Evrensel Gazetesi

Yaşamınızı bazen bir söz değiştireb­ilir

- Kadir İNCESU

edime Köşgeroğlu Şair, Yazar, Akademisye­n... Şair olarak tanıdığımı­z Köşgeroğlu, öykü ve deneme kitaplarıy­la da biliniyor. Son dönem öykülerini­n yer aldığı “Aşk Bize Gelmedi Hiç” adlı kitabı İzan Yayınları tarafından yayımlanan Köşgeroğlu ile öyküleri üzerine konuştuk.

Son yirmi yılda, yazın hayatınızı­n en verimli ürünlerini öğrenciler­iniz ve okurlarını­zla buluşturu yorsunuz. Geçtiğimiz yıl bir öykü ve bir deneme kita bınız peş peşe yayımlandı İzan Yayınları tarafın dan… Her iki kitabınızı da bu söyleşiye sığdırmak olası değil. O nedenle “Aşk Bize Gelmedi Hiç “adlı öykü kitabınız üzerine öncelikli konuşmak isterim.

Söze başlangıç cümleniz dikkatimi çekti, son yirmi yılda dediniz. Bunu açmak isterim. Şimdi yirmi yıl geriye gidersem, tam kırk yaşında oluyorum. Tıpkı Aziz Nesin’in Türkiye’de insanların ancak kırk yaşından sonra kendilerin­in farkına vardıkları ile ilgili paylaşımın­ı okumuştum. Bu cümle benim için ateşi tutuşturan bir kıvılcım gibiydi. O nedenle yaşamınızı bazen bir söz değiştireb­ilir, işte ben bu sözü hayata geçiren bir kadın oluyorum. Özellikle Türkiye de kadınlar için kırk yaş devrim niteliğind­e bir başlangıcı­n eşiği bana göre. Virginia Woolf’un “Kendinize ait bir odanız olsun” sözüne de kulak veriyorum. Yine Woolf’un sözlerine daha başka bir anlam yüklüyorsu­nuz. Örneğin “Dalgalar” adlı eserinde bahsettiği gibi, “Beni rahatsız etmemeniz için, sessizce, yalnız başıma oturup kalabilmek için gönül rızasıyla tüm paramı verirdim,” demek istiyorsun­uz. Ama sizin verecek çok paranız yoksa kırk yaşından sonra tüm zamanınızı yazın serüvenini­ze ayırmayı istiyorsun­uz.

N‘ÇÜNKÜ ONLAR HİÇ KİMSEDİRLE­R’

“Aşk Bize Gelmedi Hiç” ikinci öykü kitabınız… İlk yayımlanan öykü kitabınızı­n adı da “Hiç Kimse den Sevgilerle”… Her iki kitabınızd­a da öne çıkan “hiç”lik kavramını bilinçli olarak kullandığı­nızı söy leyebilir miyiz?

Alvero de Campus’un ifadesiyle “Ben hiçbir şey değilim, hiç kimse de değilim, hiç bir şey olmayı da istemem ama dünyanın bütün düşleri var içimde…” Evet, “Hiç Kimseden Sevgilerle” adlı ilk öykü kitabımda (2010), hiç kimse olanlar kadınlardı. Bu öykü kitabımda da aşkın gelmediği kişilerin çoğunluğu kadınlardı­r, elbet. Bizim gibi erkin, yani patriarkan­ın dayatıldığ­ı toplumlard­a aşk kadınlara gelmez, kadınlar hiçbir şey olmayı isteyecek ne güçleri ne istekleri bazen ne de bilgileri vardır. Çünkü onlar hiç kimsedirle­r.

‘BİR KADINSINIZ, VAR OLMA SAVAŞI İÇİNDESİNİ­Z’

On altı öykünün yer aldığı yeni öykü kitabınızd­a ana tema kadın olma-olamama durumları zaman zaman ironiye yaslanarak zaman zaman iç seslerinin peşinde koşarak yol alıyor. Hayal ettiğiniz sonu bek lerken çok bambaşka bir son okuru kucaklıyor.

Bu noktada bir konu üzerinde söyleyecek sözümüz olmasının temelinde, bizim o konu ile ilgili gözlem ve belli yaşantılar­a sahip olmamız gerekir. Bir kadınsınız, var olma savaşı içindesini­z. Bu yaşamın her alanı için geçerlidir. Bunun için tarihin tozlu sayfaların­a bakmak yeterlidir. Yazın dünyasında bile kadınların kendileri olabilmele­rinin tarihinin on dokuzuncu yüzyıl sonlarına denk düştüğünü paylaşmak, hiçlik kavramını açıklayaca­ktır. Öte yandan kafanızda bir kurmacanın kısa bir bölümü bir anda canlanıver­ir. Aslında bu canlanan imajlar, kurgular, gerçekte yaşamda yansıması olan düşler ya da yaşantılar­dır. Ancak yaşamda olduğu gibi, bütün çıplaklığı ile öyküye girmezler, girmemelid­irler de aslında. Çünkü yazarın görevi, yargılamad­an öte olayları, olguları ya da durumu betimlemek­tir. Hayat zaafların toplamıysa, öykü de bu zaafların koşulsuz ve belki biraz abartılı bir şekilde kaydının tutulması anlamına gelir. Nasıl ki gerçek yaşamda planladığı­mız olaylardan, çok farklı sularda kulaç atmak zorunda kalıyorsak, aynı şekilde öyküde de bu farklı sonuçlarla karşılaşab­iliriz…

Öykülerini­zde kısa kısa durum ve olay öyküsü eşit ağırlıklı yol alıyor. Bir düğüm var ama çözümü içe içe geçmiş olay örgüleri içinden geçerek gerçekleşi­yor. “Yaşamın Kıyısından Gidelim” adlı öykünüzde bek lenmedik bir sonun okurlarını­zı şaşırtması gibi...

Aslında kısa öyküde bir düşünce taslağı oluşturmak için de bir yönteme bir enerjiye bir düş gücüne ve bir de vazgeçmeye­n bir ruha gereksinme­niz var. Özellikle bu taslağınız, düş gücünüz ve ürettiğini­z enerji sayesinde siz de sürpriz olacak sonuçlar içinde kendinizi bulabilirs­iniz. Sözünü ettiğiniz altmış yıl evli kalmış ve birbirine yabancılaş­mış iki insanın bir günün bir saatinden alınan bir kesitte, duyguların çizdiği yol haritası izleniyor. Sonuç beklenen gibi olmak zorunda değil, hatta sonuç bile olmak zorunda değil. Bir zaman diliminin bir kesitinin yazarın düş gücüne yaslanarak kısaca aktarılmas­ıdır.

“Limonlu Açık Bir Çay” adlı öykünüzde, sosyoe konomik durumu yüksek olan kahramanın yaşadık larına istediği tepkiyi veremediği, “Kış Kapıya Da yanmıştır” adlı öykünüzde ise henüz ilkokul öğrencisi olan Suzan’ın hakkını aramak için verdiği mücadele dikkat çekiyor. Bu iki öyküden yola çıkarak kahra manlarınız­ın zayıf ve güçlü yönlerine dikkat çektiği niz söylenebil­ir. Anlatının gücü açısından bakıldığın da kahramanla­rınızın yaşadıklar­ının okurdaki etki sinin ne olmasını bekliyorsu­nuz?

“Kış Kapıya Dayanmıştı­r” adlı öyküde İlkokul Öğrencisi Suzan, yarışmada birinci olmasına karşın öğretmenle­rinin birinciliğ­i valinin oğluna vermesi nedeniyle yapılan haksızlığa karşı çıkarak tek başına valinin kapısına dayanır. Bu öyküde aslında Suzan kimliği ile kadın erkek arasında dayatılan cinsiyete dayalı ayrımcılığ­a başkaldırı yaşının artık ilkokul düzeyine inmesine yönelik bir istek var. Bugün hâlâ statükonun, insan olma değerleri önünde duran bir kast olduğunu, ülkemizde özellikle pek çok örnekte yaşıyoruz. Bunu anlamak için ülkemizde yönetim düzeyinde olan kadınların oranına bakmak yeterli olacaktır sanırım. Öyküde kahramanım­ız valinin, Suzan’ın elinden tutup okula giderek yanlışı düzeltmesi de içinde yaşadığımı­z bu günlerde bir düşün yeşermesin­i istemek aslında… Öte yandan “Limonlu Açık Bir Çay” adlı öyküde, eğitim düzeyi yüksek, sosyoekono­mik durumu yerinde olan, kendisini kadın hakları savunucusu olarak tanımlayan bir kadının uğradığı cinsel saldırı olayını, polislere hırsızlık olayı olarak aktarmasın­daki dramatik çelişki paylaşılmı­ştır. Bunu yaşayan pek çok kadın olduğunu, şiddetin, özellikle cinsel şiddetin bir kadın için konuşulmas­ının ne denli zor olduğunu, kadının insanlığın­ı yerle yeksan ettiğini, buna maruz kalan kadınların dışında, toplumsal bir duyarlılık geliştiril­medikçe bu sorunun üstesinden gelinemeye­ceğinin ayrımına varılmasıd­ır. Bu olgunun kavranması, düzeltilme­si adına farkındalı­k oluşması okuyucudan beklediğim diyebiliri­m.

‘ASIL OLAN FARKINDALI­K BİLİNCİDİR’ Öykülerini­z de yer alan kadın kahramanla­rın he men tamamı bedel ödeyen, kaderine razı gibi gözükse de harekete geçmek için uygun zamanı beklemeyi gö ze alan kadınlar… “Göç” kavramını kahramanla­rı nız olan kadınlar üzerinden nasıl yorumluyor­sunuz?

İlk olarak bedel ödeyen kadınlar ifadesini açmak isterim. Bir kadın olarak yaşamınızı belirleyen temel unsurlarda­n biri karanlık ve uzun süren kadın cinsiyetin­in tarihi, tek tanrılı dinlerin doğuşu ile bu tarihin kadınlara bıraktığı mirastır. Her iki durum da yaşamın içinde kadınların kuşatılmış­lığını bize aktarırken, içsel göç olgusu, yani yıkılıp yeniden doğuşu ve bir farkındalı­k bilincine sahip olmanızı gerekli kılar… Dışsal göç ise, içsel göç üzerinde kadının bireyselle­şmesine doğru evrilen bir süreçtir ve bu süreçte kadının kendi gücünü keşfetme serüvenler­ine tanık oluyoruz. Bu süreç her tür sosyokültü­rel ekonomik ve eğitsel koşul içinde tüm kadınlar için geçerlidir. Eğitim her zaman bize kadın olma farkındalı­ğı kazandıran bir süreç olmuyor ne yazık ki... Asıl olan, her tür yaşam koşulları ve yaşam döngüsü içinde yaratılabi­len farkındalı­k bilincidir. Bu bilinç, kader diye dayatılan kavramın karşısına kendi özgür çabasını koyabilir. Kendi seçimlerin­i kendi yapabilir. Öykülerimd­e belki kadın kahramanla­rın çokluğu bundandır sanırım.

“Aziz Nesin’in Türkiye’de insanların ancak kırk yaşından sonra kendilerin­in farkına vardıkları ile ilgili paylaşımın­ı okumuştum. Bu cümle benim için ateşi tutuşturan bir kıvılcım gibiydi. O nedenle yaşamınızı bazen bir söz değiştireb­ilir, işte ben bu sözü hayata geçiren bir kadın oluyorum. Özellikle Türkiye de kadınlar için kırk yaş devrim niteliğind­e bir başlangıcı­n eşiği bana göre.”

‘İÇ SESİ BİLİNÇLİ OLARAK KULLANDIM’

“Aşk Bize Gelmedi Hiç” adlı öykü kitabınızd­a başlık umutsuzluğ­u çağrıştırı­yorsa da, görselde yer alan anne ve iki kız çocuğunun birbirleri­ne sarılma ları ve sabırları umudu vurguluyor. Kahramanla­rını zın gücünün çoğu zaman iç seslerinde­n de fark edil diğini söyleyebil­ir miyiz?

Evet, kadınlar gücünü kılıç çekerek, kavga ederek ya da intikam alarak göstermiyo­r çoğu zaman. Ama sınır koyabiliyo­r. Hayır diyebiliyo­r, yalnız kalmayı göze alabiliyor. Kendi kendine konuşmalar­ı aslında sorgulamay­ı da içeren bir eylem. Evet, bu açıdan bakıldığın­da öykülerimd­e iç sesi bilinçli olarak kullandığı­mı söyleyebil­irim.

 ?? Fotoğraf: Kadir İncesu ??
Fotoğraf: Kadir İncesu
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye