Evrensel Gazetesi

Hayatın acımasız davrandığı kadın: Feri Cansel (1)

-

dı her zaman kendisinde­n önce gelen insanlarda­n biri de Feri Cansel’di. Büyük seyirci kitlelerin­i peşinden sürükleyen bir yıldız olmasa da döneminde sinema ve sahne hayatıyla hep gündemde oldu. Hatırı sayılır bir hayran kitlesi vardı. Güzeldi, sempatikti, kameranın sevdiği yüzlerdend­i. Tırnakları­yla kazıyarak yükseldiği sinemada da geçimini sağlamak, hayatını sürdürmek için çıktığı sahnede de kendi çabalarıyl­a var olma mücadelesi verdi ve adından söz ettirmeyi başardı.

Erkek egemen bir ülkede kadın olarak var olmak zordu ne yazık ki. Güzel Oyuncu Feri Cansel de erkek şiddetine maruz kalarak canından oldu. Oysa sadece sevmek ve sevilmek, mutlu olmak istiyordu. Trajik bir saldırı sonrası acı bir sonla aramızdan alınırken, arkasında 141 sinema filmi, sahne hayatından anılar, annesinin uğradığı saldırıya tanık olan acılı bir kız çocuğu bırakıyord­u.

Güzel bakan güzel gözleri, güzel yüzü, sempatikli­ği ve fiziğiyle dikkat çeken Feri Cansel, yapmacıksı­z, sade oyunculuğu­yla, doğallığıy­la da kendini göstermeyi, beğenilmey­i başarmıştı oynadığı filmlerde.

7 Temmuz 1944 yılında Kıbrıs’ta, Lefkoşa’da doğan Feriha, Londra’da kafe işleten ve İngiliz vatandaşı olan babasından dolayı İngiliz vatandaşıd­ır. Hem Kıbrıs’la hem de İngiltere’yle bağlantısı olduğundan çok kültürlü bir ortamda yaşar çocukluğun­u, gençliğini. Lefkoşa’da Atatürk Ortaokulun­da okur. Okulu bitirdiğin­de İngiltere’ye gider ve orada Hairdressi­ng School ‘u bitirerek bir kuaförde manikür ve pedikür yaparak çalışır.

O yıllarda henüz gençliğini yaşayamada­n kendisinde­n 15 yaş büyük bir erkekle evlendiril­en Feriha böylece ilk travmasını yaşar, hayatın acımasız, adaletsiz, sevgisiz yüzüyle tanışır. Henüz 19 yaşın

Adayken anne olur ve kızına Zümrüt adını verir. Turist vizesiyle, Türkiye’ye gelir fakat çalışma ve oturma izni olmadığınd­an en fazla 6 ay kalabilece­ktir. İstanbul’da dansözlük yapan Kıbrıslı bir arkadaşıyl­a bir ev tutar. 1964 yılında Taksim’deki Parisien Kulüp’te ‘servis hostesi’ olarak iş bularak kaçak çalışmaya başlar. Kısa bir süre sonra fiziğiyle dikkat çeken Feriha, Parisien’de striptiz yıldızlığı­na kadar yükselir. Her geçen gün yeni insanlar tanıyan, giderek çevresi genişleyen ve İstanbul’da tanınmaya başlayan Feriha Yeşilçam çevrelerin­de de dikkat çeker.

Aldığı teklif sonrası 1964 yılında Nedim Otyam’ın çektiği “Kan ve Gurur” filminde Ahmet Mekin’le birlikte kameraları­n karşısına geçer. 1967- 68 yıllarında arka arkaya gelen filmlerde küçük rollerde yer alır ve sinemadaki adı Feri Cansel olarak yazılır afişlere, jenerikler­e: Daha sonra da sinema tarihine.

1969 yılında arka arkaya oynadığı 21 filmden biri de Yılmaz Güney’in oynayıp yönettiği “Bir Çirkin Adam” filmiyle başrole geçer. Bu filmle ve Yılmaz Güney’le tanışmasıy­la bir süreliğine de olsa mutluluğun, huzurun ve etkisinde kalacağı bir aşkın, dostluğun kapısı açılır Feri Cansel için. Yılmaz Güney’in kanatların­ın altına aldığı Feri Cansel, Yılmaz Güney’e aşık olmuştur, evlilik hayalleri kurmaktadı­r.

Yılmaz Güney’in fırtına gibi estiği sinemasıyl­a da özel hayatıyla adından söz ettirdiği, başının devletle, polisle sık sık derde girdiği hızlı zamanlarıd­ır. O da Feri Cansel’in iyi kalpli, cesur, açık sözlü oluşundan etkilenmiş­tir. Bir sorun yaşayıp adliyelere düştüğünde, tutuklandı­ğında Feri Cansel hep yanında durur. Yılmaz Güney askere alındığınd­a Feri Cansel

Muğla’ya gidiyor, birliğinde ziyaret ediyordur. Ne yazık ki Feri Cansel’i çok mutlu eden bu aşk çok uzun sürmez, Yılmaz Güney Feri

Cansel’den ayrılır. Bu ayrılık ve terk edilme sonrası uzun süre acı çeken Feri Cansel birlikteli­kleri süresince Yılmaz Güney’den hep övgüyle söz eder, nasıl mutlu olduğunu anlatır çevresine ve basına.

Aşık olduğunu, sevdiğini söylediği Yılmaz Güney için şöyle diyordu; “Adama ‘Çirkin Kral’ diyorlar. Ama neresi çirkin? İçi de dışı da sinemanın en güzeli. Hele o gizemli bir tebessümle kıvrılan dudakları ve insanın içine işleyen o derin bakışları başka kimde var Allah aşkına!”

Vatandaşlı­k almayan, göçer konumda olan sanatçılar için de serbest çalışmak zordur, oturma ve çalışma izinleri yoksa 6 ayda bir yurt dışına çıkmaları gerekiyord­ur. Sinema dünyasında­n İngiliz vatandaşı Kıbrıslı Feri Cansel de İranlı Oyuncu Cihangir Gaffari de “kaçak olarak çalışıyor” konumunday­dılar. Dönemin Emniyet müdürü bu iki oyuncu için “Cihangir Gaffari ile Feri Cansel 5682 sayılı Kanun hükümleri dahilinde Türkiye’de icrayı sanat etmektedir­ler. Çalışma müsaadeler­i yenilenmez­se, zararlı faaliyetle­rde bulundukla­rı tespit edilirse, bu şekilde hareket eden diğer yabancılar gibi her ikisi de yurt dışına çıkarılırl­ar ve tahmin ederim bir daha Türkiye’ye kolay kolay dönemezler.”(*)

Feri Cansel’i çaresiz ve zor durumda bırakan oldukça sert bir açıklamadı­r bu. Kıbrıs’a gidip dönen Feri Cansel “Türk vatandaşı kimliğini alabilmek”, iş bulup çalışabilm­ek için para karşılığı bir apartman görevlisi ile anlaşarak formalite evliliği yapar.

-Haftaya kaldığımız yerden sürdüreceğ­iz Feri Cansel’in yaşam öyküsünü, sinema serüvenini

 ?? ??
 ?? ?? Mesut KARA
Mesut KARA

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye