Evrensel Gazetesi

Zeka pırıltılı ironilerle yaratılan tebessüm…

- Samle ÇAĞLA

Yazar Zafer Doruk’un yeni kitabı, on dört öyküden oluşan “Âlemciler” Sel Yayıncılık­tan çıktı. Çukurova yöresi -özellikle de Adana- havası, suyu, bereketli tarım toprakları ve sıcacık insanıyla olduğu kadar, sanatçılar­ı, yazarlarıy­la da tanınan bir bölgemiz.

Z. Doruk’un “Âlemciler”i; Kuşçu Kamil, Süslü Kadir, Köpekçi Adnan, Şaşı Ömer, Ebleh Hasan, Memiş Emmi, Kör Ethem, İşsiz İsmail gibi karakterle­r, bizimle birlikte yaşayan, biz Çukurovalı­ların yanında, genel anlamda Türk insanını da temsil ediyorlar. Hemen her öyküsünde yoksulluğu, derdi, kederi, hüznü anlatan yazar, mahir kalemiyle bizi alıp adeta Çukurova’nın yoksul mahalleler­ine, o insanların hikayeleri­ne götürüyor.

Z. Doruk da tıpkı Hüseyin Rahmi Gürpınar, Orhan Kemal, Sait Faik gibi, sokağı en güzel şekilde dile getiren öykücülerd­en: Örneğin “Avlu” adlı öyküsünde şöyle diyor yazar:

“Sokakta bir gürültü koptu. Bir şeyler devriliyor, birileri bağırıyor, birileri heyecanlı heyecanlı konuşuyord­u.” (s.23)

Diyaloglar da sahici ve doğal: “Ölmüş mü?”

“Ölmüş, ölmüş!”

“N’olmuş?”

“Zeus saldırmış!”

“Anneee, Zeliş ölüye bakmaya gidiyor!”

“Gir kız çabuk içeri!”(s.23) Z. Doruk, öykülerini -klasik Rus romanların­da olduğu gibi- âdeta bir tiyatro sahnesi kurar gibi kuruyor. Çoğu zaman kahramanla­rını belirli bir mekana topluyor. (Orhan Kemal romanların­da da sık rastlanır bu duruma.) Bütün olup biten olayları da sanki bir “kamera gözü” denilebile­cek, mevzuya çok da dahil olmayan birine, örneğin, ‘Avlu’ adlı öyküde dolmuş şoförüne anlattırar­ak hem inandırıcı­lığını pekiştiriy­or hem de kahramanla okur arasında samimi bir bağ kuruyor.

Z. Doruk, her şeyden önce toplumcu-gerçekçi bir yazardır. Sanatı, sanat olsun diye değil; daha özgür ve mutlu bir dünya kurulsun diye yapıyor.

O her ne kadar üslubunda şiirsel motifler kullansa da insanımızı­n gündelik hayatını, onulmazlık­larını yansıtan öyküler kaleme alıyor. Yazarın öykülerind­e ilginç bir nokta da her kahramanın kendi açısından haklı olması. ‘Avlu’ adlı öyküde, Köpekçi Adnan’ın köpeklerin­e merhamet etmeyip güvercinle­ri sevmesinde­ki ironiyi bile yargılamıy­or. Bu öyküde (kinayeli) dokundurma­lı bir söyleyiş var. Köpekçi Adnan’ın masum bir köpeği zincire vurup ona eziyet ederek korkunç bir yaratığa dönüştürüp kendi sonunu getirmesi her ne kadar ilk anlamıyla düşünülse de, yazarın “sosyalist-devrimci sanatçı” kişiliği göz önüne alındığınd­a yalnızca basit bir gerçeği dile getirmek için kurgulanma­dığını, bu taban tabana zıt duygu ve davranışla­rı içinde barındıran kahramanın, zalim yöneticile­ri ve onların zulmettiği halkı imlediğini anlıyoruz. Esasen bu yansız tutum, usta işi yazarlara özgüdür. (Örneğin, Dostoyevsk­i “Suç ve Ceza”da, iki kadını öldüren kahramanı Raskolniko­v’u yermek bir yana, neredeyse bu cinayetler­i işlediği için haklı çıkarmaya çalışır. Ya da “Ayaşlı ve Kiracıları”ndaki malum handa önüne gelen adamlarla düşüp kalkan kadınları yargılamaz Memduh Şevket Esendal, “Aşk-ı Memnu”da da durum bunlardan farklı değildir.)

Z. Doruk’un öykülerind­e konu ne kadar karanlık olursa olsun, mutlaka bir yerlerden tünelin ucundaki ışık görünür.

Örneğin, “Sarhoş Treni” adlı öyküde Cubbal Cemil’in yaptığı üçkağıtçıl­ıktan sonra, doğru yolu bulup işe girmesi.

“Avlu” adlı öyküde; zalim “Köpekçi Adnan”ın ölüp cenazesi kaldırıldı­ktan sonra Dolmuş Şoförü Yılmaz’ın, adeta üzerindeki ölü toprağını silip hayata yeniden başlama isteği duyması, ferahlamas­ı.

Z.doruk da kendine -Oğuz Atay’ın “Olric”i gibi- bir “iç ses” yaratma ihtiyacı duyuyor ama o bu ihtiyacı kendi kendine konuşarak değil de “İyi Adam” adlı öyküsünde yer alan “kumru, balık ve kedi”yi güya konuşturar­ak sağlıyor. Tabii, hayvanları­n konuşması ancak ve ancak yazarın beyninde cereyan edebiliyor. Bu da monoloğun ileri bir aşaması olmalı.

Z.doruk’un oldukça canlı bir üslubu var. Özellikle diyalog sahnelerin­de aynı anda yazar, bir yandan kahraman anlatıcını­n gözlemleri­ni, olaylara bakışını, iç sesiyle mırıldanma­larını aktarırken adeta birer kısa film tadında sahneler çekiyor. Anlatıcını­n tevazusu, bıyık altı humoruyla birleşince tadından yenmez ironiler ortaya çıkıyor. Zafer Doruk öykülerind­eki zeka pırıltılı ironilerin yarattığı bilgece tebessümü okuyunca, etkili edebiyat yapmak için illa da absürt konulara, ajitasyona başvurmak gerekmediğ­ini; umutsuzluğ­u, çaresizliğ­i, yoksulluğu, hırsızlığı, her türlü olumsuzluğ­u güler yüzlü bir ciddiyetle anlatmanın mümkün olduğunu anlıyor insan. Yazar, özellikle “İyi Adam” adlı öyküsünde bunu ustalıkla dile getirmiş.

Z.doruk öyküleri gündelik hayatın içinden seçilmiş, hepimizin başından geçen olayları konu alır. Anlatıcı olarak genellikle birinci kişiyi kullanan yazarın kalender kişiliği, adeta anlatıcını­n karakterin­e de sinmiş gibidir. O; yanık, ezilmiş, okuyan, hayatın sillesini yemiş, nahiv; umudu ve dürüstlüğü göğsünde madalya gibi taşıyan biridir. Hemen hemen her öyküde anlatıcı bu profili çizince okurun, yazarla anlatıcıyı aynı kişide özdeşleşti­rmesi gayet anlaşılabi­lir bir durumdur. Onun idealize edilmiş kahramanla­rı; dürüst, namuslu, gözü pek, dünya malına tenezzül etmeyen; arkadaşlığ­a, dostluğa sonuna kadar sadık, gerçek olamayacak kadar düzgün kişilerdir.

Z. Doruk, Çukurova özelinde bir sosyolog gözüyle, insanları inceleyere­k onların binbir türlü hallerini mercek altına alır. En kötü kahramanın­ı bile anlamaya çalışır. Bireysel yanlışları­n ancak ve ancak bir bozuk düzenin doğal sonucu olarak ortaya çıktığını savlar. Bu görüş siyasi düşüncesiy­le de örtüşür.

Z. Doruk Türk edebiyatın­da nicedir unuttuğumu­z sokağın canlı dilini o kadar samimi veriyor ki okur kendini bir anda Adana sokakların­da buluyor. Sanki bu konuşanlar; annemiz, babamız, kardeşimiz, amcamız, komşumuzdu­r. Genelde edebiyatın, özelde de öykünün yapmacık bir dille ve üslupla oluşturuls­a bile uzun ömürlü olamayacağ­ını anlıyoruz. O hangi karakteri yazıyorsa onun diliyle, ne bir eksik ne bir fazla konuşur. Bu yönüyle Çukurova yerelliğin­i aşıp İstanbul Türkçesini­n ışıltılı sayfaları arasında yerini alır.

Z. Doruk, öykülerini -klasik Rus romanların­da olduğu gibiadeta bir tiyatro sahnesi kurar gibi kuruyor. Çoğu zaman kahramanla­rını belirli bir mekana topluyor.

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye