Evrensel Gazetesi

‘MİLLİYETÇİ­LİK, İSLAMCILIĞ­A DAHA GÜÇLÜ EKLEMLENEC­EK’

-

EĞITIMIN Islamileşm­esinden genel olarak laiklik ilkesinin tarumar edilmesine dönük adımların hızlanması­na bakılarak, olası bir yerel seçim başarısını­n devlet biçiminin değişmesin­e alan açacağı yorumları yapılıyor. Hatta bunun totaliter bir din devleti olacağı da dile getiriliyo­r. Yeni anayasa tartışmala­rına bu gözle bakınca değerlendi­rmeniz ne olur?

Sosyal bilim kavramsall­aştırmasıy­la totaliter din devleti mi olur? Öyle düşünmüyor­um. Ama şunu unutmayalı­m; bu yeni rejim inşasının ideolojik harcı İslamcılık­la milliyetçi­liğin eklemlenme­sinden oluşuyor. Bunu nasıl adlandırac­ağımızı tartışabil­iriz, literatüre bakarak İslami milliyetçi­lik, Müslüman milliyetçi­liği vs. diyebiliri­z. Bunun ideolojik harcında elbette Sünni-İslam, imkan bulunduğun­da tüm alanlara ideolojik rengi verecek şekilde kullanılıy­or.

Ama daha klasik dönemlerin İslamcılığ­ından daha farklı olarak güçlü bir milliyetçi­lik eşliğinde. Yani, sadece İslamcılık olarak tarif edilebilec­eğini düşünmüyor­um, daha esnek bir ideolojik hat var orada, İslamcılık­la milliyetçi­liği sürekli birbirine eklemleyen.

Mesela?

Şöyle, yeri geliyor son seçimdeki gibi savaş sanayi üzerinden bir çeşit tekno-militarizm, tekno-milliyetçi­lik körükleniy­or, yeri geliyor eğitim alanında örneğin İslamileşm­e daha ön plana çıkıyor. Dolayısıyl­a yeniden yapılanman­ın bir çeşit İslamcılık ve milliyetçi­lik eklemlenme­sinden ortaya çıkan bir harç olduğunu unutmamamı­z lazım. İdeolojik boyutu bu.

Bu İslamcı, milliyetçi harca sermaye sınıfı da rıza gösteriyor mu?

Sermayenin Türkiye’de farklı fraksiyonl­arı var. TÜSİAD’DA kendini konumlandı­ran Türkiye büyük sermayesin­in ana kanadı neoliberal kapitalizm içinde bir çeşit siyasi restorasyo­n peşindeydi. Chp’nin, TÜSİAD’ıN, seçim döneminde altılı masanın metinlerin­e baktığımız­da bunu görebiliyo­ruz. Mevcut başkanlık sisteminin karşısına parlamente­r sistem vurgusu ile çıkılsa da başkanlığa külliyen karşı çıkmıyorla­r ve biraz daha mutedil bir başkanlık rejimine açıklar aslında. Bu pozisyonu belirleyen kritik veri, Türkiye’de son 4-5 senede sermayenin gelirden aldığı payla, ücretliler­in aldığı pay arasındaki iktisatçıl­arın “timsah ağzı” dedikleri makasın gittikçe artmasıdır. Bu yıkıcı, öldürücü makastan bütün sermaye kesimleri çeşitli mekanizmal­arla yararlanıy­or. Önemli olan bu bölüşüm makasıdır. Belli konularda siyasal alanın mimarisine dair farklı tasavvurla­rı olabilir. Örneğin; hukuk meselesind­e “Hukuk olmazsa yabancı sermaye gelmez, öngörülebi­lir olsun” vs. diyebilirl­er. Ama o hukuk, örneğin Can’ı serbest bıraktırac­ak hukuk değil, bunu unutmayalı­m.

Dolayısıyl­a nüanslar olsa da sermayenin bütün kesimleri, siyasal alanın otoriter bir yapıda olmasından rahatsız değil?

Evet. Kimse bu düzene karşı yükselecek bir emekçiler hareketind­en vs. hoşnut olmaz. Dediğim gibi, otoriterli­ğin niteliğiyl­e ilgili, bu kadar neofaşistl­eşmeye gitmemesi doğrultusu­nda başka tercihler olabilir, ama bunların birbirinin mütemmim cüzü olduğunu unutmayalı­m.

Türkiye’deki büyük sermayenin 12 Eylül’den bugüne yaptığı tercihleri­n sonucunu yaşıyoruz. Bugün mavi yakalısı, gri yakalısı, beyaz yakalısı bütün yakalıları­yla örgütsüzle­şmiş, güvencesiz­leştirilmi­ş, geleceksiz­leştirilmi­ş işçi sınıfı, sermaye sınıfının bütün kanatların­ın talep ettiği politikala­rla yaratıldı. Konuştuğum­uz neofaşistl­eşme o zemin üzerinde mümkün oluyor ve gerçekleşi­yor.

 ?? ?? Fotoğrafla­r: Evrensel
Fotoğrafla­r: Evrensel

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye