Yine seçim öncesi yine ‘kadro’ oyalaması
Taşeron işçiler kamuda kadro talebi için eylemler yapıp sesini duyurmaya çalışırken; aylardır siyasetçiler, Bakanlar ve sendikacılar “kadro sözü” vererek işçileri oyalıyor. Taşeron işçilere dair tek bir adım dahi atılmazken, taşeron işçiler bir tehlike ile daha karşı karşıya. Patronlar bu kez örgütlenme ve sendikalaşma karşısında, aynı yerde aynı işi birden fazla şirkete taşere etmeye çalışıyor. Yargıtay kararlarında bunu savunan değerlendirmeler bulunurken, hukukçular uyarıyor: “Bu işçilerin örgütlenmesi önünde büyük bir tehlike!”
Öte yandan Evrensel’e konuşan kamu hastanesi yemekhanesinde çalışan bir taşeron işçi kadın da, yaşadıkları zorluklar ve düşük ücretlerle yaşadıkları geçim sorunundan bahsediyor. Taşeron işçi olmanın halini anlatan yemekhane işçisi Ayşe ve taşeron işçilerin karşısında örgütlenmelerini engelleyecek yeni adımı Avukat Ahmet Ergin anlattı.
KADROSUZ, GÜVENCESİZ VE YOKSULLAR…
Kamuda ve belediyelerde çalışan taşeron işçilerin sayısı her geçen gün artarken, işçiler sık sık yaptıkları eylem basın açıklamalarında 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kamuda kadroya geçemeyen karayolları, hastane, güvenlikler gibi pek çok alanda kamuda çalışan 150 binden fazla taşeron işçi olduğunu vurguluyor. Başta Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay taşeron işçileri açıklamalarında gündeme alsa da herhangi bir eylem pratiği gerçekleştirmiyor. Siyasetçilerin ve bakanların evrildiği kadro sözü de hâlâ tutulmadı. Buna karşın işçiler, “Taşeron işçilere kadro sözlerin tutulması bu mağduriyetin giderilmesi istiyoruz” diyor. Onlardan biri de hastane yemekhanesinde çalışan Ayşe. Ayşe, “8-4 çalışıyorum. Stresten ağzımda sürekli aft çıkıyor. 8 senedir yemekhanede çalışıyorum, ne hakkım var?” diyor. Ayşe şunları söylüyor: “Şirket ismi hep değişir ama sen yine aynı patronun taşeronusundur. Güvencesiziz. Çok zor koşullarda çalışıyor, kazanlar kaldırıyoruz. Bel fıtığı, diz yırtığı gibi meslek hastalıkları yaşıyoruz. Bileklerinden o kadar çok ameliyat olan var ki. Ben de ameliyat oldum dizimden, çok rapor alıyorum diye sürekli baskı. Hastanedeki en düşük ücret alanlarsa biz yemekhane işçileriyiz. Ameliyat olmam lazım bilekten sürekli laf ettikleri için erteliyorum. Şu anda bileklerim şiş, sizinle konuşurken ağrıyor. Asgari ücretin bir tık fazlasını alıyoruz. Evde kendi yemeğimizi pişiremez haldeyiz. Yapılan zamdan da hiçbir şey anlamıyoruz. Devlet hükümet sesimizi duymuyor. Ben de temizlik personeli gibi kadroya alınayım, sosyal haklar sağlansın, güvencem olsun. Hep bir korku yaşıyoruz. Çıkarılacak mıyım, açıkta mı kalacağım. Niye korkarak çalışalım? Yarınım ne olacak diye düşünelim? Biz kamu hizmeti yapıyoruz. Şirket el değiştirdikçe işten çıkarılıyoruz.”
Güvencesiz işçi olmak psikolojik olarak da çok yıpratıyor Ayşe’yi. İzin almak onun hemen kapı önüne konmasına neden olabilir: “Çocuğumun bir toplantısına gidemem. Hasta çocuğuma izin alıp gelemem. Haftanın 6 günü çalışıyor, kendimize 5 dakika vakit ayıramıyoruz. O bir gün izinde de evin işleri ile uğraşıyorsun. Öyle değil, izin alıp da hastalığına bile baktıramıyorsun. İzin almak sıkıntı. Çocuğun hasta olur izin almak için kapılarda beklersin senin derdini anlayan olmaz. Çocuğun kapıda kalmış, işini bırakıp gidemezsin”.
‘ÖZ-GIDA İŞ’TE GÜVENCE Mİ?’
Çalıştıkları yerde Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş örgütlü. “Sendika ne yapıyor bu koşullar karşısında” diye soruyoruz, “Sendika hiç gelip sormuyor ne yaşadığımızı, nasıl koşullarda çalıştığımızı. Daha önce haber verip izin almama rağmen hakkımda tutanak tutulunca sendika ‘imzala bir şey olmaz’ dedi. Sendikan patronun, hükümetin sendikası olunca o da güvenceli olmuyor” diye cevap veriyor.
‘KENETLENMELİ, SESİMİZİ ÇIKARMALIYIZ’
Tüm Türkiye işçi sınıfının yaşadığı ücret sorunu taşeron işçiler için de büyük sorun, “Biz hep altta kalıyoruz, zam yapılsa bile her şeye zam geliyor, biz yine yerimizde sayıyoruz. Devlet taşeron işçiyi görmüyor. Sürekli kadro sözü veriliyor. Oyalıyorlar. Bizim daha çok sesimizi duyurmamız, kenetlenmemiz, yürek yüreğe verip sesimizi çıkarmamız lazım. Korkunun hiçbir şeye faydası yok. Stres ve öfke doluyuz, haksızlığa uğruyoruz. Yemekhane işçisi bütün hastaneyi doyuruyor ama kendisi doymuyor. Yorgunluk nedeniyle uyuyamıyorum, uykunun içinde uyuşan boynumu, omzumu, bileğimi açmaya çalışıyorum. Ruhen de fiziken de çok yoruldum. Çöküyoruz nasıl çökmeyelim. O kadar iş yapıyoruz karşılığı boş. Saygı da yok hak ettiğin ücret de yok. Biz değer görmüyoruz. İşlerine gelmeyince kapı gösterirler. Kapıları hep biliyoruz. Taşeronsun ya kapı sana görülüyor sana sürekli. Bunu hak etmiyoruz. İşçiler emeğinin karşılığını alsın, biz işçiler var diye bugün herkes var. Herkes emeğine sahip çıksın” ifadelerini kullanıyor.