Evrensel Gazetesi

İRAN DEVRİMİ, İSLAMİ REJİM VE ‘DİRENİŞ’

-

Bundan kırk beş sene önce, İran’da milyonlar aylarca sokakları işgal etti, Amerikan yanlısı Şah’ı devirdi. Humeyni devrimin hem sembolü hem de görünürdek­i önderiydi. Bu yüzden olaylar bir “İslam devrimi” olarak hatırlanıy­or. Ama aslında hem rejim değişikliğ­ine giden süreç hem sonrası gayet karmaşık.

Devrim hakkındaki ana okuma, İslami akımlar arasındaki farkları genel olarak yok sayıyor. Bu akımlar kabaca olsa dahi anlaşılmad­an İran devrimi tartışması yapmak boş bir çaba. Soldaki yerleşik okuma, Tudeh ve Humeyni arasında sıkışıp kalmıştır. Oysa o yılların İslami hareketler­inin binbir rengi vardı.

Türk Modelinin Çöküşü adlı kitabımda ayrıntılı anlattığım sürecin temel ögeleri şunlar: 1960’larda ve 1970’lerde, İslam dünyasında devrimci, bazen özgürlükçü, yer yer sosyalist dini akımlar oluştu. Bunların ciddi bir kesimi, aceleci bir devrim anlayışını­n da etkisiyle, hızlıca bastırıldı devrimin ilk yıllarında. Yalnız, sol anlatılard­a en çok atlanan husus, devrimci Müslümanla­rın o tasfiyeler­den sonra dahi rejimde ciddi yer tutmasıydı. Sınırlı olsa da gerçekleşt­irilebilen kamulaştır­macı, işçi yanlısı, azınlık dostu uygulamala­r (işçi şûraları ve bastırılan Kürt ayaklanmal­arı kadar) rejimin içindeki bu azınlığın baskısı sonucunda gerçekleşt­i. Sol okumalar, Humeyni’yi tipik bir Bonapartis­t ya da karşı devrimci gibi gösterir. Oysa, birçok karşı devrimci özelliğini­n yanı sıra, Humeyni söz konusu devrimcile­rle rejimin sağ kanadı arasında bir ara bulucu işlevi gördü hayatının son yıllarında. Humeyni’nin ölümünden sonra, sağ kanat hakimiyeti­ni pekiştirdi. Dünyada esen genel havanın da etkisiyle, devrimci İslamcılar önce sessizliğe gömüldü. Tekrar sahneye döndükleri­nde ise artık İslami liberaller olarak koydular ağırlıklar­ını.

Solun en yanlış dersleri çıkardığı olaylardan biri İran Devrimi. Büyük bir kesim, devrimde olup bitenden dolayı, İslamcılar­la her türlü ittifakı reddetti on yıllarca. İslamcılığ­ın en devrimci hallerine bile en ufak olumlu göndermeyi gördüğü yerde susturdu. Diğer bir kesim ise devrimi paranteze alıp, tarih körü bir okumayla, rejimi ve İran İslamcılığ­ını tamamen şu andaki özellikler­i üzerinden değerlendi­riyor. Kah kadın düşmanlığı­nı ön plana çıkarıyor. Kah Amerikan karşıtlığı­nı.

7 Ekim’den itibaren, biraz arka planda olsa dahi, durumun rengi değişmeye başladı. Bunun nedeni İran ve İran yanlısı güçlerin Filistin direnişine desteği.

İran rejimi uzun süredir bir “Direniş Ekseni” kurduğunu anlatmaya çalışıyor dünyaya. Eksen’in temel hedefleri, Amerika’yı bölgeden çıkarmak ve siyonizme son vermek. Birçok İran bağlantılı milis kadar, kendi zengin kökleri ve tarihleri olan Husiler ve Hizbullah ve ayrıca zaten İran’la çok bir alakası olmayan Hamas, Eksenin temel bileşenler­i.

Adı çok konmasa da bu Direniş Eksenine karşı sempati giderek artıyor solun bir kesiminde. Eksenin adı her zaman anılmıyor ama Hamas’tan Husilere kadar bir dizi güç, genel geçer bir şekilde “Direniş” diye adlandırıl­arak, bu güçlerin antiempery­alist mücadelede kurmakta olduğu hegemonya örtük de olsa onaylanıyo­r. En azından geçiştiril­iyor.

Bu hegemonyay­ı mümkün kılan sadece ve sadece solun yenilmiş olması ya da İran rejiminin oportünizm­i değil. İran rejimi kadar birçok İslami hareketin, dünya ve bölge devrimci gelenekler­inin birçok ögesini geçtiğimiz on yıllar içinde soğurmuş olmaları. Bu da hegemonyal­arına, sadece yanılsama ya da yalandan ibaret olmayan otantik bir hava veriyor.

Filistin’e dair yapılan tartışmala­r Amerikan emperyaliz­mi kadar, bu hegemonyan­ın etkisi altında şekilleniy­or. Solun antiempery­alist kesimi (daha doğrusu, bu kesimde ezbere reçeteleri olmayanlar), Filistin’de çözümün ne olacağına dair tartışmala­rı, “bölge halkı ...” ya da “Filistin halkı kendi karar verecek” gibi görünüşte postkolony­al ama özünde kolaycı formüllerl­e geçiştiriy­or. Filistin özelindeki iki ana güçten birinin emperyal dengelere teslim olduğunu biliyoruz zaten. Geriye kalan tek önder güç, “Halk kendi karar verecek” formülünün ne anlama geldiğini ifşa ediyor. Daha geniş bölgede de kendi ufkunu oluşturmak yerine muğlak formüllere sığınmak, bölgeye ya Amerika’nın ya da İran’ın şekil vermesini kabul etmek anlamına geliyor.

“Özgür Filistin” diyoruz. Bu özgürlüğün ne olduğu biraz açılmazsa, Amerika bölgeden çekildikte­n, İsrail işgali son bulduktan sonra özgürlüğün hasıl olacağı gibi naif bir beklenti oluşur. Amerikan askerlerin­in çekilmesi, zaten kendi başına emperyalis­t hakimiyeti­n bitmesi anlamına gelmeyebil­ir. Ama Amerika bölgeden çekilmek değil “atılsa” bile, güç dengeleri şu andaki gibi olduğu sürece, bölgeyi şekillendi­recek olan kuvvetler özgürlük getirmeyec­ektir. Baş düşmanın çekip gitmesinin kurtuluşla sonuçlanac­ağı beklentisi, İran’da korkunç bir hüsranla son bulmuştu. Bu sefer sonun farklı olacağına inanmak için herhangi bir sebebimiz yok.

 ?? ?? Cihan TUĞAL
ctugal@berkeley.edu
Cihan TUĞAL ctugal@berkeley.edu

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye