ÇIKTILARIN MÜLKIYET HAKKI KIMIN OLACAK?
TABII bu süreçleri araştırmacıların, üniversitedeki akademisyenin, bilim insanının güvencesizliği de izledi. Dün bilimsel araştırmaların sürdürülmesinin “işçisi” olan bilim insanı, araştırmacı bu süreçler sonrası araştırma nesnesine yabancılaşacağı süreçlere teslim olmuştu. Umutlarını diri tutturmanın bir yolu “girişimcilik” oldu. Üniversitedeki akademisyenlerin ya da araştırmacılarının “patron” olma hayali onları bu süreçlerin tabiri caizse “esnafı” haline getirmiş, bütçeler üzerinden sermayesini artırma planlarına, fikri mülkiyet ya da patent gibi konularda uzmanlaşma eğitimlerine katılmalarına sebep oldu. Gelinen noktada günden güne artan sayıda şirketlerin fon çağrıları ve “yarışma” adı altında üretilen şeylerin haklarını büyük oranda (ç)aldığı bir yerdeyiz.
Örneğin proje çağrısında “Deney malzemelerinin mülkiyeti ve deney sonrasında elde edilen çıktıların fikri mülkiyet hakkı TUA’YA ait olacaktır” maddesi yer alsa da bu hakların satılabileceğini biliyoruz. Burada “Halk yararını gözetecek önlemler alınmış mıdır, yoksa bugün sürmekte olan çalışmalar gibi sanayinin, şirketlerin, sermayenin çıkarlarını gözetecek bir plan mı yapılmıştır?” sorularını sormamız gerekiyor.
Deneyleri sürdüren isimler arasında özel üniversitelerde ya da kurumlarda çalışan isimlerin de yer aldığı düşünülürse hak talebinde bu kurumların söz sahibi olması muhtemeldir. Böylesi bir süreç sonrasında da “kiralık” bir araçta yapılmış bilimsel çalışmaların “halk yararına” ya da “memleket” yararına kullanılmasını beklemek hayaldir. Bir diğer önemli nokta, bu çalışmalar her ne kadar “özel” bir alanda yapılıyor olsa da deneylere dair fizibilite çalışmaları nasıl yapılmıştır ve süreç nasıl devam edecektir? Bu soruları daha da çoğaltabiliriz elbette. Ancak emin olabileceğimiz şey; bizim yararımızın “kırıntı” düzeyinde olacağıdır.
Axiom Space şirketinin diğer çalışmalarına baktığımızda gördüğümüz çok net bir şey var. O da uzaya dair olanın özelleştirildiği, kamudan uzaklaşan amaçlar ve çıkarlar. Bu, “Çalışmalar bir şirketin yarın kârını katlayabileceği yeni olanakların yaratılması için mi yapılıyor?” sorusunu getiriyor aklımıza. Uzay turizminden, uzay madenciliğine evrenin her alanını “işgal” etmeye dönük amaçlarmışçasına ele alınan çalışmaların yararımıza olmayacağı açık.