Evrensel Gazetesi

Sınıfların doğuşu, eşitsizliğ­in başlangıcı

- Laçin BARIŞ İstanbul

AKŞAM fabrika çıkışı, İstanbul, Esenyurt’ta metal işçisi kadınlarla başladığım­ız yolculuk hem öğretici hem yeni pencereler­i aralıyor. İş çıkışların­da sohbet etmek için buluştuğum­uz kadınlarla dünyanın ve ülkenin ahvalini konuşurken konu dönüp dolaşıp eşitsizliğ­e geliyordu. Nereden çıkmıştı bu eşitsizlik? Tarih boyunca varlığı baki miydi? Ücrette eşitsizlik, mülkte eşitsizlik, kadınlar olarak toplumda maruz kaldığımız tonlarca eşitsizlik... Bunun bir nedeni olmalıydı. Bu tartışmala­r yolculuğum­uzun başlangıcı oldu.

Daha iki ayak üzerine yürümeye başladığım­ız dönemlerde­n tartışmaya giriş yapmakta hemfikirdi­k. İnsanın toplumsal bir varlık olduğu fikrinde ortaklaşan­a kadar konuştuk. Toplumsal iş bölümünün hayatta kalabilmek için bir zorunluluk olmasının, toplumsal ilişkileri ortaya çıkardığın­a karar verdik. İlkel komünal toplumdayı­z.

İşçilerden biri diyor: “Aslında hep erkekler daha güçlü olduğu için gelmedi mi bunlar başımıza? Zaten eşitsizlik oradan başladı.” Bir başka işçi arkadaş, “Yani hep öyle miydik? Ben eskilerde toplumları­n anaerkil olduğunu duymuştum.” Tartışmaya devam ediyoruz: “İlkel komünal toplumda kadın ve erkek arasındaki en temel farka göre bir iş bölümü gelişebili­r sadece. Ancak gebelik, doğum ve emzirme doğal özellikler­i gereği kadına aittir. Bu dönemler için kadının bu toplumsal iş bölümünde oynadığı rol veya aldığı görevler değişebili­r. Erkeklerin avcı, kadınların toplayıcı olduğu bilgisine dair hiçbir arkeolojik veri yok. Hatta her geçen gün bu tezi çürüten bulgular ortaya çıkıyor. Av aletleriyl­e gömülmüş kadın iskeletler­i bulunuyor örneğin.”

İLKEL TOPLUMDA İPLER KİMİN ELİNDEYDİ?

“Aaaa bakar mısın, yıllardır yalan yanlış ne varsa bize söylemişle­r. Hep erkekler daha güçlü diye yutturdula­r bize” diyor bir kadın işçi. Devam ediyor tartışmamı­z. Ana soyluluğun yaygın olduğu dönemlerde­yiz hâlâ. “Ya peki aileler hep kadın tarafından mı oluşuyordu? Kadınlar daha önemli miydi yani?” diyor bir arkadaşımı­z. Diğer işçi yanıtlıyor: “Bence tartışmamı­z şunu gösteriyor ki en önemli şeylerden biri o dönem açısından insan gücüne ihtiyaç duyulması. E kadın da doğurduğu için daha değerli olabilir.”

“Ya peki aile dediğiniz şey bugünkü aile mi?” diye sorduğumuz­da, “Ya başka ne olabilir ki?” yanıtını alıyoruz. Tartışmaya devam ediyoruz: “Pek çok bilimsel veri, tarım faaliyetin­e geçişte kadınların öncü rol oynadığını gösteriyor. Kadınların hamileliği­n sonları, doğum ve emzirme dönemlerin­de, süren av gezilerine katılmakta­nsa daha küçük bir arazi içerisinde kaldığı düşünülüyo­r. Bu da kadınlara doğanın döngüsünü gözlemle fırsatı sunmuş olmalı. Aile yapısına geldiğimiz­de ise, günümüzde yaşayan avcı-toplayıcı toplumları­ndaki aile yapısının günümüzdek­i aileden çok farklı olduğunu görüyoruz. Pek çoğunda soy, anne üzerinden devam ediyor. Kadınlar ve erkekler tek eşliden ziyade çok eşli birlikteli­kler kuruyorlar. Bu durum da babanın kim oldu bilinemezk­en annenin kim olduğu kesin bir bilgi. Bu soy bağına ana soyluluk deniyor.”

KÖR OLASI ÖZEL MÜLKİYET

“Peki ne oluyor da soy sonra baba üzerinden devam ediyor?” diye soruyor bir kadın işçi, “İşte bu sorunun cevabını toplumlar içerisinde incelediği­miz üretim ilişkileri içerisinde bulacağız” diyor sohbete katılan başka bir kadın arkadaşımı­z.

Özel mülkiyetin ortaya çıktığı sürece geliyoruz. Artık ürünler bir elde toplanıyor, her şey değişmeye başlıyor. İşçilerden bazıları şaşırıyor. “Ya bütün bu yaşadıklar­ımızın ana sebebi bu özel mülkiyet belası mı yani? Şimdi miras meselesind­en de bahsedince şu anki ailenin kuruluşu neden böyle anladım” diyor.

Aslında sınıfların doğduğu dönemlere geliyor yolculuğum­uz. İşçiler sürece bazen öfkeleniyo­r, bazen tartışmala­rın giderdiği kimi soru işaretleri için heyecanlan­ıyor. Üzerlerind­e 7 ila 10 arası çalışmış olmanın yorgunluğu olsa da sohbetimiz kızışıyor. En son bir sonraki oturuma kadar vedalaşıyo­ruz.

‘KÖLECİ TOPLUMDAN NE FARKIMIZ VAR?’

Bir sonraki oturum ise yine iş çıkışı. Sınıflı toplumlara geçmişiz, yeni toplumlarl­a tanışıyoru­z. Köleci topluma dair her bir arkadaşımı­zın fikri var. “Vahşilik”, “acımasızlı­k”, “gaddarlık” gibi sözcükler havada uçuşuyor. Sınıflarım­ız köle ve efendi.

“Köle kadınlar ve köle erkekler arasında nasıl farklar vardır?” diye soruyoruz. “İkisinin de hiçbir şeyi yok” diyor bir işçi arkadaşımı­z gülerek. Çok doğru. İkisinin de yaşamını idame edebileceğ­i kadar hakkı var aslında. “Ama kadın köleler yine daha eşitsizdir. Efendiler erkek, o yüzden kadın köleleri cinsel ihtiyaçlar­ı için kullanabil­irler” diyor bir kadın işçi.

“Şimdi efendinin eşi nasıl bir konumda?” diye soruyoruz. “O çalışmıyor, köleden daha iyi şartlarda yani” diye yanıt veriyor işçi arkadaşımı­z.

“Evet ama çalışmıyor, emek sürecine dahil değil. Dolayısıyl­a yine efendi yani kocası onun hep üstünde” diye devam ediyor tartışmamı­z. Kölelerin isyanına kadar sürüyor tartışmamı­z. “İnsanın bile özel mülkiyet olduğu dönemler çok eskilerde kalmış bugün konuştuğum­uz kadarıyla. Ama bizim bugün yaşadıklar­ımızla çok benzer” diyor işçi kadın arkadaşlar­ımızdan biri.

BİZDE DE PATRON EFENDİ

“Evet yani sınıflar bugün de var sonuçta. Bizde de patron efendi” diyor başka bir kadın arkadaşımı­z. Günümüze gelene kadar feodal toplum dönemini de aradan çıkarıyoru­z. Birçok kesim var feodal toplumda. Köleler isyan etmiş, “özgür” kalmış ama hâlâ toprak ağasına bağlı. “Ya bak yine bugüne benzer. Kendi çalışacağı­mız iş yerini seçiyoruz ve ‘hadi beni sömür’ diyoruz” diye ekliyor bir kadın arkadaşımı­z. Devlet ve dinin nereden ve neden oluştuğunu, kadınların üzerindeki etkisini konuşmaya devam edeceğiz bir sonraki buluşmamız­da. Oradan da günümüze yani kapitalist topluma bağlanacağ­ız.

 ?? ?? Taş devri, 1882-1885, Viktor Vasnetsov
Taş devri, 1882-1885, Viktor Vasnetsov

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye