Deprem bölgesinde Akp’nin büyük oy kaybı yaşamamasını nasıl okumalı?
MARAŞ merkezli depremlerde 11 il ağır bir yıkım yaşadı. Başta kurtarma çalışmalarının gecikmesi sonrasında yardım dağıtımlarında yaşanan olumsuzlukların hükümete bir faturasının olması bekleniyordu. Ancak AKP ve Erdoğan küçük kayıplar yaşasa da beklenen hezimet gerçekleşmedi. Seçim sonuçlarının beklendiği gibi olmaması depremzedelere dönük kabul edilemez tepkilere yol açtı. Bu tepkiler yer yer nefret söylemine dönüştü.
Durumdan memnun kalan Erdoğan “Deprem bölgesindeki şehirlerimizi yeniden ziyaret edeceğiz. Vatandaşlarımızı dinleyeceğiz eksik varsa gereken talimatları vereceğiz. Depremzede vatandaşlarımıza yalnız olmadıklarını göstermek boynumuzun borcudur” dedi.
Seçimlerin genel sonuçlarına bakıldığında Akp’nin oyu ülke genelinde yedi puan Erdoğan’ın oyu da 4 puan azaldı. AKP devlet olanaklarını sonuna kadar kullandı, çeşitli kesimlere yönelik ekonomik, sosyal vaatleri artırdı. EYT, asgari ücret, ek gösterge, sosyal konut, KYK faizlerini silme, gaz müjdesi, vergi affı gibi adımlar attı. ‘Terör’ söylemi, dini kullanma ve milliyetçiliği kışkırtma propagandasında yer yer başarılı oldu. Bütün bunlar ülke genelinde olduğu gibi deprem bölgesinde de etkili oldu. Yaklaşık 60 bin kişinin hayatını kaybettiği deprem bölgesinde seçimler buruk bir havada geçti. Ülke ortalamasının biraz altında kalsa da seçmen katılımı yüksek oldu. Deprem bölgesindeki şehirlere baktığımızda, her ne kadar oy oranı düşse de AKP, Diyarbakır, Adana ve Hatay dışındaki illerde yine birinci parti oldu. Ancak buralarda eskiye göre oy kaybetti.
ASRIN FELAKETİ VE 11 İLDE AYNI ANDA OLDU ALGISI
Depremin ardından geç başlayan kurtarma ve yardım faaliyetlerinin, devlet organizasyonun nasıl çökmüş olduğunu gözler önüne sermesine karşın seçmenin iktidarı cezalandırmayı seçmemesi, AKP iktidarının “Asrın felaketi ve 11 ilde aynı anda oldu” propagandasının etkili olduğunu gösteriyor. Muhalefetin devlet ve hükümeti ayırarak yürüttüğü propaganda başarısız oldu ve Akp’nin işini kolaylaştırdı. AKP suçların üstünü örtercesine hemen yeniden inşa gösterisi başlattı ve bunun etkili olduğu bölgede görülüyor. Tarikat, cemaat ve Diyanet görevlileri, devlet imkanlarıyla, “kader, tevekkül, şehitlik” propagandası yaptılar. Çadır kentlerde “Allah’ın taktiri, kadere razı olmak lazım”ı örgütlediler. Özellikle son haftalarda basın kuruluşlarında deprem bölgesinin farklı şehirlerinde “hızla yükselen kalıcı konutlara” dair görüntüler belli bir etki yarattı.
AKP depremi ‘asrın felaketi’ diye gösterdi ve ‘Devlet yaraları sarıyor’ illüzyonu yarattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Depremden en çok etkilenen 11 ilimizdeki evleri yıkılan, kullanılamaz hale gelen veya artçı sarsıntılar sebebiyle evlerine giremeyen 14 milyon insanımızın gıda ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için hızlı ve etkin bir organizasyon kurduk. Sağ olsun milletimiz, asrın felaketi karşısında asrın dayanışmasını gösterdi” diyordu.
‘İKTİDARA GELİR Mİ, KONUT YAPABİLİR Mİ?’
Depremzedeler bugünden yarına nasıl bir hayat süreceklerini bilemez durumdalar. Akp’nin ‘Bir yıl içinde toplam 650 bin konut yapacağız’ açıklamalarını iktidarda olduğu için yapabilir diye düşünenler az değil. “Öbürü yapamaz, bu yapar. Zaten birçok TOKİ yapmadılar mı? Bak TOKİ’LER hiç yıkılmadı” diyen AKP seçmeni oldu. Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu’nun “Depremzedelere ücretsiz konut” söylemini gerçekleşir görmüyorlar ve onu gerçekleştirecek pozisyonda görmüyorlar.
SOSYAL YARDIMLAR
Hükümet, AFAD, Kızılay geç kaldı, tepki topladı ancak sonrasında bir şekilde yardımlar sürdü. Başka yerlerden gelen yardımlar da AFAD çatısı altında dağıtıldı. Tarikatlar devlet eliyle yardımları yaptı ve bir taraftan bunun ‘Allah’ın bir hikmeti’ olduğuna dair dini propaganda gerçekleştirdi.
Dünyanın birçok yerinden özellikle
Avrupa’dan gelen yardımlar, patronların vergilerden düşerek ve reklamını yaparak verdiği yardımlar hükümet eliyle yapıldı. İlk günlere ilişkin kötü anılar bilinç gerisine atılırken şimdinin olguları egemen hale geldi. Evi yıkılan şimdilik çadırla mutlu ancak bunun yetmezliğini görmek için zaman çok kısa. Deprem bölgesinde birçok insan yoksul, depremden önce de yardımlarla yaşıyordu. Akp’nin yarattığı bir sadaka kültürü var. Parti örgütü ve tarikatlar bu yardımlar üzerinde oluşmuş bir örgütlenme ağına sahip. Bu örgütlenme sürekli ve yüz yüze sürüyor. Bunun yarattığı bir kemik seçmen var.
EMEĞİN BAĞIMLILIĞI
Emeğin sermayeye bağımlılığı azaltılmadıkça, çalışma alanında demokratik ilişkilere geçilmedikçe oy hakkının demokratikleşmesi mümkün değil.
Deprem bölgesinde işini, işyerini kaybeden on binlerce insan “Toplum yararına çalışma programı” adı altında işe alındı. İskenderun, Antakya bölgesinde adliye, kaymakamlık önünde işe başvuru için kuyruklarda bekleyenlerle karşılaştık. AKP bunları hem iş güvencesi, olmadan çalıştırıyor hem de kendisine de bağımlı kılıyor. Devlet eliyle işçi güvencesiz hale getiriliyor, yeni istihdam rejimi oluşturuluyor ve bu ilişki üzerinden AKP siyasi hegemonya oluşturuyor.
“AKP suçların üstünü örtercesine hemen yeniden inşa gösterisi başlattı ve bunun etkili olduğu bölgede görülüyor. Çadır kentlerde “Allah’ın taktiri, kadere razı olmak lazım”ı örgütlediler. Deprem bölgesinin farklı şehirlerinde “hızla yükselen kalıcı konutlara” dair görüntüler belli bir etki yarattı.”
SOSYAL ÇEVRE
Bugüne kadar AKP’YE ve MHP’YE oy veren işçi ve emekçilerin henüz çevresinin etkisinden kopamadığı görülüyor. Çevre, ona politik ilişkiler aracılığıyla elde edilmiş imkanlar sunuyor ve onun bu politik ilişkilerin bir parçası olmasını istiyor. Evi hasarlı ama bu ilişkilerden dolayı kolayca çadıra ulaşabiliyor. Veya yiyecek giyecek yardımı alıyor çevresine dağıtıyor. AKP ile ilişkiler, sosyal çevreler; insanlarda yapılacak konutlarda daha kolay yer edinileceği düşüncesi yaratıyor. İktidar değişikliği bu açıdan da bir belirsizlik olarak görülüyor. Bir tanıdık aracılığıyla hükümete bağlanan tanıdıklık ilişkisi aynı zamanda oyun kime verileceğine de hükmediyor. Örneğin TOKİ ev yapacak. Bu evler kime verilecek, tabii ki yandaşa. Burada ‘Öyleyse tanıdıklık ilişkisini korumak önemli’ düşüncesi öne çıkıyor.
İSTİKRARLI GÜNLÜK ÇALIŞMA ŞART
Akp’nin güvenlik eksenli söyleminin de seçmende daha çok yankı bulduğu söylenebilir. İktidar, SİHA’LAR, beka söylemi, ‘teröre karşı mücadele’ gibi söylemleriyle, pek çok muhafazakar milliyetçi seçmeni, yaşadığı bütün ekonomik zorluklara rağmen kendi cephesine çekebilmiş gibi gözüküyor. Millet İttifakına parlamentoda oy verip cumhurbaşkanlığında Erdoğan’a oy veren işçiler var. Burada sanıldığı gibi sorun sadece HDP ile iş birliği değil bu iş birliğini yapanın kimliği de önemli.
Sonuç olarak ikinci tur için değil ama ülkenin geleceği için tutarlı bir siyasal programla yürütülecek istikrarlı günlük bir çalışmaya ihtiyaç var. Talepler etrafında işçi ve emekçilerin birliğini sağlamak, halkın birleşik mücadelesini örgütlemek ve bu kamplaşmanın, kutuplaştırmanın sermaye düzeninin devam etmesini kolaylaştırdığını ve başka bir dünyanın mümkün olduğunu anlatmaya devam etmekten başka bir yol yok.