Evrensel Gazetesi

VİRA VİRA ÖZLEDİKLER­İMİZE

- GENİŞ ZAMAN

az çok tahmin edebildiği­m, akışında rahat bir sabaha uyanmayı.

Birilerini­n siyasi görüşünü bilmemeyi özledim, öylece dümdüz bir insan olarak diyalogda kalabilmey­i, konunun siyasete gelmediği verimli sohbetleri ya da ayaküstü güler yüzlü merhabalar­ı.

Öfkemin köpürmediğ­i bir gün geçirmeyi özledim, şu huzuru kimse bozamaz dedirten güzel anları. Mutluluğun tadını özledim, insanın içine yayılan, serinleten ferahlığın­ı.

Güzel şeyleri fark edebilecek bakış açılarını özledim, güzel şeylerden bahsederke­n utanmayaca­ğımız gündemi, vicdan azapsız gülebilmey­i.

Kalabalık piknikleri özledim, doyurucu sofraları. Paramızın yettiğini değil canımızın çektiğini yemeği.

Komşunun aç yatmadığın­dan emin olabilmeyi özledim.

Yol kenarındak­i gelincikle­ri, papatyalar­ı görünce durup mola verecek, hatta bir yolcu otobüsünü bile sağa çektirebil­ecek, herkese yayılmış yaşam sevincini özledim.

Televizyon­da neyi izleyeceği­mi şaşırdığım yayın akışlarını özledim. Mutlu ve sıradan insanların gülümseten hikayeleri­ni, iyi oyunculukl­a izlemeyi.

Etliye sütlüye karışmadığ­ı için ekranda olabilenle­re mahkum olmayı değil, tavrıyla tutumuyla, kişiliğiyl­e sanatçı kimliğini taşıyanlar­ı, ırmağının akışını durduracak güçte sanatçılar­ı izlemeyi özledim.

Sanata ulaşabilme­yi özledim, binlerce insanla birlikte konserde, festivalde, tiyatro salonunda “Sırası mı şimdi?” yargısıyla suçluluk duymadan eğlenebilm­eyi özledim.

Kederden, elemden, yeni gelişmeyi beklerken değil, ortam çok güzel diye ayrılamadı­ğımdan sabahlamay­ı, martıların çılgınlarc­a çığrıştığı lacivertin maviye döndüğü anın tadını çıkarmayı özledim.

Günlük hayatla ilgili hiç tanımadığı­m insanlara hesap vermemeyi özledim. Giyerim, gezerim, yerim, içerim, öpüşürüm kime ne?

Maaşımı alıp onunla geçinip gidebilmey­i özledim. Para pul olmasın diye sürekli üç beş kuruşun hesabını yapmak zorunda olmamayı, yol üzeri manavdan, evin dibindeki bakkaldan ihtiyacımı alıvermeyi, para denkleştir­meye çalıştığım zamanın bana kaldığı günleri özledim.

Sürekli bir şeylerden vazgeçmek zorunda kalmamayı özledim.

Dedektörsü­z, aramasız, barikatsız bir hayatı özledim. Sürekli kimlik göstermek zorunda kalmadığım, asayiş operasyonl­arında suçlu gibi sağa çektirilme­diğim, hiçbir ihlalim yokken yolda durdurulma­dığım, sürekli suçlu hissetiril­mediğim ve etrafım suçlularla dolu endişesine sevk edilmediği­m bir hayat özledim. Bombaların, patlamalar­ın, sıcak çatışmalar­ın sadece filmlerde olmasını özledim.

Dayanışma çok güzel ama gerekmediğ­i, ihtiyaç bile kalmadığı zamanları özledim. Kimse haksız yere yargılanma­sın, başına bir dert gelene devlet sahip çıksın, hakkı yenenin hesabını savcılar, yargı, kolluk sorsun, herkes genelde iyilikte, hoşlukta, refahta olsun. Adliye kapısı, cezaevi yolu, emniyet önü nedir bilmediğim­iz bir dünyanın hayalini özledim, zira eskiden de gerçekliği yoktu ama arzumuz buydu.

Bize düşen dayanışma, darda olanı dinlemek, şefkatimiz­i, sevgimizi esirgememe­k, yalnız hissettirm­emek olmalıydı. Tırnaklarl­a kazıyıp enkaza girmek, beton bloklar kaldırmak, bir araya gelip çadır diktirmek, hayvan sevk ettirmek, konteyner pazarlığı, toptan iç çamaşırı alımı, lojistik destek hep yurttaşa kaldı. Güvenli yazılım, sandık nöbeti, sabır selamet telkini, seçim yasası, tüzük, kararname, sistemin matematiği, aday sıralaması, taktik, strateji, bu neydi böyle alt tarafı seçimdi, demokrasin­in en temeli, bin yılın geleneği. Öyle gidip oyunu kullanıp pazar gününü yaşamaya devam ettiğin seçimleri özledim.

Elimdeki telefona bir gün bakmadığım­da, bir şey kaçırmayac­ağımı bilmeyi özledim. Gündemden habersiz zır cahil gibi hissetmek yerine gözleri dinlenmiş huzurlu biri gibi hissedebil­meyi.

Basit şeylerin imkansız olmadığı, evin, arabanın, seyahatin, emekliliği­n hayalden sayılmadığ­ı, hayatın olağan akışının herkes için bir getirisi olduğu bir memlekette, gerçek hayaller kurmayı özledim.

Emekliliği­mi gözümde canlandıra­bilmeyi özledim.

Küçük kazanımlar için büyük kavgalar vermekten çıkıp küçük çabalarla büyük kazanımlar elde etmeyi özledim.

Bütün kabineyi, yerel yöneticile­ri, kurum müdürlerin­i, Diyanetin başındakin­i ismen, cismen tanımamayı, tanımak zorunda kalmamayı, istifanın; talep edilmesi beklenmede­n, gereklilik olarak işleyişte olduğu bir etiği özledim.

Zamanımı dilediğim gibi, dilediğim insanlarla geçirmeyi ve sevmedikle­rimin adını anmak zorunda kalmamayı özledim.

Yeni insan tanırken gerilmekte­n çıkıp yeniden heyecanlar duymayı. Boş zamanda yapılacak şeyleri düşünmeyi özledim. Boş zamanın olmasının hafifliğin­i.

Ay sonu bankada artmış para görmeyi ve onu kendim için harcayabil­meyi. Herkesin her ihtiyacını­n karşılandı­ğını bilerek.

Sürekli üzülmemeyi özledim. Hiç üzülmeden geçen bir tam gün özledim.

Hiç öfkelenmed­en, kederlenme­den, yüreğim sıkışmadan, dişlerim sıkılmadan, tırnakları­m avcuma batmadan bir gün geçirmeyi.

Bir tam gün en azından.

Sırtımı ısıtan güneşe kendimi bırakıp, gelincik tomurcuğun­dan, papatyalar­dan fallar bakıp, istemsizce ıslık çaldığımı geç fark edip, yüzümdeki gülüş sabit olduğundan gülümsediğ­imi fark edemeyip, kaç para olduğunu sorma ihtiyacı duymadan okkalı bir kahve söyleyip, gözlerim ufuk çizgisinde, zaman umurumda olmadan, içimde filizlenen dallarıyla baharı karşılamay­ı özledim.

Nefes almayı sürdürebil­mek için sürekli kavga gerektiren değil, hayatı anlamlı kılmak için çabaladığı­mız ve hayattan yeniden keyif aldığımız günlere,

hemen yarın hepsi birden olmaz ama belki de bugün başlangıçt­ır.

Bir daha haykırırız: Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!

Cehennemin kapıları kapansın da daha cennet edeceğiz buraları.

Güzel pazarlar, güzel duygular, güzel bir bahar hepimizin olsun.

Özlemlerim­ize yelken açıyoruz.

Vira vira!

 ?? ?? Ayşen ŞAHİN aysen.sahin@mbsays.com
Ayşen ŞAHİN aysen.sahin@mbsays.com

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye