SİNEMATEK/SİNEMA Toprak mefhumu, EVİ’NDE CHANTAL AKERMAN kapitalizm ve holokost...
Kadıköy’de yer alan Sinematek/sinema Evi Chantal Akerman retrospektifi kapsamında yönetmenin filmlerini göstermeye ve sunuşlarla birlikte tartışmaya devam ediyor. Ayrıca ‘Marcello Mastroianni 100 Yaşında!’ programıyla Mastroianni filmleri de gösteriliyor.
Sinematek/sinema Evi devam eden Chantal Akerman program kapsamında aralarında Evden Haberler (News From Home), Tüm Bir Gece (Toute une nuit), Golden Eighties’in de bulunduğu filmlerin gösterimini yapıyor. Gösterimler öncesinde sinema eleştirmenlerinin film hakkında sunuşları de olacak. Akerman’ın yanısıra 9 Şubat’ta Marfo Ferreri’nin Büyük Tıkınma (La grande bouffe) ve 11 Şubat’ta Federico Fellini’nin başyapıtı 8½ filmlerinin de gösterimleri yapılacak.
BÜYÜK TIKINMA: TÜKETİM VE KAPİTALİZM
Marco Ferreri’nin Büyük Tıkınma (La grande bouffe) filmi 9 Şubat’ta gösterilecek. Gösterim öncesinde Fatma Cihan Akkartal filmin sunuşunu yapacak.
Marco Ferreri (1928-1997) sinema tarihinin sıra dışı ve yaratıcı filmlerinden bazılarının yönetmeniydi. Bir pilot, bir yargıç, bir televizyoncu ve bir şeften oluşan, hayatından bezmiş, orta yaşlı bir grup erkeğin, başta yemek olmak üzere türlü bedensel zevki sınırsızca yaşamak üzere kapandıkları villada yaşadıklarına odaklanan film, Dönemin Gözde Oyuncuları Marcello Mastroianni, Philip Noiret, Michel Piccoli ve Ugo Tognazzi’yi daha önce görülmemiş bir aşırılıklar aleminde bir araya getiriyor. Öyle ki o sırada Marcello Mastroianni ile birlikte olan Catherine Deneuve’un filmi izledikten sonra bir hafta boyunca Mastroianni’nin yüzüne bakamadığı söylenir.
Marco Ferreri’nin zaman içinde bir kült klasiğe dönüşen başyapıtı, seyirciyi şaşırtmak ve rahatsız etmek bir yana ona kolay ulaşabileceği yanıtlar vermez. Ancak karakterler umarsızca ve durmaksızın dönemin en gözde gastronomi ürünlerini mideye indirirken yemekle ve arzuyla ilişkinizi sorgulamanız kaçınılmazdır. Film, genellikle kapitalizmin doğasında var olan çelişkinin bir alegorisi olarak değerlendirilir; zira tüketimin maksimize edilmesi üzerine kurulu bir sistem çökmeye mahkumdur... Öte yandan Ferreri film üzerine verdiği röportajlarda, Büyük Tıkınma’da metafor yapmayı amaçlamadığını, daha ziyade yaşadığımız hayatın trajik bir gerçeği olarak insan doğasının fizyolojik bir incelemesini yapmak istediğini söyler.
CHANTAL AKERMAN: ‘TOPRAK MEFHUMUM YOK’
Chantal Akerman’dan Evden Haberler (News from Home) Nil Kural’ın sunuşuyla 10 Şubat’ta gösterilecek. Film, New York’un 16 mm ile çizilmiş gündelik hayat manzaraları üzerine Akerman’ın şehre ilk yerleştiği 1971-1973 yıllarında annesinden aldığı mektupları seslendirmesinden oluşuyor. Kendini arama sürecinde başka bir kıtaya taşınmış olan kızına kaygılı fakat her halükarda destekleyici mektuplar yazan, kimi zaman para göndermeye çalışan, kimi zaman kızının üstüne giyecek bir şeyi olup olmadığını merak eden Nelly’nin evden haber veren ve haber almaya çalışan mektupları, anonimliğin başkentinin kamusal alanlarının uğultusu içinde kimi zaman boğulup kaybolsa da kaldığı yerden duyulmaya hep devam ediyor.
Holokost’tan sağ kurtulan Polonya Yahudisi bir aileden gelen Chantal Akerman “Hiçbir yerle ilişkim yok (…) toprak mefhumum yok. Tam tersi. Bastığım toprağa bağlı olmadığımı hissediyorum” der. Belki de New York’a bağlılık değilse de onunla kurduğu bağın sebebi budur. İmzası niteliğindeki uzun planları burada çektiği kısalarda şekillenen yönetmenin adı çok geçmeden Jeanne Dielman ile bütün dünyada duyulacaktır.
Akerman programı kapsamında 10 Şubat’ta gösterimi yapılacak filmlerden bir diğeri de Tüm Bir Gece (Toute une nuit) olacak. Gece ile gündüzü birbirinden tamamen farklı iki dünya olarak gören Akerman, Brüksel’de bir yaz gecesi boyunca birbirinden bağımsız onlarca insanın tutkulu kavuşmalarını, ayrılıklarını, özlemlerini, firarlarını ve geriye dönüşlerini gösteriyor. Aşkı arayan, sevgi arayan; umutlu, umutsuz, yalnız insanların başrolünde olduğu fragmanlar: Bir kapı açılır, bir telefon çalar, bir kadın merdivenleri hızla iner, iki erkek vedalaşır, telefon başında bekleyen bir kadın en nihayet çıkıp taksiye biner… Fragmanlar boyunca dile gelen sözler bile gündüzün fazlalıklarından kurtulmuş gibidir: “Onu seviyorum”, “Seni özlüyorum”, “Hadi gidip dans edelim”, “Kalamaz mısın?”, “Gel” …
BİR AKERMAN MÜZİKALİ
Akerman’ın Golden Eighties filmi ise 11 Şubat’ta gösterilecek. Jacques Demy müzikalleri ile Godard’ın Kadın Kadındır’ını andırsa da tam anlamıyla bir Chantal Akerman müzikali olan Golden Eighties bir alışveriş merkezinin alt katında; Lili’nin kuaför salonu, Schwartz ailesinin hazır giyim butiği ve Sylvie’nin bistrosu arasında geçer.
Film boyunca, çalışanların ve müşterilerin aşkı arayışlarını izleriz. Sylvie, para kazanmak için uzaklara gitmiş erkek arkadaşından mektup yolu gözler. Bir gün çıkagelen Amerikalı, orta yaşlı müşterisi Eli, İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransa’da görev yaparken tanıştığı Jeanne’ı unutamamıştır. Schwartz ailesinin genç oğlu Robert ise kuaför salonunun sahibi Lili’yle gizli gizli aşk yaşamaktadır. Lili’nin aynı zamanda, kuaför salonunun sahibi, evli ve iki çocuk babası Bay Jean’la da ilişkisi vardır. Diğer yandan Lili’nin çalışanlarından Pascale ve Mado da Robert’e aşıktır, ancak bu aşklarında rekabet değil dayanışma içindedirler. Bütün bu aşk ağları içinde Bay Schwartz’ın bütün derdi, ekonomik krizle baş edebilmek için Lili’nin salonunu da alıp mağazasını büyütmektir. Bay Schwartz mağazasını büyütebilecek midir?
Geç kapitalizm döneminde insan ilişkileri, aşk ve sevgi arayışını ele alan film tüketimcilik, feminizm ve Yahudi kimliğine de değiniyor. Absürt dokunuşlarıyla gülümseten müzikaldeki şarkıların sözleri bizzat Chantal Akerman’a ait.
FELLİNİ’DEN 8½
1 Şubat’ta ise Federco Fellini’nin 8½ filmi gösterilecek. Film yapma sürecini ele alan filmlerden biridir 8½. Yeni filmi üzerinde çalışan bir yönetmenin hikayesi üzerine kurduğu başyapıtında Fellini zaten son derece kişisel olan yaklaşımını bir adım daha ileri taşıyarak geriye dönüşler, rüya se - kansları ve gerçeklik anları arasında coşkuyla gidip gelen bilinç akışı tarzında yepyeni bir dil ortaya koyar.
Kariyeri boyunca birçok kez Fellini’yle çalışacak olan Marcello Mastroianni, Tatlı Hayat’tan (La dolce vita, 1960) sonraki ikinci ortak çalışmaları olan 8½ ’ta Fellini’nin alter egosunu, yani Yönetmen Guido Anselmi’yi canlandırır. Kolayca altından kalkabileceğine inandığı yeni filminin çekimleri sırasında prodüksiyondan özel hayatına türlü sorunla boğuşmak zorunda kalan ve büyük bir yaratım bunalımına giren Guido Anselmi, biraz uzaklaşıp kafasını toplamak için bir kaplıca oteline yerleşir. Burada yalnızca sinema sektörüyle ve sanatla ilişkisini gözden geçirmekle kalmaz, özel hayatı, kadınlarla ilişkileri, bastırılmış duyguları ve nihayet hayatın anlamı üzerine derin düşüncelere dalar.
Fellini yıllar sonra bu filmin kendisi için bir terapi seansı gibi olduğunu söyler ve şöyle devam eder: “Çünkü Guido benim kuşağımdan duyarlı, zeki, tipik bir antikahramanın portresiydi; tüm zaafları ve kaybolmuşluğuyla o zamanın 40’lı yaşlar kuşağından biri, bugün artık işe yaramayan türden biri çünkü bugün ne istediğini tam olarak bilen insanlara ihtiyacımız var.”
İsmini yönetmenin o güne dek çektiği filmlerin sayısından alan film için düşünülen ilk isimlerden biri de “Güzel Karmaşa” anlamına geliyor. (KÜLTÜR SERVİSİ)