YÖNETICILIKTE ERGENLIĞE TAKILANLAR!
Şampiyonluk mücadelesi veren iki kulübün başkanı ara sındaki ergen seviyesindeki söz düellosu sürüyor…
Dursun Özbek, ülkemizde bir kısım insanları dışla mak, aşağılamak ve kriminalize etmek üzere iktidarın sıkça kullandığı ve artık iyice kabak tadı veren argümanları diline dolamış bu kez. Laflarının arasına PKK ve FETÖ’YÜ de sıkıştı rıp “Türkiye’yi çekemeyenlerden”, “Türkiye’ye düşman olan lardan”, “Türkiye’yi bölmek isteyenlerden” söz ediyor.
Kafada, Türkiye’ye türlü tezgahlar kuran birtakım karanlık güçler yaratıp sonra da bunu yeşil sahada verilen mücadeleyle ilintilendirmek, insanları korkutarak egemenli ğini korumaya/sürdürmeye çalışan iktidar taktiğiyle ne kadar da benzeşiyor…
Devam ediyor Özbek ve iki kulübün (Galatasaray ile Fenerbahçe) taraftarları arasında yaratılan gerginlik yüzün den Türkiye’nin bekasının tehlikeye girebileceğini öne sürü yor. Ve ardından çok tanıdığımız, o her derde deva söylemi devreye sokuyor: “Türkiye’nin huzura, birlik ve beraberliğe ihtiyacı var.”
Sanki bir spor kulübü başkanı değil de insanları ürküterek kendi yanında hizalanmaya zorlayan politik bir figür konuşuyor…
Dursun Özbek, Ali Koç’un bir proje olarak Fenerbahçe başkanlığına getirildiğini düşünüyormuş. Ona göre, Ali Koç’un konuşmalarına bakılacak olursa, ortada tedavi edilmesi gereken patolojik bir durum varmış!..
Tam bir külyutmaz olarak nasıl da çözmüş her şeyi Özbek!.. Tespit, teşhis hepsi onda hem de tam isabetle!..
İki kulübün taraftarları arasında gerilim ve düşmanlık yaratmaktan söz ediliyorsa, Dursun Özbek’in ortalığa saç tığı bu hezeyanlarından daha fazla bunu sağlayacak ne olabilir ki?
Gelelim diğer tarafa…
Ali Koç da meydan okuma tavırlarıyla sürekli olarak Galatasaraylı yöneticileri televizyonda tartışmaya çağırıyor. Böyle bir tartışmadan nasıl bir beklentisi varsa artık...
Kameralar karşısında oturunca, Galatasaraylı yöneti cileri, kendi iddiaları doğrultusunda ikna edebileceğini falan sanıyor herhalde…
Öyle bir tartışmada ne olur?
Birisi, “Şu hakem, şu tarihte, aleyhimize şu hatayı yaparak hakkımızı yedi” şeklinde iddialar içeren bir liste çıkarır, diğeri de aynı şekilde “Şu hakem, şu tarihte, aleyhimize şu hatayı yaparak hakkımızı yedi” iddialarıyla dolu başka bir listeyle buna karşılık verir. Bu minvalde, havanda su dövme misali sürüp gidecek olan tartışmadan olumlu bir sonuç çıkması beklenebilir mi?
Arkasındaki milyonlarca taraftara güvenerek hakemleri ve rakip oyuncuları tehdit edip hedef göstermeyi yöneticilik yapmak zanneden tiplerin futbolla ilgili olarak söyleyeceği ne olabilir ki zaten? Mafyöz zihniyete sahip kişilerin yöneticilik yaptığı yerde futbolun hangi sorununa çözüm üretilebilir? Kısacası… Al birini, vur diğerine…
Türkiye’de kulüpler sermaye sahiplerinin oyuncağı. Sermaye sınıfının spordaki temsilcileri olan kulüp başkanları ve yöneticiler, aynı zamanda içinde bulundukları batık eko nomik durumdan dolayı siyasi iktidarla da aralarını hoş tut mak zorunda. İktidar şakşakçılığına soyunmaları bu yüzden...
Yönetici takımının asıl hedefi, kazanacakları başarı(lar) üzerinden rant, imaj ve görünürlük elde etmek. Bu amaçları nı gerçekleştirebilmek adına ellerinden geleni ardına koymu yorlar. İşler sarpa sarınca ise başta hakemler olmak üzere hemen kendileri dışında sorumluluğu yükleyecek birilerini buluyorlar. Birbirleri hakkında söyledikleri “Algı operasyonu yapıyorsunuz” lafı, tek doğruları…
Evet, en büyük algıyı bu iki kulüp yapıyor. Zira, lobi ve medya gücü en yüksek kulüpler bunlar. Dolayısıyla en çok onların sesi duyuluyor.
İnsanlar, taraftarı oldukları kulübün başkanları ve yöneti cilerinin sportif ve ahlaki kaygılardan uzak ergen seviyesin deki açıklamalarına destek vermekten vazgeçmedikleri ve bu utanç tablosunda kendilerine biçilen fanatik figüran rolü nü reddetmedikleri sürece futbol çürümekten ve gerilim kaynağı olmaktan kurtulamaz…