SİYASET BİLİMCİ EVREN BALTA: POZİTİF SÖYLEM MUHALEFETE ÜSTÜNLÜK SAĞLIYOR
KP-MHP iktidarından yorul muş, değişim isteyen muhalif kesimin yüzde 60’ı oluşturdu ğu söyleniyor ancak seçime bir hafta kala “Kılıçdaroğlu birinci turda kazanabilir mi?” sorusuna net yanıtlar verilemiyor. Belirsizliği yara tan dinamikler neler?
Birden çok nedeni var. Bir tanesi, biz özellikle bu tarz kritik seçimlerde yapılan kamuoyu yoklamalarının ne kadar bir kesinlikte seçimleri tahmin edebileceğini bilmiyoruz. Bu biraz dünyada da böyle, örneğin Trump’la Clinton’un yarıştığı seçimlerde anketlere göre Clinton öndeydi veya Bolsonaro, Lula karşısında ciddi bir oy farkıyla kazanıyordu. Ama öngörülen bu sonuçlar gerçekleşmedi. Dolayısıyla kamuoyu yoklamalarının bize verdiği bilgi ve onlara yönelik şüphemiz var.
Ama bu yoklamalarda dahi Erdoğan’la Kılıçdaroğlu arasındaki fark çok da açılmış değil. Mevcut durumda ilk turda her iki adayın da kazanması zor gözüküyor, ikinci turda ise Kılıçdaroğlu 2 ila 5 puan arasında bir farkla kazanıyor. Ancak iki seçim arasında hem bizi ne beklediğini bilmiyoruz, hem de ne kadar kişinin sandığa gideceğini veya oyunu gelişmelere bağlı olarak değiştirip değiştirmeyeceğini. Örneğin ilk turda oluşan Meclis aritmetiği ikinci turdaki oy verme davranışında ciddi bir faktör olacak.
Bir diğeri, Türkiye en azından son on yıldır farklı biçimlerde ve farklı yöntemler nedeniyle adil seçim dönemleri geçirmiyor. Adil seçim dediğimizde sadece bugüne, seçim propagandasına değil, seçim kanunlarının neler olduğuna, medya ikliminin nasıl oluştuğuna, yargı süreçlerine, muhalefete yönelik soruşturmalara, yargılamalara da bakıyoruz. İktidarın seçimleri yöneten kurumlar üzerinde de ciddi ve asimetrik bir gücü, kontrolü var. Tekrarlanan 2015 genel seçimleri ve İstanbul seçimleri seçmenin hafızasında. Dolayısıyla bu seçim sürecine yönelik de seçmenin endişesi var. Ama bütün bunlara rağmen muhalefetin özellikle son dönemde hem kampanyasının ivme kazandığını hem oy oranlarının yükselmeye başladığını görüyoruz. Bu noktada odaklanılması gereken de bu süreç.
Aİktidarın tehdit, kutuplaştırma, krimi nalleştirme söylemini önceki seçimlerden de tanıyoruz ancak 14 Mayıs’a yaklaşır ken bu söylem daha da keskinleştirilmiş durumda. Seçimi muhalefetin kazanma sının darbe olarak nitelendirilmesi, kay bettiklerinde iktidarı bırakmayacaklarını ima eden söylemler, İçişleri Bakanlığın da YSK’YE paralel bir seçim takip sistemi kurulduğu ve Kılıçdaroğlu’na yönelik sahte videoların yayımlanacağı iddiaları sandık güvenliği ve “Kaybetseler de git mezler” endişelerini diriltti. Bu söyle min asıl hedefi ne?
Türkiye’de önemli oranda seçmen istikrardan yana oy kullanmak istiyor ve güçle, kazanacak aktörle ilişkileniyor. Bazı seçmen gruplarının iktidar değişiminin yaratacağı istikrarsızlıktan ciddi biçimde endişe duyduğunu, istikrarsızlık olasılığından hem kendi kişisel güvenliği, hem iktisadi güvenliği açısından büyük bir kaygı yarattığını söylemek mümkün. AKP seçmeni büyük oranda böyle hissediyor. Dolayısıyla bu tarz söylemlerin öncelikle Akp’nin kendi seçmeninin dağılmasını engellemeye dönük bir strateji olduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde bu söylemler muhalif seçmende de kaygı yaratıyor ve kampanya sürecine odaklanmasını engelliyor, motivasyonunu düşürüyor. Bu da tabii bu tarz bir negatif kampanyanın ana hedefi.
İkincisi, iktidar blokunun seçmen ile kurduğu duygusal ilişki çok uzun zamandır zaten korku ve kaygıyı arttırma üzerine odaklı. Hepimizin içinde negatif ve pozitif duygular var. Seçim dönemleri, bu negatif ve pozitif duygularımızı harekete geçirme üzerine kurulu. Seçim kampanyaları da bunun üzerine inşa edilen kampanyalar. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı kampanyalarının hangi temel duygulara hitap ettiğine bakarsak, Millet İttifakının “Sana söz baharlar gelecek”, “Her şey güzel olacak”, sevgi, umut gibi çoğunlukla pozitif mesajlar içeren, seçmenin içindeki kaygıyı yok etmeye yönelik bir kampanya yürüttüğünü görüyoruz.
Bunun karşısında Cumhur İttifakının temel kampanya stratejisi, Millet İttifakı kazanırsa ülkenin elden gideceği, darbe olacağı, terörün iktidara geleceği, şampanya içenlerin dindarları yok edeceği gibi, aslında yine kendi seçmeninde var olan temel kaygı ve korkuları harekete
“BEN biliyorum, sizler ne soğana, ne patatese liderinizi kurban edersiniz!” Ne milli yerli savaş uçağı, ne İha’nın SİHA’NıN ekonomiyi unutturamadı ğını gören Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu cümleyi Giresun mitin ginde kurdu. Muhalefeti teröristlerin desteklediğini de ekleyerek.
Erdoğan başta olmak üzere, Cumhur İttifakı sözcülerinin seçimi kaybetme olasılığının daha da büyümesi karşısında son iki haftadır daha da doz arttırıp keskinleştirdikleri muhalefeti düşmanlaş tırma, halkı kimlik, kültür üzerinden ayrıştırma, tehdit ve korkutma üzerine kurulu seçim propa gandası devam ediyor.
Erdoğan’dan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a,
MHP Lideri Devlet Bahçeli’den İçişleri Bakanı Süley man Soylu’ya, HÜDA Par’dan Yeniden Refah’a, mu halefetin seçimi kazanması darbe olarak nitelen diriliyor, ülkenin işgal edileceği söyleniyor ve “Biz bir yere gitmiyoruz, gitmeyi aklımızdan geçirmiyo ruz” deniyor. Özellikle sonuncusu, “Erdoğan seçil mezse iktidarı bırakır mı?” endişesini diriltiyor.
Cumartesi Söyleşisinde bu hafta, Özyeğin Üni versitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Evren Balta ile seçim gününe kadar daha da yoğunlaştırılacağı anlaşılan, kendisini destekleme yen herkesi terörist, din, vatan düşmanı sayan ikti dar söyleminin arka planına ve hedeflerine baktık.