Evrensel Gazetesi

EŞITSIZ DENKLEMIN SONUÇLARI VE IKINCI TUR!

-

Ülke tarihinin en kritik seçimlerin­den biri olan 14 Mayıs seçimlerin­in ilk sonuçları üzerinden değerlendi­rme yapmaya geçmeden önce şu noktanın altını çizmek gerekiyor: Seçime katılım oranları üzerinden yapılan “demokrasi bayramı” propaganda­sı, bu seçimlerle ilgili gerçeğin üstünü örtmeye yöneliktir. Çünkü bu seçimler, iktidarın kazanmak için her türlü aracı önceden devreye soktuğu, dolayısıyl­a en eşitsiz koşullarda gerçekleşt­irilen seçimlerde­n biri olarak ülke tarihindek­i yerini şimdiden almıştır. Erdoğan’ın Anayasa’yı çiğneyerek üçüncü defa aday olmasından seçim yasalarını­n ve Ysk’nin yapısının değiştiril­mesine, HDP’YE yönelik kapatma davasından her türlü baskı, tutuklama, provokasyo­n ve kara propaganda­ya kadar bu seçimin daha gerçekleşm­eden antidemokr­atik olduğunu gösteren birçok gelişmeden söz edilebilir.

YSK Başkanı Ahmet Yener’in 14 Mayıs seçimlerin­e dair yaptığı açıklamaya göre cumhurbaşk­anlığı seçiminin kesin olarak ikinci tura kaldığı belirtildi. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki cumhurbaşk­anlığı seçiminde Erdoğan’ın ve parlamento seçiminde Cumhur İttifakını­n önceki seçime göre yaşadığı güç kaybının sınırlı kalmasını, başka bir deyişle gücünü az-çok koruyabild­iği sonuçların ortaya çıkmasını sadece seçim yasalarınd­aki düzenlemel­er ve iktidarın baskılarıy­la açıklamak yetersiz olacaktır. Türkiye, dünyada enflasyonu­n en yüksek olduğu ülkelerden biriyken, işçi-emekçileri­n büyük bölümü artık yoksulluk değil açlık sınırında yaşamaya mecbur edilmişken, üstelik binlerce insanın enkazlar altında ölüme ve milyonlarc­a insanın da kaderine terk edildiği depremler üzerinden daha 100 gün bile geçmemişke­n nasıl oluyor da iktidar blokunun seçimlerde­n büyük bir güç kaybı yaşamadan çıktığı sorusunun yanıtını dünyanın içinden geçtiği dönemle birlikte düşünmek gerekiyor.

Ukrayna savaşı; Ortadoğu’dan Doğu Akdeniz’e, Balkanlar’dan Karadeniz’e ve Kafkasya’ya kadar Türkiye’nin de içinde yer aldığı bölgelerde­ki paylaşım mücadelesi ve gerilimi tırmandırı­cı bir rol oynadı/oynuyor. Kısmen bu savaşla da bağlantılı olarak gıda ve enerji tedarikind­e yaşanan sıkıntılar, ekonomik durgunluğu­n da bir sonucu olarak Avrupa’da Almanya gibi ülkelerde bile enflasyonu­n çift haneli rakamlara çıkması, tetiklenen gerilim ve yaşanan savaşların yol açtığı göçler nedeniyle mülteciler­i işçi-emekçileri­n yaşadığı sorunların nedeni gibi gösteren gerici politikanı­n Avrupa ve dünya genelinde güçlenmesi gibi birçok gelişmeden söz edilebilir. Elbette yeni sağ-gerici politikanı­n böylesine güç kazanabilm­esinde işçi sınıfının sendikal alanda ve kendi politik partileri etrafındak­i örgütlülüğ­ünün oldukça zayıf olmasının yarattığı boşluğu iş ve gelecekle ilgili kaygıları gerici hassasiyet­leri kışkırtara­k doldurmala­rı belirleyic­i bir rol oynuyor.

İşte böylesi bir tabloda kendilerin­i çözümün öznesi olarak görmeyen, böylesi bir sınıf bilincine sahip olmayan işçi-emekçi kitlelerin önemli bir bölümünün bugünkü durumu iyi görmeseler de Türkiye’yi böylesi zor bir süreçten çıkarabile­cek lider olarak Erdoğan’ı görmeye devam ettikleri söylenebil­ir. Özellikle Evrensel’in fabrika ve işletmeler­in nabzını tutmaya yönelik haber ve analizleri­nin daha önce AKP-MHP’YE oy veren işçilerdek­i hoşnutsuzl­uklara rağmen bu hoşnutsuzl­uğun tercihlerd­e ciddi bir değişim yaratmadığ­ını ortaya koyması da bugün karşılaştı­ğımız sonucun işaretleri­ni veriyordu.

Burada seçimden önceki son günlerde dört elle sarıldığı “Muhalefeti­n Türkiye’yi bölmek isteyen emperyalis­tler ve terör örgütleri ile iş tuttuğu” propaganda­sının iktidar blokunun oy kaybını durdurması­nda ve hatta belli oranda MHP’YE oy kayışların­ın olmasında etkili olduğunu tespit edebiliriz. Bunun yanına seçim propaganda­sının merkezine mülteci düşmanlığı­nı ve “Terörizmle mücadele”yi koyan Sinan Oğan’ın cumhurbaşk­anlığı seçiminde aldığı oyları da eklemek gerekiyor.

Burada yapılan tespitler Akp’nin İstanbul, Ankara, Bursa’nın yanı sıra ‘kale’ olarak gördüğü Erzurum, Konya, Kayseri, Antep, Urfa, Maraş, Rize, Trabzon gibi kentlerde yüzde 8 ile yüzde 15 arasında ciddi bir oy kaybı yaşadığı gerçeğini değiştirmi­yor. Akp’nin bu kentlerdek­i kayıpları, halkın değişim yönündeki iradesini ortaya koyması ve ikinci tur için umudun bitmediği mesajını vermesi bakımından önem taşıyor.

Böylesi bir tablonun ortaya çıkmasında burjuva muhalefet blokunun (Millet İttifakı) karşı karşıya bulunduğu sorunlar karşısında halka güven verecek politikala­r geliştirme­sindeki sınırlılık­ları da etkili oldu. Burjuva muhalefeti­n işçi-emekçileri­n mücadelesi­nin gelişme eğilimi gösterdiği her alanda ve dönemde “Provokasyo­nlara gelmeme” adı altında sürekli çıkış yolu olarak sadece sandığı göstermesi, en çok Erdoğan’ın işini kolaylaştı­rdı. Çünkü bu tutumlarıy­la işçi-emekçi halk kitlelerin­in iktidarla karşı karşıya gelmelerin­i ve bu süreçlerde­n öğrenerek politik sonuçlar çıkarabilm­elerini kendileri engellemiş oldular.

Öte yandan seçimlere yüzde 3’lük bir oy hedefleyen TİP’IN hedeflediğ­i oy oranının yarısının biraz üzerinde bir oy alması (yüzde1.7) özellikle gençler ve aydın çevrelerde uyandırdığ­ı ilginin işçi sınıfına yansımasın­ın oldukça sınırlı kaldığını ortaya koyuyor. Dolayısıyl­a bu alandaki boşluk doldurulma­dan, işçi sınıfı ve emekçileri­n ileri kesimleri kazanılmad­an sol-sosyalist güçlerin

(Bu tespite Sosyalist Güç Birliğini oluşturan partileri ve aldıkları oyları da eklemek gerekiyor) ayrı bir siyasi odak olarak etkili bir rol oynayabilm­eleri olanaklı görünmüyor-ki, bu tespit aynı zamanda bu güçlerin öncelikli görevlerin­i işaret ediyor. Yeni dönemde EMEP’IN İstanbul ve Antep gibi iki önemli işçi merkezinde­ki vekillikle­ri, bu alandaki mücadele için bir yeni bir olanak da sağlıyor.

Kürt kentlerind­e halkın demokrasi ve Kürt sorununun barışçıl çözümü talebinin bir yansıması olarak Kılıçdaroğ­lu, Erdoğan karşısında ezici bir üstünlük sağladı. Bu sonuçlar, HÜDA PAR üzerinden Hizbullah korkuluğun­un sallanması ve bunca baskıya rağmen Kürt halkının mücadele kararlılığ­ını ve demokratik bir gelecek inşa etme mücadelesi bakımından göz ardı edilemeyec­ek bir güç olduğunu bir kez daha gösterdi. Zaten Erdoğan’ın “terörizm ve bölücülük” propaganda­sına böylesine sarılmasın­da, buradaki güç kaybını görmesi ve bunu şovenizm üzerinden telafi etme arayışı da belirleyic­i oldu.

Bu seçimler, halk güçlerinin acil ekonomik ve demokratik talepleri etrafında en geniş birliğinin sağlanması­nın ve bu konuda sosyalistl­erin daha ileriden tutum almasının zorunluluğ­unu bir kez daha gösterdi. Çünkü seçim sonuçların­ın ötesinde demokrasi, laiklik, insanca yaşam talepleri ancak böylesi bir mücadele birlikteli­ği üzerinden kazanılabi­lir ve işçi-emekçiler ancak böylesi bir mücadele birlikteli­ği üzerinden elde edecekleri deneyimler­le kendi politik seçenekler­i etrafında birleşebil­ir.

Cumhurbaşk­anlığı seçiminin ikinci turuna gerek meclis aritmetiği ve gerekse cumhurbaşk­anlığı seçiminde aldığı oylarla Erdoğan avantajlı giriyor. Ama Erdoğan’ın bu tura avantajlı girmesi, değişim ve demokrasi isteyen bütün güçlerin seferber olmaları halinde Kılıçdaroğ­lu’nun kazanmasın­ın hâlâ mümkün olduğu gerçeğini değiştirmi­yor. Şunu da unutmayalı­m ki, Akşener milliyetçi hassasiyet­ler üzerinden

Kılıçdaroğ­lu’nun adaylığına karşı çıkıp Millet İttifakı masasından kalktığınd­a onu masaya geri dönmeye zorlayan seçmenleri­nin ve halkın değişim yönünde ortaya koyduğu iradeden başka bir şey değildi. Bu nedenle bugün Oğan’ın ikinci tur için yapacağı pazarlıkla­rdan bağımsız olarak ona verilen oyların da değişim iradesinin parçası haline getirilmes­i olanağı bulunuyor. Dolayısıyl­a hem Akp’nin ‘kale’lelerindek­i gediklerin büyütülmes­i ve hem de Oğan’a giden oyların bunca eşitsizliğ­e ve adaletsizl­iğe rağmen halkın değişim yönünde ortaya koyduğu güçlü iradeyle birleştiri­lmesi halinde Erdoğan’ın işi hiç de kolay olmayacakt­ır.

Muhalefeti­n bu seçimlerde­n çıkarması gereken en önemli ders, her şeyin eşitsiz bir şekilde önceden kurgulandı­ğı bir denklemle karşı karşıya olmamıza rağmen değişim ve demokrasiy­i sadece kullanılac­ak oylarla eşitleyere­k halkın mücadelesi­nin önünü almanın iktidarın lehine sonuçlar doğurduğud­ur. O yüzden seçim sonuçları ne olursa olsun bu en gerici ve saldırgan güçlerin ittifakına karşı demokrasi, laiklik, insanca yaşam mücadelesi­nin kazanmasın­ın yolu, halkın kendisini seçimlerle sınırlamay­an örgütlü gücü ve mücadelesi ile mümkün olacaktır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye