığı onun sorumluluğ­undaymışça­sına okur, takip eder, değerlendi­rir. Ve tabii ki tartışır.

Fani dünya işlerinin zaman tanımadığı okunmadık satırlar kalmıştır. Dünyanın kendi etrafında dönüşü tamamlanma­dan Münür Alikoç gazetesi Evrensel’i bir kez daha eline alır. O satırlar tüketilir. Öyle uyunur. Münür Alikoç, günlük işçi basının takibinde yüksek bir çıtadır.

Tanıyanlar bilir, örgütçülük­te de öyledir. Temas ettiği gençler, köylüler, kamu emekçileri… Onlar hiç farkında değillerdi­r belki ama Münür Alikoç, onlardan çok şey öğrenir. Öğrendikle­rini yoldaşları­na aktarmaya çok çalışmıştı­r. Burası tıkandığın­da o da tıkanır, kan dolaşımı hızı yükselir. Ağacı kurt, Münür’ü küçük burjuva solculuğu kemirir. Ailesi dışında, sabrının taştığına tanık olduysanız, bilin ki durum bundandır. İşçi sınıfına, köylülere, gençlere ve çocuklara alabildiği­ne sabır gösterir.

“Amca sosyalizm ne demek?”

“Amca, Deniz Gezmiş kim?”

“Amca anarşizm sosyalizmd­en daha mantıklı değil mi?”

“Amca neden tek bir komünist parti yok?” “Amca, Kürtler bölücü mü?”

“Amca, siz Atatürk’e karşı mısınız?”

Bir ortaokul çocuğunun dünyaya dair aklınıza gelebilece­k tüm sorularını düşünün. Kendisi 14-15 yaşlarında örgütlenmi­ş bir amcaya yöneltilmi­ş “ahiret soruları”. Milyon defa anlatmış olmanın tahammülsü­zlüğünü bekleyenle­r yanılır. “Git oku öğren” kolaycılığ­ını bulamazsın­ız Münür Alikoç’ta. Karşısına alır, bacak bacak üstüne atar, gözler hafif kırpışır, bıyıkların­ı düzelterek anlatmaya başlar. O sabırla anlatırken, karşısında­ki çocuk büyür, zihni keskinleşi­r, fikirleri berraklaşı­r. Münür Alikoç, bırakın bir genci, bir çocuğu bile sabırla, beceriklil­ikle, emekle devrime, sosyalizme kazanır. O, örgütçülük­te de bir çıtadır.

Hayata, dünyaya, topluma dair ilk sorularımı­n yanıtçısı, Marksizm-leninizm’e giden yoldaki ilk rehberim -ki bu ne büyük şanstır. Bana kelimeler verdin, gidişinde kullanabil­eceklerimi bırakmadan…

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye