Gericiliğe karşı eşitlik mücadelemiz ortak zeminde devam etmeli
4 Mayıs seçim sonuçlarında Mecliste birçok yeni parti temsiliyet hakkı elde etti. Yeni kurulan Mecliste kadın vekil sayısının azlığı göz çarparken, gerici parti temsilcilerinin kadın haklarına yönelik yaptığı açıklamalar ise tepki çekmeye devam ediyor.
Özellikle Cumhur İttifakı birleşenlerinden HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi (YRP) temsilcilerinin İstanbul Sözleşmesi’nden 6284 sayılı kanuna, Lgbtİ’lerin ve kadınların yaşam tarzından çalışma hayatında yer almalarına karda yaptığı açıklamalar tartışmalara neden oldu.
Gerici parti liderlerinin yaptığı açıklamaların topluma yansıması ve tüm bu gerici söylemler karşısında neler yapılması gerektiğini Toros Üniversitesi Psikoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kamuran Elbeyoğlu ve İzmir’de çalışma yürüten kadın dernekleriyle konuştuk.
1‘SAHİPLENDİRME, EN TEHLİKELİ SÖYLEMLERDEN BİRİ’
AKP iktidarının kurduğu ittifakla yeni bir sürece girdiğini söyleyen Toros Üniversitesi Psikoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kamuran Elbeyoğlu, bu sürecin yeni başlamadığını söyleyerek, Erdoğan’ın “Taliban’dan çok da fazla farkımız yok” açıklamasını hatırlattı.
“Kadınları sahiplendireceğiz” söylemlerini değerlendiren Elbeyoğlu, “Bu hangi döneme özlemdir? İslam’ın başlangıcında böyle bir durum olduğunu biliyoruz. Kadının ‘sahiplenilmesi’ demek cariye kavramının da geri gelmesi demektir. Kadın aslında bir eş olarak sahiplenilmiyor. Bu kadın hakları açısından bugüne kadar duyduğumuz en tehlikeli söylemlerden biri” dedi.
SALDIRGAN VE KORUYUCU CİNSİYETÇİLİĞİN YANSIMALARI
Saldırgan ve koruyucu cinsiyetçiliğin topluma empoze edilmesinden dolayı yapılan açıklamaların belli kesimler üzerinde karşılılık bulduğunu dile getiren Elbeyoğlu, “Bu koruyucu cinsiyetçilik dediğimiz şey aslında kadınları, erkeklerin himayesine muhtaç, korumasına muhtaç çok narin, çok incinebilir, incitilmemesi gereken varlıklar gibi gösteriyor. Ve bu durum cinsiyetçiliğin devamını, ataerkin sistemin sürmesini de sağlayan mekanizma. Çünkü bu koruyucu cinsiyetçilik mekanizması daha tehlikeli bir şekilde çelişik duygulu, saldırgan cinsiyetçiliğe dönüşüyor. O zaman da karşımıza bazı tehlikeler çıkabilir. Örneğin, bir apartmanda tek yaşayan kadınsınız, gelen misafirleriniz olunca farklı söylemler ortaya çıkıyor. Bu durumu bizzat yaşadım fakat profesör kimliğim beni biraz daha korumuş oldu. Yani sadece “kadın” kimliğiniz toplumda sayılmıyor. O yüzden kadınlar öldürüldüğünde rahatlıkla suçlu çıkarılabiliyor. Böyle bir bilinçaltı kodlarımızı işleniyor. Ta çocukluktaki masallardan itibaren. Ayrıca giderek artan tarikat yapılanması iktidarın söylemlerinden dolayı eve hapsolmuş, sosyal hayattan koparılan kadınlar üzerinde daha etkili. Bu da yapılan açıklamaların toplum nezdinde karşılığının olmasını sağlıyor” diye konuştu.
‘MİLLET İTTİFAKI DA KADIN HAKLARI AÇISINDAN GARANTİ DEĞİL’
Sadece Cumhur İttifakı vekilleri üzerinden değil Millet İttifakı birleşeni olan partilerin de İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzerine kadınların kazanılmış haklarına yönelik yaptığı açıklamalara değinen Elbeyoğlu, “İstanbul Sözleşmesinin geri gelmesini bu ittifaklarla beklemek herhalde hayal olur. İYİ Parti başında bir kadın olmasına rağmen en az kadın milletvekili adayı gösteren parti. CHP’DE de olması gereken kadın sayısının çok çok altında kadın vekil var ve sadece göstermelik. Dolayısıyla aslında şöyle bir baktığımızda hangi taraf olursa olsun -Emek ve Özgürlük İttifakını tamamen bunun dışında bırakıyorum- kadınların hakları açısında durumun aslında hiç de parlak olmadığını görüyoruz. Mesele nitelik farkı değil nicelik farkı. AKP ve Cumhur İttifakının şu anki bileşenleriyle bunun daha kötüye gideceğini sadece öngörebiliriz. İstanbul Sözleşmesi Millet İttifakı başa gelse de geri gelecek gibi gelmiyor. Ne zaman gelir? Ancak gerçek anlamda bir özgürlükçü, yeterince emeğe, kadına, doğaya saygılı bir tavır olursa o zaman gelir” ifadelerini kullandı.