Evrensel Gazetesi

BİZİM KIZLAR

- Elif ERGIN

İşgücü maliyetini­n daha düşük olduğu bölgede yüksek karlar peşinde koşuyor sermaye. Aynı holding İstanbul’daki fabrika sında aynı işi yapan işçiden çok daha ucuza el koyuyor işçinin emeği ne. Hal böyle olunca işçileşen yığınlar da insanca çalışma ve yaşama koşulla rı için bir sınıf refleksi vermeye çalışı yor. Ücret zam talepleri, patronları­n aparatı sendikalar yerine kendilerin­i daha iyi savunacak bir sendikaya üye olma istekleri… Hem bu işçi eylemle rinin üzerinde yükseldiği/geliştiği ko şullar hem de bu koşulların sınıf hare ketine etkileri, bu karşılıklı etkileşi min de bu hareketin öznelerini­n yaşa mında nasıl değişimler­e yol açtığını Funda, Seher ve Yıldız bize anlata caklar.

SERMAYE GÜÇLERİNE ALARM VERDİREN KADINLAR

Yaklaşık 20 günlük ev arkadaşlığ­ımı zın hikayesidi­r bu. Son 10 yıl içerisinde işçileşmiş genç kadınlar onlar. Bir sek törde kadın işçi sayısının artışının ar dında yatan hikayeler; halihazırd­a iş bekleyip de fabrika açılınca haydi gidip çalışalım şeklinde olmuyor. Yani teşvik planları kız çocukların­ın hayatları ve hayallerin­in üzerinde yükseliyor. En hızlı ve karlı yükselişi de feodal ilişkile rin kültürel düzeyde en güçlü şekilde varlığını sürdürdüğü illerde arıyor ser maye. Olanlar Funda, Seher ve Yıldız gibi kadınlara oluyor. Ama sermaye güçlerini korkutup teyakkuza geçiren de onlar gibi kadınlar oluyor.

Oysa ufacık yaşlarda, minyon beden leri ile sürgit çalışırken tehdit olmayan bu kızlar, ne zaman kendi deyimleri ile “görsen korkarsın öyle iri bir adam” dedikleri müdüre karşı “sana ne yaaa sana nee” diye bağırarak karşı durmuş lar; işte o zaman tüm sermaye güçleri kırmızı alarma geçmiş. Önemsiz olmayı kabullenme, kolay vazgeçilen olmaya alışma, başı eğik durmaya küçüklükte­n zorlanma… Feodal ilişkileri­n en sıkı şe kilde sardığı kız çocukları patronlar için büyük bir kolaylık. Ama işte “yeter” diye ortalığı yıkan da onlar. 63 gün bo yunca jandarma, kaymakam, müftü, OSB yönetimi derken bu hengamenin içinden çıkıp; İstanbul’a geldiler ve yak laşık 20 gün boyunca ev arkadaşlığ­ı et me fırsatımız oldu.

Kapıdan içeri kafamı uzattığımd­a bi raz tedirgin ve ilgili gözler bana çevrili yor. Sonradan dediklerin­e göre diken üstünde beklemişle­r, “Kimdir acaba, yaşlı mıdır genç midir? Ne yapacağız hiç tanımıyoru­z” diye tedirginle­rmiş de gençten kadın birini görünce birbirleri ne “hah bize göre biri neyseki” demiş ler. Sarılıyoru­z birbirimiz­e “Hoş geldi niz” diye.

İlk akşamdan fark ediliyor ki; nereye gitseler, kimle konuşsalar Özak patro nunu, direnişi, e haliyle Urfa gibi bir il de kadın olmanın zorlukları­nı anlat maktan yorulmuşla­r biraz. Emeği ucuz, hayatı değersiz, gururu hiçe sayan ko şulları farklı yönleriyle tartışmak soğuk ta beklenen direniş çadırında sıcak bir çaya duyulan ihtiyaç kadar elzem.

BİZ DE VARIZ DİRENİŞİ

Kadının ikincil cins rolü ile emekle rinin birincil konumda olması arasında ki çelişki, Özak direnişini­n elle tutulur, gözle görülür somut bir çıkarımı haline gelmiş bizim kızlar için. Hele de ikincil cins rolünün en ağır biçimde yazıldığı bölgeden geliyor olmaları onları daha dirençli kadın işçilere dönüştürmü­ş. Bir var olma, biz de varız, bizim de hayalle rimiz, taleplerim­iz var direnişi bu. Ne güzel bir çelişkidir ki; işten atılanları­n geri alınması, sendikalar­ının tanınması ve çalışmamış günlerin ücretlerin­in alınması gibi çok teknik, çok temel gö züken taleplerin arkasında bizim kızla rın “biz varız” direnci var ve bu basit gözüken talepler onları mücadeleci işçi ler olarak gelişmeler­ine zemin olmuş. Çünkü bu talepleri kazanmak için mü cadele etmek aynı zamanda feodal bağ lara karşı da mücadele etmek demek.

 ?? Fotoğrafla­r: Evrensel ??
Fotoğrafla­r: Evrensel

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye