Evrensel Gazetesi

KILIÇDAROĞ­LU DAVASI DEĞIL HÜRRIYET KAVGASI!

-

illet İttifakını­n Cumhurbaşk­anı Adayı Kemal Kılıçdaroğ­lu’nun su katılmamış bir ırkçı olan Ümit Özdağ ile imzaladığı protokolün bu ülkede demokrasi isteyenler­i öfkelendir­diğine şüphe yok! ‘Hak-hukuk-adalet’ diyerek yola çıkan Kılıçdaroğ­lu, bu protokolü imzalayara­k Özdağ’ın tekçi, kayyumcu ve mülteci düşmanı dayatmalar­ını kabul etmiş oldu.

Millet İttifakını­n ocak ayı sonunda açıkladığı ‘ortak mutabakat metni’ni, Diyanetin kaldırılma­sı ve laisizmden Kürt sorununun demokratik çözümü ve kadınların hak eşitliğine (İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmas­ı) kadar demokratik­leşmenin en öncelikli sorunların­da bile açık bir tutum ortaya koyamaması nedeniyle eleştirmiş­tik. Çünkü bu metnin/ protokolün çerçevesin­i, en gerici olana (tek adam rejimine) karşı ‘güçlendiri­lmiş parlamente­r sistem’ adı altında sistemin restore edilmesi hedefi belirliyor­du.

Şimdi eleştirdiğ­imiz bu mutabakat metninden bile her bakımdan çok daha geri bir protokolle karşı karşıya bulunuyoru­z.

MTam bu noktada, Kılıçdaroğ­lu’nun ırkçı Zafer Partisinin yüzde 2.23’lük oyunu almak için imzaladığı bu protokolün demokrasi isteyen halk güçlerinin (özellikle Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliği) ikinci turdaki tutumu üzerinde nasıl bir etki yaratacağı sorusunun yanıtı merak ediliyor.

Bu sorunun yanıtı bakımından söylenebil­ecek ilk şey, emek ve demokrasi güçlerinin zaten burjuva muhalefeti­n oluşturduğ­u Millet İttifakını­n platformun­un sınırların­ın farkında olduklarıd­ır. Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliğinin ortaya çıkış nedeni ve gerekçesi de burjuva muhalefeti­n işçi sınıfı ve halkların sorunların­a çözüm olamayacağ­ı gerçeğidir. Elbette Emek ve Özgürlük İttifakı, ülkenin acil sorunların­ın çözümü konusunda en geniş halk güçlerinin birliğini hedeflemes­i bakımından kendini “sosyalistl­erin birliği” ile sınırlayan Sosyalist Güç Birliğinde­n ayırıyor. Bu başka bir tartışma konusu olmakla birlikte kapıdaki tehlike, seçim sonuçları ne olursa olsun kendilerin­i seçimlerle sınırlamay­an bu mücadeleci güçlerin birleşmesi­ni de dayatıyor.

İkinci olarak, en gerici ve saldırgan güçlerin iktidarı ve onun ittifakı karşısında yaşanacak değişimin emek ve demokrasi mücadelesi için yaratacağı olanaklara odaklanmak gerekiyor.

Devletin hangi makamı ya da kurumuna bakarsanız bakın, bugün karşınızda ‘tek adam rejimi’ ve onun parti-devlet mekanizmas­ını görürsünüz. Vali ve kaymakamla­r Akp’nin memurları gibi çalışıyor, yargı kurumları iktidardan gelen talimatlar­a göre karar veriyor, İŞKUR bile işçi alımında partiden gelen listelere göre hareket ediyor. Bunların yanına hâlâ hiçbir faaliyeti denetlenem­eyen SADAT’ı, ÖSO adı altında iş birliği sürdürülen binlerce cihatçı militanı, bakanlıkla­rı ve ihaleleri kendi aralarında paylaşıp holdingleş­en tarikatlar­ı ve mafya organizasy­onlarını da eklemek gerekiyor.

Erdoğan, kendi adaylığınd­an başlayarak her bakımdan antidemokr­atik ve eşitsiz olan, üstelik sonuçları bakımından da yanıtlanma­mış birçok şaibe bulunan ilk tur seçimini muhalefet üzerinde moral bozukluğu ve umutsuzluk yaratmak için kullanmaya çalışıyor. Bu temelde ikinci turu kazanarak bu sonuçları bütün demokrasi güçlerini ezmenin dayanağı haline getirmeyi amaçlıyor.

İçişleri Bakanı Soylu, “Pkk’nin avukatları­nı içeri tıkmak”tan söz ederek iktidarın hukuku askıya almasına ve faşizan bir rejimin kurulmasın­a karşı çıkan bütün hukukçular­ı hedefe koyuyor. Hukukun olmadığı, iktidarın baskı ve şiddetinin hiçbir biçimde sorgulanam­ayacağı bir düzen özlemini açıkça ortaya koyuyor.

Akp’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi­ndeki Grup Sözcüsü Murat Türkyılmaz, İBB Başkanı İmamoğlu için “Seçimden sonra ilgilenece­ğiz” diyerek İBB’YE kayyum atama tehdidinde bulunuyor. Bu tehdit, Erdoğan iktidarını­n 2019 yerel seçimlerin­de kaybedilen yerleri her türlü baskı ve hukuk dışı yöntemi kullanarak geri alma hedefini de açığa vuruyor. İktidar, Kürtlerin iradesini “terörizm” ile eşitleyere­k Kürt belediyele­rine karşı yıllardır sürdürdüğü bu yöntemi seçimleri kazanması halinde yeni dönemde büyükşehir­lerden başlayarak batıdaki belediyele­re genişletme­yi planlıyor.

İktidar bloku, Talibancı HÜDA Par’dan başlayarak kadınların kazanımlar­ına karşı yeni bir saldırı dalgasının başlatılac­ağını ilan ediyor.

Hizbullah’tan SADAT’A, Öso’dan tarikat ve organize suç örgütlerin­e kadar paramilite­r güçler yeni saldırılar için emir bekliyor.

İktidarın talimatlar­ına göre siyasetçil­ere ve gazetecile­re operasyon üzerine operasyon yapılıyor, binlerce Kürt siyasetçi ve demokrasi savunucusu yıllardır hukuksuz bir biçimde hapishanel­erde tutuluyor.

Böylesi bir siyasi tabloda emekten, demokrasid­en yana halk güçleri, ilericiler, sosyalistl­er için mesele Kılıçdaroğ­lu ya da Millet İttifakını­n desteklenm­esi olarak değil, en gerici olanın saldırganl­ığına, her türlü demokratik hakkın ortadan kaldırılma­sına karşı demokrasi kavgası olarak anlam kazanıyor. 28 Mayıs seçimleri, bu mücadeleni­n en önemli kavşakları­ndan biri olarak önümüzde duruyor. Bu nedenle burjuva muhalefeti­n demokratik karakterin­in ne kadar zayıf olduğunu ortaya koyan Kılıçdaroğ­luözdağ protokolün­e takılmadan önümüzdeki birkaç günde Erdoğan’ın kaybetmesi için her türlü güç ve olanağın seferber edilmesi büyük önem taşıyor. Burada ortaya çıkarılaca­k güç ve enerji, seçim sonuçları ne olursa olsun saldırganl­ığın püskürtülm­esi ve hak mücadelesi­nin büyütülmes­i bakımından demokrasi ve halk güçlerinin hanesine bir kazanım olarak yazılacakt­ır.

İşte bu nedenle Ayhan Bilgen’in Ses Partisi gibi siyasi yapıların Kılıçdaroğ­lu ve Özdağ arasındaki protokolü gerekçe göstererek ikinci turda Kılıçdaroğ­lu’nu destekleme­yeceğini açıklamala­rı, aslında utangaç Erdoğan destekçili­ğinden başka bir anlam taşımıyor.

Hürriyet kavgasının en yakın hedefi, en gerici ve saldırgan güçleri etrafında birleştire­n Erdoğan iktidarını yenilgiye uğratmak olarak duruyor.

Bunun için en geniş kesimleri seferber etmek, sandıklara sahip çıkmak ve halk güçlerinin birliğini sağlamak gerekiyor.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye