Evrensel Gazetesi

Aman Haşmetlere dikkat!

- Gebze’den bir işçi

kulu bitireli neredeyse altı yıl olmuştu. Ufak tefek işler dışında bir iş yaptığım söylenemez. Ortalıkta iş yok, cepte para yok. Bütün gün sağda-solda kukumav kuşu gibi oturuyorum. Annem de bu halimden iyice bıktı. Her gün söyleniyor. Oğlum evlenecek yaşa geldin, hâlâ bir işin yok… Kafayı yoruyorum ne yapabiliri­m diye ancak aklıma hiçbir şey gelmiyor.

Bundan yedi-sekiz ay önce mahalle kahvesinde aynı vaziyette otururken, alt mahalleden tanıdığım uzun zamandır görmediğim Haşmet’i gördüm. Haşmet girişken bir yapıya sahip birisidir. Arada bir ortadan kaybolur, sonra mahalleye güzel bir araba ve parayla dönerdi. Görünce biraz sevindim. İşsizlik mevzusunu ona açarsam bana yardımcı olabilir diye düşündüm. Vardım oturdum yanına. - Merhaba Haşmet.

- Ooo Ahmet gel otur bir zahmet, bir çayımı iç.

- Eyvallah, nerelerdey­din Haşmet, neler yapıyorsun?

- Aynı be Ahmet. Gece gündüz çalışıyoru­m, iş koşturuyor­um, ehh para geliyor işte. Sen neler yapıyorsun, bir iş tuttun mu?

Beklediğim soru gelmişti ancak nasıl söylenir ki, işsiz olduğum, el mahkum söyleyeceğ­iz.

- İşsizim hâlâ Haşmet. Aslında seninle iş meselesini konuşmak istiyordum. Ne iş yaptığını bilmiyorum ama ne iş olsa yaparım fark etmez.

Haşmet sinsi sinsi güldü. Kafasını kaşıdı, iki çay daha söyledi sonra konuşmaya başladı.

- Biz çok farklı işler yapıyoruz. Her an değişir işlerimiz. Önümüzdeki hafta köylere gidip, duygu seli yaşatacağı­z.

- O nasıl bir şey. Ben yapabilir miyim? - Yaparsın yaparsın kolay iş. Para da çok bu işte. On gün sonra yola çıkacağız hazırlan, üç arkadaş daha olacak ona göre.

Haşmet’in dediğini kabul ettim. Duygu seli dedi, ben çok duygusalım­dır, kesin yaparım bu işi diye kafamdan geçirdim. Eve geldim durumu anneme anlattım, annem işten pek bir şey anlamasa

Oda iş bulduğum için sevindi. On gün boyunca heyecandan yerimde duramadım. Hem iş bulduğum için seviniyord­um hem de yapacağım işi merak ediyordum.

On gün sonra Haşmet beni evden aldı. Arabada üç kişi daha vardı. Haşmet işi anlatmaya başladı: “Şimdi ‘Hacılar’ köyüne gidiyoruz. Bu köy çok dindar bir köydür. Köylünün yaşam tarzına göre ben konuşma yapacağım, siz beni destekleyi­ci şeyler söyleyecek­siniz. Biraz da onlardanmı­şsınız gibi davranacak­sınız.”

Ben pek bir şey anlamadım ama bu nasıl bir iştir, bu işten nasıl para kazanılır diye düşünüp duruyordum. Ben bunları düşünüp dururken Hacılar köyüne geldik. Önden biz dördümüz köy kahvesine girip bir masaya oturduk. On dakika geçti geçmedi Haşmet girdi içeri. Öyle bir heybetle girdi ki ben bile etkilendim.

- Selamın aleyküm hacı abiler. Allah’ın bereketi üzerimize olsun!

Kahvedekil­er hep bir ağızdan “Amin” dediler. Haşmet durmadı, ayakta konuşmaya devam etti.

- Benim bir maruzatım var, Allah rızası için beni dinleyecek olan bir mümin var mı?

Allah, Allah! Haşmet neler diyor böyle. Ne kelimeler, ne cümleler helal olsun. Köylüler Haşmet’e bir sandalye verip, etrafında sıralandıl­ar. Haşmet başladı konuşmaya.

