Akp’nin ‘kentsel’ dönüşümü: Rant ve yağma
entsel dönüşüm kavramı, 1999 Marmara depremleri sonrası gündemimize girdi. Her ne kadar kamuoyunda “Depreme dayanıklı olmayan yapıların yıkılarak yenilenmesi” olarak algılansa da aslında kentsel dönüşüm kavramı daha geniş bir çalışmayı ifade eder.
Özellikle 1950’lerden itibaren kentlerde oluşturulan sanayi bölgelerinin işçi ihtiyacını karşılamak için teşvik edilen köyden kente yoğun göç nedeniyle ülkemizdeki belli başlı tüm büyük kentlerde plansız, projesiz, çarpık yapılaşma ve gecekondu bölgeleri oluşmuştur. Her seçim döneminde oy kaygılarıyla çıkarılan imar afları ile tamamen önü açılan plansız yapılaşma nedeniyle bugün halkın büyük kısmının ikamet ettiği sorunlu yapı stokumuz oluştu.
1999 depremleri sonrası gündeme gelse de riskli yapıların yıkılıp yenilenmesi konusu özellikle 23 Ekim 2011 Van depremi sonrasında hız kazandı.
2011’de AKP hükümeti kentsel dönüşüm planlamalarını yerel idarelerden alıp merkezileştirdi. Mevcut mevzuatta “ayak bağı” olan birçok madde değiştirilerek kentsel dönüşüm önündeki engeller kaldırıldı.
Görünürdeki amacı iyi (Sorunlu yapı stokunun iyileştirilmesi) olsa da yerel idarelerin, meslek odalarının, Stk’lerin devre dışı bırakılarak tüm çalışmaların tek elde toplanmasıyla başlayan süreçte merkezi hükümetin derdinin deprem dayanımlı yapı üretmek olmadığı kısa süre içerisinde ortaya çıktı.
Kamuoyunda Kentsel Dönüşüm Yasası olarak kanunun ülkemizdeki uygulanış şekli 2 şekilde oldu:
Müteahhit ile konut sahiplerinin ticari pazarlıkları sonucu yapılan kat
Kkarşılığı inşaat sözleşmeleri
İlgili bakanlık ve yerel idareler eliyle yapılan mahalle/semt bazlı kentsel dönüşüm projeleri. Birinci maddedeki uygulama kent merkezleri, ana caddeler, sahil kesimleri gibi rantın yüksek olduğu bölgelerde kolaylıkla uygulandı. Çünkü sözleşme bir rantın paylaşılmasını konu ediyordu. Müteahhitler açısından bir binanın yıkılıp yeniden yapılması sonucu elde edilen bağımsız bölümler inşaat maliyetini karşıladıktan sonra tatmin edici bir kâr da sağlıyorsa ilgili yapı hızla dönüştürülüyordu.
Bu şekilde İstanbul’da binlerce riskli yapı yıkılıp yeniden inşa edildi. Ama yukarıda da dediğimiz gibi bu inşa faaliyeti kentin rantı yüksek olan bölgelerinde yoğunlaştı, ancak halkın büyük kısmının, özellikle işçi ve emekçilerin yoğun olarak yaşadığı mahallelerde kentsel dönüşüm faaliyeti çok yetersiz durumda kaldı.
1999 depremleri sonrası hem değişen deprem yönetmeliği hem bina imalatında kullanılan malzemeler için zorunlu hale gelen standartlar hem de modern teknoloji sayesinde yapı kalitesinin arttığı bir gerçektir. Öte yandan, 1999 depremi öncesi projelendirilmiş ve inşa edilmiş yapıların da deprem dayanımı açısından riskli olduğunu söylemek yanlış bir genelleme olmayacaktır.
İstanbul’daki konutların yüzde 50’si 2000 yılı öncesinde inşa edilmiş durumda.
2000 ve sonrasında inşa edilen yapıların bir kısmının da denetimsizlik nedeniyle riskli olabileceği gerçeğini (Son Kahramanmaraş depremlerinde yıkılan ya da ağır hasarlı binaların yaklaşık yüzde 4’ü yeni inşa edilmişti) de dikkate aldığımızda İstanbul’daki yapıların (dolayısıyla nüfusun) yarısından fazlasının ciddi yıkım tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu söylememiz işten değildir. Bu istatistik çalışması 2020 yılına ait, yani güncel.
Kentsel Dönüşüm Yasası’nın ikinci uygulama şekli ise kamu eliyle yapılan dönüşümdür. Merkezi hükümet tarafından TOKİ aracılığı ile ve yerel idarelerin kendi iştirakleri ve/veya inşaat grupları aracılığı ile yapılan dönüşümler.
TOKİ’NIN internet sitesindeki verilere göre, 2006 yılından bugüne İstanbul’da toplam 56.371 için toplam 8 milyar 77 milyon TL tutarında ihaleler yapılmış ve sözleşmeler imzalanmıştır. Bu konutlardan 32.896 adedi (yüzde 58) tamamlanabilmiştir.
İstanbul’da tamamlanan konutlardan 10.000’den fazlası kamuya ait maliye ve hazine arazileri üzerine, tamamen ticari kaygılarla inşa edilen, Avm’ler ve lüks gökdelenlerdir.
Kentsel Dönüşüm Yasası AKP hükümetleri tarafından sadece yapısal bir inşa faaliyeti, yeni bina üretimi, bölgesel rant yaratma amacı ile değil, tüm bunlarla birlikte kentin tarihsel ve kültürel, demografik yapısı ile sosyoekonomik yapısını değiştirmek için de kullanıldı.
Kent merkezlerinin içinde kalmış alt gelir grupları, işçi ve emekçilerin mülklerinin zor kullanılarak veya gönüllü şekilde ellerinden alınarak bölgeden sürülmesi ve bu alanlara üst gelir grubunun yerleştirilmesi operasyonu kentsel dönüşümün asıl amaçlarından biri oldu.
Benzer şekilde Kadıköy Fikirtepe
Fotoğraf: Unsplash Mahallesi kentsel dönüşüm projesi de aynı amaca hizmet ediyor. 2006 yılında başlayan ve 17 yıldır tamamlanamaya proje kapsamında yapılan oldukça çirkin beton yığınlarında oluşan proje yüzlerce yıllık mahalle yaşantısını yok etti.
Hem İstanbul hem de başka şehirlerdeki kentsel dönüşüm projelerinde de amaç genel olarak bu olmuştur.
Yukarıda paylaşılan tablodan da görüleceği üzere İstanbul’da yenilenmesi gereken yüz binlerce bina vardır. 1999 depremlerinden bugüne geçen 23 yıl içerisinde tüm halkın cebinden “deprem vergisi” adı altında toplanan paralarla yapılanlar devede kulak bile değildir.
İstanbul için vakit kaybetmeden kentsel dönüşüm planlaması yapılıp derhal hayata geçirilmelidir. Bu planlamalarda:
Yerinde dönüşüm (İnsanların yaşadıkları bölgeden göç etmesine sebep olmayacak)
Kentin tarihi ve kültürel dokusunu tahrip etmeyen
Doğaya ve çevreye uyumlu
Rantın değil, güvenli, sağlam ve yaşanabilirliğin dikkate alınması gerekmektedir.
AKP hükümetleri kentsel dönüşüme sadece rant çerçevesinden yaklaştılar. Yapılması gereken halkın can güvenliğinin sağlandığı sosyal konut projelerinin hayta geçmesidir.