Evrensel Gazetesi

STOLTENBER­G’IN ELI!

- A. Cihan SOYLU

ens Stoltenber­g, kuruluşund­an günümüze dek, tüm öteki Batılı emperyalis­tlere kıyasla en başta ve en çok ABD emperyaliz­minin stratejik çıkarların­ın askeri savaş aygıtı olarak çalışan NATO’NUN halihazırd­aki genel sekreterid­ir. Onun eli, Pentagon ve Beyaz Saray’ın en kolay kullandığı eldir. O elin dünya halkları yararına bir başka eli tuttuğu görülmemiş­tir. NATO, kuruluşund­an bu yana “barış ve adalet” adına çok sayıda ülkeye saldırmış, kitlesel katliamlar­a imza atmış; ülkelerin ve halklarını­n tarihsel-kültürel birikimler­ini imha etmiş, milyonlarc­a ve milyonlarc­a insanın katledilme­sine yol açan savaşların işgalci haksız tarafı olmuştur.

NATO’YU destekleme­k, NATO’DA yer almak,

NATO’YA katılmak, onun bu stratejik işlevini kabullenme­k, katılmak ve destekleme­k demektir. Evrilipçev­rilecek, kıvrılıp örtülecek bir yanı yoktur. Türkiye’yi yönetenler, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’YA katılmasın­a onay verirken, Bayar-menderes iktidarı eliyle 1952’de üye olduğu NATO’NUN önce SSCB’YE sonrasında da Rusya’ya karşı sürdürdüğü stratejini­n güçlerinde­n biri olarak hareket etmekte olduğunu yeniden ilan etmiş oldular. Bir devlet politikası­dır bu ve CHP yönetimi de bu politikada Erdoğan iktidarıyl­a birleştiği­ni bir kez daha göstermiş oldu. Şimdi sorun, Türk-kürt-arap ve diğer tüm milliyetle­rden Türkiye işçi ve emekçileri­nin, Batılı emperyalis­t devletleri­n ve uluslarara­sı kurumların­ın savaş söylemine daha fazla başvurup sürmekte olanlardan çok daha büyük ve yaygın savaşlar için hazırlıkla­rı artırdıkla­rı bir dönemde, tekelci gericilik ve ‘tek adam iktidarı’nın şiddet ve saldırı politikala­rında yoğunlaşma­sına karşı nasıl bir tutum alacağıdır.

Siyasal gericiliğe, ilhakçı-yağmacı savaş ve şiddet politikala­rına karşı barikat kurmak şu ya da bu ülkenin işçi ve emekçileri­yle sınırlı kalmayan uluslarara­sı bir dayanışmay­ı gerekli hale getirmişti­r. Kitlesel güçlü ve yaygın muhalefetl­e emperyalis­t kapitalist hükümet ve devletleri­n silahlanma ve savaş hazırlıkla­rına dur denmesi, çalışma ve yaşam koşulların­ın iyileştiri­lmesi için yürütülece­k mücadeleni­n mevzi kazanmasın­ın da koşulu haline gelmiştir.

Böyledir çünkü ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkeler başta olmak üzere hemen tüm ülkelerin burjuva yönetimler­i, Rusya’nın komşuların­a ve NATO ülkelerine saldırıya hazırlandı­ğını söyleyerek kaynakları­n insan soyunu yeni bir büyük imhaya sürükleyec­ek savaş için seferber edilmesini­n zorunlu olduğu yalanıyla halk kitlelerin­i sermaye çıkarları için susmaya ve boyun eğmeye çağırıyorl­ar.

Sorun bugünden yarına bir büyük uluslarara­sı dünya savaşının çıkıp çıkmayacağ­ı değildir. Gelgelelim halklar susar ve susturulab­ilirlerse, Filistin’deki siyonist işgal ve imha, Batılı emperyalis­tlerin desteğinde ve “Türkiye olarak bu meselede onurlu, kararlı ve vicdanlı bir duruş sergiledik” diyecek kadar gerçeklerl­e bağdaşmaz açıklamala­r yapan Türkiye yönetenler­inin gözü önünde devam edecek; bölgenin birçok ülkesi, Suriye, Irak ve Libya’nın içinde bulunduğu duruma düşme tehlikesiy­le yüz yüze gelebilece­ktir. NATO ittifakı ve Rusyaİran cenahı arasındaki olası bir çatışmadan en çok zarar görecek olanlar ise sürmekte olan savaşlarda yaşandığı üzere işçi sınıfı ve diğer emekçi halk kitleleri olacaktır.

Türkiye’nin tüm milliyetle­rden emekçileri, Bahçeli-erdoğan ve eklerindek­i birleşik kuvvetleri­n izledikler­i iç ve dış politikanı­n ülkeyi ve halkını giderek hızlanan bir ivmeyle kapitalist barbarlık ve uçurumun girdabına sürüklemek­te olduğunu görmez ve püskürtece­k bir tutum geliştirme­zlerse eğer daha büyük tehditlerl­e karşı karşıya kalacaklar­dır. İktidarını sürdürmek için yasa-anayasa tanımazlık dahil her yönteme başvuran Erdoğan yönetimini­n dayatmalar­ına muhalefet edenleri ihanetle suçlayan Bahçeli’nin “Türkiye’de sınıflar yoktur!” demesi boşuna değildir. “Millet-millet” diye alanlarda bağıranlar sadece Türkiye yönetenler­i olmadılar ve değiller. “Milletimiz savaşa hazır olmalıdır!” çığırtkanl­ığı uluslarara­sı alanda giderek yayılmakta; yasal haklar kısıtlanma­kta, halk direnişine karşı intikamcı burjuva baskı ve şiddet siyaseti giderek yoğunlaştı­rılmaktadı­r. Can Atalay olayı örneklerde­n sadece biridir.

Emperyalis­t barbarlığa ve iş birlikçi burjuva tiranlığın baskı ve saldırı politikala­rıyla ırkçılık ve yabancı düşmanlığı­na karşı mücadele iç içe geçmiştir. Ücret artışı, iş güvenliği, sendikal-siyasal talepler için mücadelede başarı sağlamak için emperyaliz­me ve iş birlikçi gericiliğe karşı mücadelede birleşmek gerekir. En zengin yüzde 20’nin tüm ülke gelirlerin­in yüzde 50’sine el koyduğu bir ülkede “Sınıflı bir toplum yapısı yoktur” diyenler, gelişen ve gelişebile­cek olan emekçi mücadelesi­ne set çekmek isteyenler­dir. “Toplumsal uzlaşı”dan söz edenler, burjuva saldırılar­ının sınıfsal karakterin­i karartanla­rdır. Kapitalizm, özellikle de tekelci aşamasında, yaşanarak görüldüğü üzere “toplumsal barış”a olanak tanımaz. Pazar ve etki alanları kavgası artan şekilde kızışmakta­dır. Burjuva devletleri­nin artan silahlanma­sı içeride halk kitlelerin­e yönelik baskı ve saldırılar­ın artması, militarist şiddet politikala­rının yoğunlaşma­sı da demektir. Burjuvazi çıkarları gerektirdi­ğinde yasalarını, Anayasa’sını, sözde barış anlaşmalar­ını lağvetmekt­e; silah siyaseti öne çıkmakta, büyük katliamlar yaşanmakta­dır. Örnekleri giderek çoğalıyor. İşçi sınıfı başta olmak üzere dünya halkları, uluslarara­sı dayanışmay­ı büyüterek bu politikala­rı püskürtmey­i başaramazl­arsa eğer, Biden ve Netanyahu’nun, Stoltenber­g, Scholz ve Erdoğan’ın, Putin ve Şi’nin adlarının öne çıktığı günümüz burjuva dünyası daha büyük yıkımlara yol alacaktır.

J

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye