BU KADAR ‘PARA’ NE IÇIN?
GELELIM harcanan paralara… Sadece bilet için 55 milyon dolar harcanırken bilimsel çalışmalar için ne kadar harcandığına dair bir bilgi yer almıyor. Örneğin açıklanan 2023 bütçesinde Türkiye Uzay Ajansına (TUA) ayrılan bütçenin 1 milyar 618 milyon 2 bin lira olduğu gözetilirse (53 milyon dolara yakın); tüm bütçenin de bu işe aktarılamayacağı düşünülürse geri kalan bütçe ya da bilimsel araştırma bütçesinin hangi kaynaklar tarafından karşılandığı da önemli.
TÜBITAK’ıN en yüksek bütçeli projesine (TÜBITAK-1001) bakacak olursak proje destek üst limiti 1 milyon 650 bin Tl’dir. Yani sadece bilet bütçesiyle dahi 1000 tane en büyük projeden yapılabilir. Bu kaba hesap “devasa” bütçenin böylesi bir alanda kullanılması kararının neler gözetilerek, kimler tarafından verildiğini tartışmaya açıyor.
ITÜ Jeoloji Mühendisliğinden Cenk Yaltırak, “en büyük proje” olan “Marmara Bölgesi’nde yeryüzünün deprem davranışının ve binaların buna tepkisinin” ölçüleceği çalışmanın “6.1 milyon avro” ile fonlandığını duyurmuştu. Böylesi bir büyük proje için gerekli fon dahi “bilet parasından” oldukça az kalıyor. Hangi beklentilerle ya da “çıkarlarla” uzay çalışmalarına öncelik verilmiştir?
FLORIDA’DAN BIR DIRENIŞ ÖRNEĞI
16 Temmuz 1969’da Apollo 11’in fırlatılmasını izlemek üzere bir milyondan fazla kişi Florida’nın Uzay Kıyısı’nda toplandı. Ancak, Sivil Haklar Lideri Ralph Abernathy liderliğindeki Afro-amerikan bir protesto grubu, fırlatma öncesinde
NASA’YA gelerek Amerika’daki sosyal sorunlara dikkat çekecekti. Protestocular “Bir astronotu beslemek günde 12 dolar, 8 dolara bir çocuğu besleyebiliriz” yazılı pankartlar taşıyordu. Abernathy önderliğinde topluluk; yoksulluk, açlık ve diğer sosyal sorunlara karşı harekete geçilmesini talep ediyor, uzay çalışmalarını da bu yönde eleştiriyordu. Her ne kadar Apollo 11 sonrası bu konudaki protestolar azalmış olsa da, sonrasındaki bilimsel çalışmalarda özellikle uzay çalışmalarında halkın tepkisinin, taleplerinin, ahvalinin dikkate alınması gerektiğini herkesin aklına kazımışlardı.
Bugün “deney” adı altında “gençliğe” dair çeşitli vaatler verilerek ya da “ilham” olduğuna dair iddialarda bulunularak meselenin önünün arkasının, hangi grubun ya da kesimin çıkarına olduğunun tartışılmasının önüne geçilmeye ve tamamıyla iktidarın propaganda aracı olarak kullanılmaya çalışıldığı bir durumla karşı karşıyayız.
Erdoğan, Gezeravcı ile konuşurken “gençlere ilham” olduğundan bahsediyordu ancak çok da geçmişe gitmeden o “gençliğin” durumuna çok kısa bakalım. Mesem’lerde sakatlanan, hayatını kaybeden meslek liseli-işçi gençler, üniversiteli mezunu olsun olmasın işsizliğe terk edilmiş işsiz gençler, bir yandan geleceksizlik kaygılarıyla boğuşan bir yandan okumaya çalışan öbür yandan da okumak için çalışmak zorunda olan üniversiteli gençler, sınav stresiyle imamlara açılan okullarıyla her gün bilimsellikten uzaklaşan müfredatıyla, kantin fiyatlarıyla yine kaygıların içerisinde boğulan liseliler…
Liste daha uzar. Sırtındaki yükleri büyüyen gençlere hâlâ kafasını göğe kaldırması salık veriliyor. Yoksulluk, açlık, işsizlikle hayatları kıskaç içine alırken “istikbalini” göklerde araması söyleniyor. Bugünün iktidarının kendi “istikbali” göksel olanda gibi gözüküyor olabilir. Ama tersine çıkarlarını en dünyevi olanda daha çok sömürüyle sürdürüyor. Uzak bir gelecekte eğer gökler “istikbal” haline gelecekse bugünden insanı insani olandan uzaklaştıran bu sisteme karşı memleketin çoğunluğu bugünden kavga vermek zorundadır. Bizim istikbalimiz ancak bu kavgadan galip çıkmamızla gökler olabilir. O zaman dönüp o “çok güzel manzaraya” bir de göklerden bakmak merakımız olabilir.
Tüm bunlardan “Uzay çalışmaları gereksizdir” sonucunu çıkarmak doğru olmayacaktır. Bu uğraşı esas değerli kılacak, toplumun çıkarlarını gözetecek, onun yaşamından ‘uzak’ olmayacak biçimde sürdürülmesi olacak. Doğanın, uzayın özgürleşmesi insanın özgürleşmesinden, onun özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasından bağımsız değildir.
* Nâzım Hikmet (Ay’a Gidilecek)