İktidarın gitmesi mücadelenin önünü açacak
KILIÇDAROĞLU’NUN KAZANMA OLASILIĞI GÜÇLENİYOR
BÜROKRASİ DE SEÇİMİ MUHALEFETİN KAZANACAĞINI SATIN ALDI
“İNCE’YE verilen destek nereye yönelir?” sorusuna sizin yanıtınız ne? Birinci turda Kılıç daroğlu’nun ipi daha rahat göğüslemesine ya rar mı?
Yarar diye düşünüyorum. Muhtemelen İn ce’nin oyu yüzde 2-3 seviyelerine gerilemişti. Bunun yüzde 0.5’i Sinan Oğan’a, 1 puanı da Kılıç daroğlu’na gidebilir. Bir kısmı da oy vermeyecek tir. Ama oy vermemek de fiili olarak önde giden adaya destek anlamına geliyor. Yüzde 49-50 arasındaki oyla önde giden Kılıçdaroğlu’nun da ihtiyaç duyduğu oy yüzde 1.
Bununla birlikte, KONDA araştırmasının yüz de 7.8 gördüğü kararsız seçmenlerin, Kılıçdaroğ lu kampanyası tarafından kalan iki günde nasıl çekileceği de çok önemli.
Seçime iki gün kala kararsızlar oranının yüzde 8’e yakın olması çok yüksek değil mi?
Çok yüksek. Bu seçim çok değişik bir se çim. Bu 7.8’lik kitle nereye gidecek hâlâ tam belli değil. Oransal dağıtıldığında yarısı Kılıç daroğlu’na geliyor ve bir ihtimal kararsızlar içinde Kılıçdaroğlu tarafı daha ağır basabilir. Böyle olursa ve İnce’den gelecek oylar da ek lendiğinde Kılıçdaroğlu rahatlıkla yüzde 50’nin üzerine çıkabilir. KONDA anketinin 6-7 Mayıs tarihlerinde yapıldığını ve birkaç haftalık trendi düşününce, Kılıçdaroğlu’nun birinci tur da kazanması olasılığı çok daha güçleniyor.
SEÇİMİ muhalefetin kazanmasının darbe olarak nitelenmesi veya, “Ya ağır müebbet alırlar ya vücutlarına kurşun girer” gibi açıklamalarla tehdit dozu yükseltildi. Bahçeli önceki gün de “Devleti yıktırmayacağız, gerekirse hepimiz Topal Osman olur, vatana göğsümüzü siper ederiz” dedi. Bu tür açıklamalar tedirginlik yaratsa da değişim isteğinin önüne geçebiliyor mu?
Zannetmiyorum. Ayrıca bu tür ifadelerle muhalefet seçmeninden çok, devlet bürokrasisine bir mesaj verildiğini düşünüyorum. İktidarı kaybetmek istemiyorlar ama buna başka yollarla müdahale etmek de bir kapasite ve devlet içinde bir konsensusun sonucu olmak zorunda. Kılıçdaroğlu da, Meral Akşener de aylardır “Namuslu bürokratlara sesleniyorum” diyerek, bürokratlara mesajlar veriyorlar. Devlet bürokrasisinin içinde YSK de var, emniyet güçleri de var ve bu çağrı yankı bulmuşa benziyor. Bununla birlikte, son iki gün ne görürüz bilmiyorum ama seçim sürecinin beklediğimizden çok daha sakin geçtiğini düşünüyorum.
Düşününce evet, bu kadar kışkırtıcı, hedef gösterici propagandaya rağmen provokasyonlar sınırlı kaldı.
Bu kadar kritik bir seçime girerken, her gün toplumun bir kesimi bu kadar hedef olarak işaretlenirken, endişemiz şu değil miydi? 7 Haziran-1 Kasım arasına da referans vererek bir şiddet dalgası içinde, güvenlikçi bir anlayışın seçmeni ikna etmesi. Erzurum’da
Ekrem İmamoğlu’na bir provokasyon oldu. Ama şu anda bütün dünyanın izlediği bir seçime gidiyoruz, bir dönem bitiyor. Kuşkusuz İmamoğlu mitingine saldırı ciddiydi, küçümsemek için söylemiyorum ama endişelerimiz böyle olayların çok daha ötesinde fenalıkların olacağı idi. AKP seçim kampanyası, benim beklediğimden çok daha fazla “kampanya” gibi geçti,
Togg, TCG, doğal gaz keşfi, asgari ücret, AKP seçmeni vaatlerle ikna etmeye çalıştı önemli ölçüde.
Bunda şunun da etkisi var mı, İmamoğlu’na yapılan saldırı için Erdoğan’dan Soylu’ya,
Bahçeli’den Destici’ye önce neredeyse “saldırıyı yapanların ellerine sağlık” denildi. İki gün sonra Yeni Şafak, “İmamoğlu’na saldırıyı FETÖ yaptı, hedef de Erdoğan” dedi. Dolayısıyla, toplumun saldırıya verdiği reaksiyon hali de bariyer oluşturmuş mudur?
Kuşkusuz etkisi olmuştur. Rejim 7 Haziran-1 Kasım arasındaki gibi bir ortamı yaratamıyor, çünkü dediğim gibi bunun imkanları için saha sınırlı, devlet bürokrasisinin bazı kesimleri bu konuda iş birliği yapmıyor olabilir. Gerekli uzlaşmanın tam sağlanamadığını düşünüyorum. Örneğin, Süleyman Soylu,
İçişleri Bakanlığı bünyesinde paralel bir oy takip sistemi kurmaya çalışıyor, ama talebine YSK izin vermedi. Bence bunlar devlet bürokrasisinin de, seçimi muhalefetin kazanabileceği ihtimalini bir ölçüde satın aldığını gösteriyor.