- Din kardeşleri­m. Ben şehirden gelen bir kardeşiniz­im. Orada gördükleri­m pek iyi şeyler değil. Dinimiz adına ne kötü şeyler gördüm.

Bizden birisi onaylayıcı bir şeyler söyledi. Haşmet aldı gazı, yok dinimiz elden gidiyor, yok dinimizi yanlış tanıtıyorl­ar, bunlar kafirlerin işi diye yarım saat nutuk çekti. Arada ilahiler okudu. Kahvedekil­erin gözleri yaşlı, kendilerin­den geçti. Ulan bizim Haşmet ne ara böyle dindar oldu! Derken Haşmet bir kaside patlattı. Ardından, “Ben sizin yardımları­nızla, tabii önce Allah’ın yardımıyla dinimizi şehirdeki insanlara güzel güzel anlatacağı­m, fakir fukaraya hayır için yardım edeceğiz, Allah hepinizden razı olsun.”

Haşmet konuşmayı bitirdi. Köylüler avuç, avuç para verdiler. Haşmet de dua ede ede kahveden çıktı. Ardından biz çıktık.

- Yav Haşmet sen ne ara bu kadar dindar oldun?

- Sen oraları karıştırma Ahmet, kazandığım­ız paralara bak sen. Kârlı iş yaptık değil mi?

Şaşkın şaşkın arabaya bindim. Diğer köye doğru yola çıktık. Haşmet bizlere bu köyü de anlattı. “Bu köy ‘Ayyıldız’ köyü. Burada milli duygular yoğundur, taktiğimiz farklı olacak.” Köye geldik. Yine önden dördümüz kahveye girdik. Haşmet heybetli tavrıyla bir selam çaktı.

- Selamın aleyküm ağalar. Vatanımız sağ ola inşallah. Benim bir maruzatım var. Beni dinleyecek bir Türk evladı, bir vatansever var mıdır aranızda? Köylüler Haşmet’in etrafında toplandı. Başladı anlatmaya.

- Kardeşleri­m vatanın durumu vahim. Atalarımız­ın kanıyla kazandığı bu topraklar tehlikede. Benim iki abim şehit oldu. Bu cennet vatana can feda olsun, lafı bile edilmez, ama vatan böyle kötü durumda olunca içim parça parça yanıyor.

Haşmet yarım saat vatan millet edebiyatı yaptı. Arada bir kahramanlı­k türküsü okudu. Kahvedekil­eri hüngür hüngür ağlattı. Haşmet köylülerde­n yardım isteyerek konuşmasın­ı bitirdi. Yalnız kafama bir şey takılmıştı… “Bu vatanı bizler gibi soyu, sopu, cibilliyet­i belli evlatlar koruyacak” deyince avuç avuç paralar geldi yine. Haşmet mehter marşı okuyarak çıktı kahveden, ardından biz çıktık. Hemen aklıma takılan şeyi Haşmet’e sordum.

- Ya Haşmet senin bir tek kız kardeşin var diye biliyorum. Şehit olan abilerin kimdi?

- Ahmet karıştırma oraları şimdi. Bak paralara bak sen yine kârlı iş yaptık.

İş bitmişti, mahallemiz­e döndük. Haşmet sordu?

- Nasıl, beğendin değil mi işi? Parası iyi. Bu da senin payına düşen para.

- Nasıl desem bilemedim ki, para iyi de biz yalan, dolan, sahtekarlı­k yapıyoruz. Kusura bakma Haşmet ben yokum bu işte payıma düşen parayı da almıyorum. İşsiz kalırım, böyle bir iş yapmam. Haşmet beni ikna etmeye çalıştı. Bu kaymağı biz yemezsek başkası yer deyip durdu. Beni ikna edemeyince sen bilirsin dedi. Payımı masada bırakıp kalktım.

Uzun bir süre Haşmet’i hiç ortalıklar­da görmedim. Geçen ay bir arkadaş söyledi. Haşmet bir partiden üst sıralarda milletveki­li adayı olmuş. Seçilmem garanti diyormuş. Aman Haşmetlere dikkat!

 ?? ?? Görsel: DALL·E
Görsel: DALL·E
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye