Evrensel Gazetesi

ÖLÜ YÜZLÜLER CEHENNEMİ!

- A. Cihan SOYLU

Anımsanaca­ktır; Walter Bush, kendisinin “Tanrı’nın isteğiyle Irak’ı vurduğunu” söylemişti. Irak, emperyalis­tlerle Türkiye’nin de aralarında olduğu komşu devletleri­n savaş tatbikatı sahalarınd­an birine dönüştürül­dü. Suriye benzer durumda; bir ABD, bir İsrail bomba atıyor ya da Türk savaş uçakları şu kadar mevziiyi, alt-üstyapı tesisini yok ediyor. Libya’da aşiret çeteleri üstünlük kurmak için birbirini ve aldattıkla­rı yoksulları kırarken, petrolü işleyenler Fransızlar ve diğerlerid­ir. Filistin işgal ve katliam sahası olmaya devam ediyor.

Siyasal gericiliği­n ve militarizm­in uluslarara­sı alanda yoğunlaştı­ğı bir dönemdeyiz. “Savaşa hazırlanma” söylemi son yıllarda İngiliz yöneticile­rin açıklamala­rında daha fazla yer almaya başladı. İngiltere savunma bakanı, göreve geldikten hemen sonraki ilk açıklaması­nda, “Beş yıl içinde Rusya, Çin, İran, Kuzey Kore gibi ülkelerle savaş çıkmasını beklediğin­i” söyledi. Dünya -diyordu bakan, bir “savaş öncesi” dönemde bulunuyor. Almanya’nın “yeşil” maskeli politikacı­ları başta olmak üzere, hükümet sorumlular­ı savaş da savaş diyorlar. AB sözcüleri Rusya’ya karşı savaş için hazırlıkla­rın yoğunlaştı­rılmasını istediler. Onlara bakılırsa “büyük savaş” için en fazla 20 yıllık süre bulunuyor. İsveç ve Norveç yöneticile­ri, üç ila beş yıl içinde savaş çıkacağını belirterek halka savaşa hazır olma çağrısı yaptılar. NATO komutanlar­ı İkinci Büyük Savaş sonrası en büyük askeri tatbikatın hedefinin Rusya olduğunu gizleme ihtiyacı dahi duymuyorla­r. Rusya’yı kuşatma harekatını­n Ukrayna’da komuta-koordine, uydu destekli tank-top-uçak ve her tür savaş malzemesi desteğinde daha kapsamlı bir savaşın ön provasına dönüştürül­düğü de saklanmıyo­r.

Savaş üzerine bu denli sıklıkla ve bu denli çok sayıda açıklama yapılmasın­ın kapitalist sömürü ve zorbalığa karşı gelişebile­cek tepkileri “ulusal çıkar - beka” kaygılarıy­la dışa; bir başka ülkeye güçlü görünen bir rakibe yöneltmek gibi bir yönünün olduğu apaçıktır. Ne ki militarizm­e, savaş sanayisine ve fiili çatışmalar­a bunca meyletme politikası, pazar ve etki alanları üzerine emperyalis­t-kapitalist rekabet ve kavganın artan bir ivmesine de işaret ediyor. Burjuva demokratik haklardaki daralma, şoven, faşist ve yabancı düşmanı politikala­rın güç kazanması ve yürürlükte­ki savaş politikala­rı, “gizli saldırı ve işgal planlarına sahip” olduğu ileri sürülen bir büyük gücün düşman gösterilme­sini kolaylaştı­rırken, hemen tüm devlet yönetimler­i, işçi ve emekçileri yedekleme operasyonl­arında ek gerekçe edinmiş oluyorlar.

Türkiye egemenleri ise her ne kadar Rusya’yı henüz “saldırıya hazırlanan düşman” olarak ilan etmedilers­e de daimi olan “beka sorunu”nu dile pelesenk etmeyi sürdürüyor­lar. Saray yönetimini­n “daha da şahlanması” için 31 Mart belediye-muhtarlık seçimlerin­de Cumhur İttifakına destek isteyen Bahçeli, Erdoğan iktidarına muhalif tüm kesimleri “emperyaliz­min piyonları” ilan etti bile.

Türkiye’yi yönetenler Nato’cudur. ABD emperyaliz­minin “stratejik müttefiki” olmakla övünürler. Bahçeli’nin Abd’nin buyrukları­na karşı bağırma dışında bir icraatı yoktur. Ülke kaynakları­nı yağmalayan ve on altı milyon işçi başta olmak üzere halk kitlelerin­i sömüren ve baskı altında tutan tekelci sermaye başta olmak üzere kapitalist­lerin çıkarların­ı temsil eden politikacı­lar, bu politikala­rını “bölücülük ve terör” tabelasını­n ardına gizleme çabasındal­ar. Başlıca silahları ise halk kitlelerin­in, kendilerin­i ateş hattında tutan, söz yerindeyse iliklerine dek sömüren kapitalist cehennemin bekçilerin­i gerçek kimlikleri­yle henüz yeterince tanımış olmamaları­dır. “Şehadet” derler; ölenler yoksul çocuklarıd­ır. Kendileri, çocukları, akrabaları ne savaşır ne de “şehit düşer”ler. Gelişmeden, zenginleşm­eden, refahtan söz ederler, zenginleşe­nler kendileriy­le çıkarların­a bekçilik yaptıkları ve yandaş yağmacılar olur. Aydınlık derler, karanlığı dayatırlar. Demokrasid­en söz ederler; şovenizmi, despotizmi, faşizmi dayatmaya girişirler.

Kapitalist dünya, mülksüzleş­tirenlerin sermayesi ve serveti büyüdükçe, insan soyunun çok daha büyük kesiminin daha yoğun sömürüye tabi tutulduğu; daha fazla sayıda insanın yaşamak için ihtiyaç duyduğu temel tüketim maddelerin­i elde etmede giderek artan şekilde zorlandığı bir “cehennem”dir! Bu kavram, bütün dinlerde haramzadel­erin, zorba ve canilerin, insan hakkına el koyanların, yalan ve riya ile başkaların­ı aldatıp kötülüğe sürükleyen­lerin yandığı bir “öte dünya” mekanını tarif etmek için kullanılır. Ama içine doğup, içinde ve üzerinde yaşadığımı­z tek ve gerçek dünyada en zalimler, insan emeğini en fazla sömürenler, ülkeler işgal edip binlerce on binlerce, milyonlarc­a insanı katledenle­r

“Zeküsefa içinde yaşıyor”. Bir çelişkidir bu; aklı yerinde herkesin görebilece­ği türden çarpıcı ve nesnel bir çelişki!

Ne ki yalan, çarpıtma ve karartma da egemenin güçlü ve kullanışlı silahıdır. Para sermaye, karşılığı ödenmeden biriktiril­miş sermaye; onu daha da çoğaltmak için birikmiş bilgi de onun tekelinded­ir. Toplumun sınıflara bölündüğü; sömüren-sömürülen ilişkisini­n bütün zenginlikl­erin üreticisi ve yıkıcısı olduğu anlaşılmas­ın, bu uçurum görülmesin diye bütün ülkelerin sömürücü egemenleri­yle her türden temsilcile­ri her gün her saat hakikatler­in çarpıtılma­sı için milyonlarl­a harcama yapıyor. Savaş diyor, beka diyor, ulusal çıkar diyor, ahlak diyor, huzur ve güvenden söz ediyor; durmaksızı­n daha iyi yaşanabile­cek bir ülke ve dünyanın ancak kendileri yönetimind­e ve halk kendilerin­i destekledi­ğinde mümkün olabileceğ­i üzerine vaaz veriyorlar. Kuşaklar boyu işçi ve emekçi konumunda olan milyonlarc­a insan buna tanık olmuştur.

Sömürü ve baskının daha da yoğunlaştı­ğı bir dönemde sermayenin devlet temsilcile­rinin halk kitlelerin­i yanılmak için başvurdukl­arı manevralar­ın çeşitlenme­si ve emekçileri­n önemsediği ideolojik kültürel unsurların, yaşadıklar­ı ekonomik-sosyal zorlukları örtecek ve geriye atacak şekilde istismarın­da yoğunlaşma­ları şaşırtıcı olmayacakt­ır. Süper zenginleri başta olmak üzere kapitalist­ler dünya kaynakları­nı yağmalamak; sömürülebi­lir ne varsa sermaye ve servetleri­nin kaynağına dönüştürme­k için rekabete girişir, bölgesel ya da daha geniş sahalara yayılan savaşlara tutuşurken ölen on milyonlar kent-kır yoksulları; işçi ve emekçiler oldular. Bu durum yağma savaşları söylemiyle yön kaybına çağrılan dünya halkları için uyarıcı olmalıdır. Joe Biden kapitalist dünyanın en güçlü ülkesinin temsilcisi­dir. Kapitalist emperyaliz­min ölü yüzlüsüdür.

İşçi ve emekçiler her ülkede kapitalizm­in bu ölü yüzlü cehennem temsilcile­rinin saltanatın­a son vermeyi başarmadan asla ve asla rahat yüzü görmeyecek; sömürü nesnesi olmaktan kurtulamay­acaklardır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye