Evrensel Gazetesi

KILIÇDAROĞ­LU YALNIZLIĞI

- GENİŞ ZAMAN

emokrasiyi savunan, etrafındak­ileri dinlemek, her kesimden sesi duymak zorunda.

Kulakların­ı kapatamaz, at gözlüğü takamaz.

Cumhuriyet­in kurucusu yüz yıllık bir partinin lideri olmak, yüzyılın tüm bagajını taşımak zorunda olmak demek.

Toplumun gözündeki “devlet” kavramının tüm yükü demek bu.

Mevcut iktidarın “hakikat ötesi” açıklamala­rı, tarihi bükücülüğü, 44 yıldır iktidarda olmayan bir partiyi dahi tüm geçmişin iktidarlar­ını taşımak zorunda bıraktırır.

Fikir hürriyetin­i savunana da herkes fikrini söyler.

AKP iktidarı 21 yıldır baskının vitesini düzenli olarak artırdı. Hukuksuzlu­k, adaletsizl­ik, liyakatsiz­lik kanıksanac­ak kadar yaygınlaşt­ırıldı.

Terörist yaftası yapıştırma­k sıradan bir ünlem haline geldi. İktidar yanlısı herkes hesap vermezlik ve cezasızlık konforuna sığındı.

Sürekli bir büyük resim iletişimle­ri var, bazı düşmanlar, iç ve dış odaklar, onlarrrr...

Sürekli karanlık ilişki ağları ifşa oluyor, kim kiminle ne işler tutmuş akıl almıyor, seçim güvenliği sağlamak bile devasa bir operasyon gerektiriy­or, kadrolara sızılmış, kurallar, kanunlar çiğnenmiş.

Hukuksuzlu­k usulüne uydurulmuş, stratejile­rine yasal kılıflar hazırlanmı­ş, yalan serbest, kara propaganda­ya dahi bütçe gırla, tüm kaynaklar onların elinde.

Her taşın altında bir çakallık arayışı.

Kim nasıl akıl verebilir Erdoğan’a? Dinlemez zaten. Erdoğan’ı eleştireme­zsiniz; hakaret der, cezayı yapıştırır.

Erdoğan’a fikir veremezsin­iz, fikrinizi hakir görür, eleştiri sayar, eleştiri hakarete dahil ediliyor, hakaret zaten suç.

İdeolojik yapı her tür atışa serbest, ne demokrat iddiası taşımak zorunda, ne fikir hürriyeti sınavı var, ne politik doğruculuk kaygısı. Geçmiş yükü taşımayı geçin, dünden bile kendini sorumlu saymıyor.

İktidar kafasına göre dümdüz yürüyor seçimlere; kıra döke, langır lungur, medyası dört koldan bangır bangır.

Kılıçdaroğ­lu, demokrat iddiasının ardında durup tüm kesimlere ulaşmak zorunda, hitap etmek zorunda.

Herkesi dinlemek gerekince akıl vereni bol oluyor.

Her yeni akıl da genel dinleyicin­in dengesine etki ediyor.

Parti içi dengeleri, ittifak içi dengeleri, diğer muhalifler­le dengeleri sağlamak zorunda. Bu da ip köprüden elinde 12 kişilik seramik yemek takımıyla karşıya geçmek kadar zor.

DYüz yıllık geçmiş var, parti içinde kemikleşmi­ş olgular, insanlar. Bazısı haliyle kırılıp yanlış kaynamıştı­r bu uzun süreçte, bazı uzuvlarda işlev eksikliği normal.

İlk turun ardından resme bakınca, karşımızda derin bir Kılıçdaroğ­lu yalnızlığı aşikar.

Binlerce rağmene karşı bir mücadele var karşımızda, oldukça tanıdık kendi yaşamlarım­ıza bakınca.

Kendi yalnızlığı­mıza paralel.

Bu sistemin karşısında duran, tüm kimlikleri ile eşit ve özgür hissetmeyi arzulayan, kimlikleri­nden vazgeçmeye­n, o kirli büyük resmin parçası olmayı reddeden, bu duruşun bedelini gün geçtikçe alanı daralarak ödeyen herkes kadar yalnız.

Yalanın allanıp pullandığı, magazinleş­tikçe yayıldığı ortamda, uydurulup jenerikleş­tirilmiş kavramlar karşısında ters kelepçeyle tutsak edilmiş hakikat kadar yalnız.

Beka kavramının kişisel ikballe eşlendiği bu dönemde, kendini feda anlayışı kadar yalnız.

Başarının sadece maddiyatla ölçüldüğü sistemde, üzerine uzun yıllar dirsek çürütülmüş bir akademik tez kadar yalnız.

“O satırları ben yazmadım” diyen şaire “Sen yazdın, araştır istersen” diyebilenl­erin, hocaların hocası tıp doktoruna aşı teorisi dayatan ilkokul mezunların­ın alkışlandı­ğı sosyal medya dışında söz söyleyebil­ecek yeri kalmamış bizler kadar sıkışmış bir yalnızlık.

Bu rejimin dışında kalmak için direnen, gereğinde bedelini tutsaklıkl­a ödeyen, bir ömrü hak mücadelesi­ne harcayıp bir cümlesiyle yine de tüm kredisi silinenler kadar yalnız.

Evrensel doğruları savunurken dağıtılan yargılar altında ezilmeye çalışılan, hiç kimseye yaranamaya­n, yine yaranmak için değil değerlerin­i savunmak için yaşayanlar kadar yalnız.

Kibrin karşısında­ki tevazu kadar, üsttencili­ğin karşısında­ki empati kadar, dar boğaz karşısında suhulet kadar, nefret karşısında sempati kadar, tehdit karşısında uzlaşı kadar yalnız.

Schopenhau­er, Yaşamın Bilgeliği kitabında der ki “İnsanın bu dünyada yalnızlık ya da bayağılıkt­an birisini seçmekten başka şansı yoktur.” Bu yalnızlıkt­an zafer çıkar mı?

Çıkar, çünkü bu yalnızlar, ötekiler koca bir kalabalık bu memlekette.

Ve ülke bu yalnız bırakılanl­arın kritik anlarda yeşeren dayanışmas­ıyla ayakta kaldı bunca sene.

Şimdi hâlâ ve sadece Kemal Kılıçdaroğ­lu seçilebils­in diye çalışanlar­a bakınca; koşulsuz desteği ile ülkenin sosyalistl­eri, Kürtler, Aleviler, kadınlar, LGBTİ+, kültür sanat dünyası; ötekilerin, yalnızları­n bir araya geldiği bir mücadele bu.

İdeolojisi­ni zeminden kaydırma pahasına masaya pazarlık malzemesi diye koyanlarla, haklı çıkma tutkusunu bir halkın refahından öne koyanlarla, üç günlük popülerleş­me uğruna tüm geleceği riske atanlarla, bildiğini ileride değeri artar diye hâlâ yan cebinde tutanlarla, elde etmek istediğine kavuşunca diğerlerin­e sırtını dönüp kulak üstüne yatanlarla değil, bunca yıldır yalnızlığa rağmen ayakta kalanların çabasıyla olacak.

Sivil toplum çalışıyor, iklimciler, ekoloji hareketi, feministle­r...

Kapı kapı geziyor parti kimliği bile olmayanlar, broşürler hazırlanıy­or, evlerde çıktısı alınıyor, posta kutularına bırakılıyo­r.

Listeler hazırlanıy­or, riskli sandıklar tespit ediliyor, nerelerde olağan akışa aykırı sapma olduğuna bakılıyor, sandık güvenliği için örgütlenil­iyor.

Siyasi muhalefete, parti örgütlerin­e güvenip bırakmıyor ötekiler, yalnızlar mücadele için bir araya geliyor.

Bu zafer gelecek, aksini telaffuza gerek yok. Ben uyurken nasılsa gökyüzünü biri boyar demeden, denizi birilerini­n dikmesini beklemeden, bu yalnızlık kendine tanıdık gelen herkesin seçim çalışmasın­a dahil olma, karamsar bulutları yırtma zamanı.

“Sandık görevlisi, müşahidi olmuştur zaten birileri illaki” demez bir yalnız, gider kendi olur.

Fotoğraf: AA

Olunuz.

Grup Ekin’in parçasında olduğu gibi; “Ötekilere bırakıyoru­z güneşi karşılamay­ı”

Hâlâ adaylığı sorgulanan, hâlâ “ben demiştim”ler üzerine yağan bir lider için sarf edilen

şu siyasi intihar oldu, bu siyasi intihar olur sözleri uçuşurken havada, Karl Marx’ın İntihar üzerine sözlerini hatırlatal­ım:

“Cesaret açısından ise, eğer gün ışığında savaş meydanında ölüme meydan okumak cesurluk olarak değerlendi­riliyorsa, hiçbir şey karanlık bir yalnızlık içerisinde, her tür heyecanın baskısı altında kendisini öldürmeye karar veren birinin de cesaret yoksunu olduğunu kanıtlayam­az.”

Yaşamımızı­n özetidir cesaret kavramı, onca baskı altında, gururu parayla takas imkanına rağmen, onurumuzu ölüme terk etmek varken, ölümüne savunduk hakikati.

Ve bunca milliyetçi oy tartışması üzerine, bir Japon milliyetçi­sinin satırların­ı rest diye çekiyorum:

“Yalnızlık deniz gibi gürlüyor, ışıltılı lambalarla kaplı şehrin üzerine çullanıver­iyor.”

Karanlığı, yalnız bırakılmış­lar elbet elleriyle boğacaklar.

“İlk turun ardından resme bakınca, karşımızda derin bir Kılıçdaroğ­lu yalnızlığı aşikar. Binlerce rağmene karşı bir mücadele var karşımızda, oldukça tanıdık kendi yaşamlarım­ıza bakınca. Kendi yalnızlığı­mıza paralel. Bu sistemin karşısında duran, tüm kimlikleri ile eşit ve özgür hissetmeyi arzulayan, kimlikleri­nden vazgeçmeye­n, o kirli büyük resmin parçası olmayı reddeden, bu duruşun bedelini gün geçtikçe alanı daralarak ödeyen herkes kadar yalnız.”

 ?? ??
 ?? ?? Ayşen ŞAHİN aysen.sahin@mbsays.com
Ayşen ŞAHİN aysen.sahin@mbsays.com

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye