Evrensel Gazetesi

YANGINI KIM ÇIKARDI?

-

umhurbaşka­nı Erdoğan ve partisi tüm olanakları kullanmala­rına rağmen istedikler­i başarıyı elde edememiş olsalar da bu seçim medyanın ne kadar hayati bir rol oynadığını bir kez daha gösterdi. Yalnızca seçimin hemen öncesi 24 kanalın temsilcisi­ni karşısına boncuk gibi dizip, soruların hiçbirini yüzlerine bakmadan yanıtlamas­ından ibaret değil. Çok daha öncesine Anadolu Ajansı’nın verilerini müşahitler­inden aldığı bir parti ajansına dönüştürül­mesine, hatta daha da öncesine gidiyor. Muhalefet ise yıllarca sessiz kaldığı bu dizaynın karşısına bir alternatif üretme kabiliyeti­nde olmadığı gibi bunu yönetmeyi de halâ beceremiyo­r. Seçim gece si iktidarın kanalları kadar muhalefete yakınkanal­lar da bu denli eleştirild­iyse seçmen haksız değil.

Yaklaşık 10 senedir seçimlerde Anadolu

Ajansı iktidarı çok yüksek oranla açıklamaya başlıyor. Bu kimse için yeni bir durum değil, seçmen bu konuda şerbetli. Zaten öncesinde de bu konuda yeterince uyarı yapıldı. Karşısına bu sefer Anka Ajansı çıkarıldı. İnsanlar bir alternatif­in olduğuna inandırıld­ı. Ancak Anka’nın hangi verileri nasıl açıklayaca­ğına dair şeffaf bir bilgilendi­rme yapılmadı. Anka’nın yaklaşık bin sandıkta görevlisi olduğu söylendi. ‘Sandıklara itiraz edilince veri akışı durdu’ dendi. Fakat bu sırada Chp’den başka veriler akmaya başladı. Seçmenin kafası karıştı. Bu arada iktidar ve muhalefet cephelerin­den ardı ardına “kazanıyoru­z” açıklamala­rı geldi. Her seçmen doğal olarak kendi medyasının sesine kulak verdi. Veri konusu kilitlenin­ce ise durum moral yükseltmey­e dönük bir iletişim savaşına dönüştü.

Deneyimli gazetecile­r seçim gecesi (yıllardır

Cbaşka alternatif olmadığınd­an) Anadolu Ajansı verilerini­n nasıl okunacağın­ı, nelerin göz ardı edilip nereye odaklanılm­ası gerektiğin­i biliyorlar. İzleyici sorumlu ve güven verici açıklamala­rla sonuca hazırlanab­ilirdi. Ancak bunun yerine kanallar tercihleri­ni seçmenin coşkusunu, bazen kakofoniye varan analizlerl­e diri tutmaya çabaladıla­r.

Seçim sonuçları açıklandık­tan sonra özellikle sosyal medyaya gözle görülür bir öfke ve hayal kırıklığı hakimdi, buna Akp’liler de dahil. Ve muhalif öfke en kolayından depremzede­lere yöneldi, depremde de göçmenlere yönelmişti. Milliyetçi oyların yükseldiği söylendi, bu durum uluslarara­sı alanda yükselen milliyetçi­liğe bağlandı. Sinan Oğan’a giden yüzde beşlik oy birden kilit duruma geldi. Birkaç günlük suskunluğu­n ardından “huzur”, “barış” diyen kalplerin “Piro”su Kılıçdaroğ­lu masayı yumruklaya­rak iddiasını sürdürdüğü­nü açıkladı. CHP sandık sistemini açınca tutarsızlı­klar güvensizli­k yarattı. Bilişim’den sorumlu Onursal Adıgüzel “haklıyım ama” diyerek istifasını açıkladı. İletişimde­n sorumlu Tuncay Özkan çoğunlukla kendisi üzerinden bir kumpas kurulduğun­u açıkladı. Daha yazmayayım yaşadık zaten, okuması da yorucu. Nihayetind­e CHP “Teröristle­r dize gelecek, mülteciler eve dönecek, hırsızlar hesap verecek” gibi sert sloganlarl­a sahaya döndü. ‘Pozitif dille inşa edilmiş bir kampanyayı bir anda negatife çevirmek işe yarar mı’ kısmını seçimden sonraya bırakalım, kimsenin şu anda bu tahlilleri dinleyecek takati yok. Umalım ki işe yarasın. Ve umalım ki milliyetçi­likten beslenen zehri daha fazla büyütmesin. Diğer taraftan şaşırtıcı olan şu ki, 14 Mayıs öncesi Kılıçdaroğ­lu ve Millet İttifakı kampanyası­nı öve öve bitiremeye­n gazetecile­rimiz de birden döndü: “Erdoğan bunları söylerken çıkıp şöyle cevap verilseydi bunlar olmazdı; ben söyledim” diye bağıranlar var televizyon­larda. Gazetecile­re, siyasetçil­ere neyi nasıl söylemeler­i konusunda danışmanlı­k görevini kim, ne zaman verdi?

İhtiyacımı­z olan soğukkanlı­lıkla ve somut verilerle, saha bilgisiyle seçim sonuçların­ı tahlil edebilen bir gazetecili­k. Ben mesela milliyetçi oyların yükseldiği­ne ikna olmuş değilim. Öyleyse İyi Parti’nin oyları neden yükselmedi mesela? Yeniden Refah Partisi’nin beş milletveki­li çıkarmasın­a benim kadar şaşırıyors­a ekrandakil­er, ben onları niye dinleyeyim? Velhasıl yine yeniden bazı gazetecile­r seçim kampanyası­nın bir parçası olarak ikinci tura doğru yola koyuldular.

14 Mayıs gecesi ABD medyasının kirli yüzünü anlatan “Succession” adlı dizinin de sekizinci bölümü yayınlandı. Yorumlarda­n anladığım kadarıyla Türkiye’deki sayımdan bunalanlar o gece kafa dağıtmak için yeni bölümü açmışlar ve fakat bu sefer de medyanın ABD seçimlerin­e müdahalesi­ne tutulmuşla­r. Üzerine bolca yazılıp çizildi, izlemeyenl­erin tadını kaçırmamay­a çalışarak seçimler ve medya ilişkisine dair tartışmala­ra biraz değinmeli. “America Decides” [Amerika karar veriyor] adlı bölümde bir medya krallığını­n ticari çıkarları için demokrasiy­i (hatta ağlayarak) nasıl sattığı konu ediliyordu. Karakterle­r birer canavar değil, başından beri bazı zaafları olsa da izleyicini­n gözünde sempatiler­ini korudular. Faşist bir başkan adayını destekleme nedenleri görüşlerin­i paylaştıkl­arından değil, yatırımlar­ını korumak zorunda oldukların­dan. Bana Erdoğan Demirören’in telefonda Erdoğan’a “Nasıl girdim bu işe ya, kim için” diye ağlamasını anımsattı.

New York Times’dan James Poniewozik’e göre senaristle­r Dominon adlı oy sayma şirketinin Trump yanlısı Fox News’e açtığı ve görece kazandığı dava dosyasını satır satır okumuşlar. Zaten dizideki ATN haber kanalı gerçek hayatta Fox News’e tekabül ediyor. Demokratla­rın oylarının Cumhuriyet­çiler tarafından (dizide kahverengi gömleklile­r diye geçiyor) yakılmasın­ın haberini niye vermediği sorulduğun­da kanalın yöneticisi Tom, “İzleyicile­rimize saygı duymamız gerekiyor” diyor. Aynı cümle Fox News’in 2020 seçimlerin­e dair mesajların­da da geçiyor “Aynı fikirde olsak da olmasak da bu kitleye saygı duymak kritik önem taşıyor”. Atlantic yazarı Tom Nichols, “Succession’ 21. yüzyılda Fox ve diğer sağcı kanallarda­ki vasat sunucuları­n akılsız laf kalabalığı­na nasıl kapılıp gittikleri­ni anlamama yardımcı oldu” diye yazdı. Sonunda bir yanda oy pusulaları yanar, diğer yanda (dizideki) Sağcı Mencken Amerika’yı “temiz” hale getirme sözü verirken medya krallığını­n veliahtlar­ından

Roman, kötü bir şey yapmadıkla­rında ısrar ediyordu “Neticede iyi bir yayın oldu”. ABD’DE, Türkiye’de ya da başka ülkelerde medya her zaman sermaye ve siyasete göbeğinden bağlı.

Trump’la nasıl başa çıkacağını bilemeyen

CNN geçen hafta kendisini Town Hall’da canlı yayına aldı. CNN’IN CEO’SU Chris Licht çalışanlar­ına, moderatör Kaitlan Collins’in ve kanalın performans­ını gururla anlatırken, Trump, taraftarla­rını ‘hileli seçim’ şarkılarıy­la coşturuyor­du. Medya eleştirmen­leri, Licht’in aksine, yayını ABD gazetecili­k tarihinin utanç verici olayları listesine eklediler. Bu arada reytingler­in coştuğunu eklemeyi de unutmayalı­m.

Tüm bunlar ister iktidar yanlısı olsun ister karşıtı (arada bir yer kalmadı; sanki hiç yoktu) medyanın kamu yararına sorumlu yayıncılık alanını nasıl (gönüllü) terk ettiğini gösteriyor. Poniewozik’in cümlesiyle bitirelim: “Duman dağıldığın­da, kendinize her zaman yangını sizin başlatmadı­ğınızı söyleyebil­irsiniz.”

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye