Tek yol barışta ısrar
Asker ölümlerinin ardından milliyetçi, militarist dildeki ton daha da sertleştirildi. Peki bu ortamda barış siyasetine nasıl alan açılacak? Öztürk Türkdoğan ve Vahap Coşkun değerlendirdi.
Türkiye’nin, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetiminde 2019’da PKK’YE karşı başlattığı “Pençe-kilit” operasyonlarında yaşanan çatışmalarda artan çoklu asker kayıpları, milliyetçi, militarist, muhafazakar söylemin alanını genişletip kuvvetlendirdi.
Türkiye’de başladığı 2013’ten bitirildiği 2015’e dek, “Hiçbir annenin gözyaşı dökmediği” dönem olarak kayıtlara geçen “çözüm süreci”nde Kürt sorununun barışçıl çözümünü halka anlatmak saikiyle aydın, siyasetçi, akademisyen, gazeteci ve kurum temsilcilerinden oluşturulan 63 kişilik Akil İnsanlar Heyetinde yer alan Öztürk Türkdoğan ve Vahap Coşkun’a, toplumsal barış zemininin bu atmosferde nasıl güçlendirilebileceğini sorduk.
SÜREKLİ SAVAŞ DİYE BİR ŞEY OLMAZ
2013’te İHD genel başkanı olarak Akil İnsanlar Heyetine dahil edilen Öztürk Türkdoğan, insan hakları mücadelesini bugün DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı olarak sürdürüyor. Türkdoğan, her çoklu asker kaybının, güvenlik/çatışma siyasetinde araçsallaştırılması konusunda şöyle diyor: “Öncelikle hepimizin büyük üzüntü duyduğu bu ölümlerin bitmesi gerekiyor. Toplumun yüksek sesle artık ‘Hiç kimse ölmesin, anneler ağlamasın’ demesi gerekiyor. Cumhur İttifakı iktidarı özellikle 2015’ten beri sürekli olarak çatışma ve savaş siyaseti yaparak iktidarını uzatmaya çalışıyor. Sürekli savaş diye bir şey olamaz. Hiçbir toplum kesintisiz 8 yıl süren bir çatışma halini kaldıramaz. Bunun ağır sonuçlarıyla karşı karşıyayız.”
‘ÖYLEYSE ABD VE İSRAİL’LE İLİŞKİLERİNİZİ KESİN’
Öztürk Türkdoğan, iktidarın ABD ve İsrail’i suçlamasını ise büyük bir yanıltmaca olarak değerlendiriyor: “Bu söylemi kabul etmek mümkün değil. Çünkü Türkiye bir NATO üyesi. Şu anda Irak’ın hava sahası tamamen Amerika’nın kontrolünde, aynı şekilde Suriye’de Fırat’ın doğusu Amerika’nın, batısı Rusya’nın kontrolünde. Dolayısıyla bu ülkelerin onayı olmadan siz zaten oraya hava harekatı düzenleyemiyorsunuz. Madem saldırıların arkasında bu ülkeler var o zaman bu ülkelere karşı tutumunuzu ortaya koyun. Madem onlar var, NATO’DAN çıkın, Gazze’de soykırım yapan İsrail ile ticari ilişkilerinizi bitirin!”
Asker kayıpları karşısında Chp’nin iktidarın arkasında hizalanmayı reddeden tavrının çok kıymetli olduğunu dile getiren Öztürk, “Daha önce CHP’YE yaptığımız en büyük eleştiri, iktidara yedeklenme eleştirisiydi. CHP yönetimi bu tutumunu sürdürürse daha büyük taban bulacaktır çünkü 2024’te insanların geçinmek, daha iyi yaşamak gibi sorunları, talepleri var. Bunu konuşmak istiyor. Ama iktidar sürekli karşımıza çatışmayı getiriyor, buna karşı daha güçlü ses çıkarmamız gerekiyor” diyor.
BARIŞ SİYASETİNDEN GERİ ADIM ATMAYACAĞIZ
Öztürk, “Barış siyaseti bu atmosferde nasıl kuvvetlendirilebilir” sorusuna ise şu yanıtı veriyor:
“İktidar, savaş propagandasını yasaklaması gerekirken onu serbest bırakıyor ama barış savunucularını sürekli yargı yoluyla korkutarak sindirerek siyasetini sürdürüyor. 2013 dönemini hatırlattınız. O dönem Türkiye toplumu barış siyasetini benimsemişti ve çözüm sürecine destek yüzde 79’a çıkmıştı. Biz barış siyasetini ısrarla ve inatla yapmaya devam edeceğiz, tek yol budur.”
‘ÇÖZÜM OLMADIĞINI 40 YILDIR GÖRDÜK’
Kürt sorunu çalışmalarından da tanıdığımız Akademisyen Vahap Coşkun, çatışmalarda hayatını kaybeden asker haberlerinin milliyetçi, şoven, militarist dille karşılandığı ortamı ’90’lara benzetiyor: “‘Tek yol bu’ denilerek askeri çözümde ısrar eden bir yaklaşım var. Ancak bunun bir çözüm üretmediğini son 40 yıl içinde defalarca tecrübe ettik. Çünkü Kürt meselesi salt bir şiddet, terör meselesi değil. Bunun toplumsal bir tabanı var ve toplumsal tabanı olan sorunlar kaçınılmaz olarak siyasi çözümü gerektirir.”
‘ZİHNİYET DEĞİŞİMİNİ GEREKTİRİYOR’
Peki kuvvetlendirilen milliyetçi, militarist, muhafazakar atmosferin güç kaybetmesi, siyasi çözüm seçeneği alanının açılması için ne yapmalı? Coşkun ilk sıraya zihniyet değişimini koyuyor: “Bu konu sürekli hararetle, hamasetle, sert sözlerle, büyük harflerle konuşulduğunda ortaya herhangi bir çözüm çıkmaz, ortaya bir siyaset de çıkmaz. Demokratik çözüm perspektifi siyasi, hukuki, iktisadi anlamda ciddi bir zihniyet değişimini gerektiriyor.”
‘BUGÜNE KADAR CHP’YE FAYDASI OLMADI’
Coşkun, iktidarın Kürt sorununun bir güvenlik sorunu yaratmadığı koşullarda Kürt sorunu yokmuş, Kürtlerin talepleri tamamıyla karşılanmış gibi davrandığını, o nedenle meseleyi elden geldiğince yönetmeyi, bunun üzerinden kendi politikalarını tahkim etmeyi sürdürdüğünü vurguluyor. Coşkun’a göre iktidar bunu bir şekilde de başarıyor. “O nedenle bu atmosferin bir şekilde dağıtılması gerekiyor” diyen Coşkun, bu konuda siyasete ciddi bir sorumluluk düştüğünü belirtiyor.
Bu noktada CHP Lideri Özgür Özel’in “Sorumluların arkasına dizilmeme” olarak özetlenebilecek tutumunu da değerlendiren Coşkun, “Türkiye’de muhalefetin en büyük problemlerinden bir tanesi, oyunu iktidarın belirlediği sınırlar içinde oynamasıydı. Kürt meselesi de bunlardan biriydi. Fakat bunun muhalefete herhangi bir siyasi katkısı olmadı. Siyaseten riskli bir karar ama eskisi gibi davranarak da Chp’nin herhangi bir şekilde bu sorunda bir ön açma, demokratik çözümün imkanını aramada bir şansı yok” diyor.