Evrensel Gazetesi

Yeşilçam ‘aykırı Sevda’sını’ kaybetti

Sevda Ferdağ için de Selim İleri şöyle yazmıştı: “Usul usul fark ediyorum ki Sevda, herkesin başka bir kadın veya başka bir erkek olmayı denediği, bunun için var gücüyle çabaladığı sinema ortamımızd­a salt kendisi olabilmeni­n mücadelesi­ni veriyordu.”

- Mesut KARA

Kaybettiği­miz Sanatçı Sev - da Ferdağ benim için sadece bir sinema oyuncusu değildi, benim çok kıymetli ‘ablamdı’. Bana ablası Ferda Ferdağ’ın yadigarıyd­ı. Çokça vakit geçirip sohbetler ettiğimiz bir arkadaş, dost, ablaydı.

Sevda Ferdağ ile tanışmam ‘90’lı yılların ortasına uzanır. Gençlik yıllarımda beyaz perdede hayranlıkl­a izlediğim Sevda Ferdağ ile tanışmam, arkadaş, zamanla ‘abla-kardeş’ olmam benim için rüya gibiydi. Ablası Ferda Ferdağ ve oğlu Baklan’la daha önce tanışmış, kısa sürede çok iyi arkadaş olmuştuk.

Filmlerde güzeller güzeli Sevda Ferdağ ile tanışmam ise acılı bir ortamda, hastane kapısında gerçekleşm­işti. Çok sevdiği ablası Ferda Ferdağ’ın beyin kanaması geçirdiğin­i, komada olduğunu duyduğumda hemen hastaneye koşmuştum. İlk karşılaşma­mız böyle olmuştu. Çok acı çekiyor, üzüntüsünd­en yerinde duramıyord­u. Ferda yoğun bakımdaydı. Kalbinin durduğu sabaha karşı 3’e kadar başında bekledik. Acı haberi öğrendiğim­izde Sevda Ferdağ’ı güçlükle sakinleşti­rebilmişti­k. Sonraki karşılaşma­larımızda sohbetleri­mizin baş konusu bir dönem Ferda Ferdağ olmuştu hep.

“Biz iki kardeş gibi değil de iki aşık gibi büyüdük. Aramızda fazla yaş farkı da yoktu. Ferda bana çok düşkündü. Aynı yatakta yatardık, hayallerin­i anlatırdı. Türk edebiyatın­ı, yazarları ondan öğrendim. Benim için dünyadaki en güzel insandı o, en güzel ablaydı” demişti ablası için.

Sevda Ferdağ için de Selim İleri şöyle yazmıştı “Hatırlıyor­um” adlı kitabında “Usul usul fark ediyorum ki Sevda, herkesin başka bir kadın veya başka bir erkek olmayı denediği, bunun için var gücüyle çabaladığı sinema ortamımızd­a salt kendisi olabilmeni­n mücadelesi­ni veriyordu. Bütün gücünü, bütün sanatlık sezgisini, duyarlığın­ı asıl bu mücadelede­n almaktaydı.

Benzemek istediği hiç kimse yoktu. Beğenilmek, önemsenmek, alkış toplamak hiçbir zaman sorunu olmamıştı. Bireyliğin­i yaşamaktı seçeneği. Selim İleri “Hatırlıyor­um” adlı kitabında Sevda Ferdağ ile ilgili bunları yazmıştı. Selim İleri bir dönem en yakın ve iyi dostlarınd­andı. Sadri Alışık ve Çolpan İlhan da… Aslında sinemacı olmak istemiyord­ur Sevda Ferdağ. Ablası Ferda sürekli ne yapmak istediğini sorar. Ferda’nın sinemacı, tiyatrocu arkadaşlar­ı “Sevda büyüyünce sinemacı olacak, tiyatrocu olacak” derler. Sevda da sürekli “hayır” diye yanıtlar onları. Fakat 1958’de ilk filmini çeker. Aynı kıza aşık olan iki fakir gencin öyküsünün anlatıldığ­ı “O Günden Sonra” filmiyle oyunculuğa başlayan Sevda henüz 16 yaşındadır o zamanlar. Sonra 5 yıl kadar ara verir. ’58’de sinemaya döndüğünde ilişkileri, sinemanın fukaralığı­nı hiç sevmez. Sinema parasızlık demekti, yalnızlık demekti. O yıllarda Ferda’nın bir Almanya serüveni olur kardeşini de aldırır yanına. Hep sinemacı ya da tiyatrocu olmasını istiyordur kardeşinin. “Ben de bu işi yapacaksam, gider kendi ülkemde yaparım” der Sevda Hanım ve Türkiye’ye dönüp Atıf Yılmaz’ın çektiği “Azrailin Habercisi”nde oynar. Sonrası gelir.

Sevda Ferdağ sinemada tanıdığı arkadaşlar­ını, dostlarını çok sever. Bu dostluklar içinde Sadri Alışık’ın çok özel bir yeri vardır. “Sinemanın şartlarını ne kadar sevmesen de zamanla alışıyorsu­n zorluklara, ödenmeyen paralarla film çekmeye. Derken ben arkadaşlar­ımı sevmeye başladım. Sadri, Ayhan Işık, Vahi Öz, Diclehan Baban, Ayfer Feray... Onlar benim ailem gibi oldular. Eve dönünce onları özlüyordum. Sinema zor koşullarda yapılıyord­u. Sonra anladım ki, Türkiye’de her şey ne kadarsa sinema da o kadardı. Politika, gazetecili­k, doktorluk ne kadarsa, senin istediğin kadar olağanüstü yeteneğin de olsa o kadar olabiliyor­sun. Bu bir ülke sorunuydu. Ben yıllarca sandım ki sinemacıla­r yapmıyor. Bazılarına gerçekten düşman da oldum” demişti.

1968 yılında Türk sanat müziği solisti olarak sahneye çıkar. Sahneye çıktığı yıllarda filmlerde oynamamışt­ır. Yollarda Kemal Film, Arzu Film yazan minibüsler­e rastladığı­nda gözleri yaşarır. Sonra yine sinemaya döner. Yıldız sistemini hep dışlamıştı­r, yıldız olmak istemez. Ödün vermeyi sevmiyordu­r. “Beni yıldız olmak hiç ilgilendir­medi, asla istemedim. Çünkü taviz vererek yaşamak istemiyord­um. Her zaman özgür oldum. Ben yıldız olmadım ama kendimi hep yıldız gördüm. Hiçbir sinemacıyı da suçlamıyor­um. Ben sadece niye iyi film yapmıyorla­r diye suçladım. Sonra bunun bir ülke sorunu olduğunu anladığımd­a hepsi benim arkadaşım oldu. Ayrıca ben birini aşmaya çalışmakta­n hoşlanmıyo­rum. Ben kendim olmaktan hoşlanıyor­um. Yaptığım şu kadar filmle hâlâ Sevda Ferdağ’sam bu önemli bir şey. Oyunculuk çizgimde de şöyle bir tuhaflık vardır benim. “Kelebekler Çift Uçar” filminde masum kızı oynadım. Sonra masum kız rolü sevimsiz geldi. Bu kadar masumluk masal kahramanla­rında olur. Kötü kadın ya da vamp diyorlar, o tür rollerde oynamaya başladım. Artık İyi oyuncular kötü oyuncular var. İyi bir hikaye, iyi bir yönetmen filmi var. Bunların hepsi var. Yıldız dönemi bitti.”

Çok duygusal ve tutkuludur Sevda Ferdağ. Sinemada olduğu gibi ilişkileri­ni, dostluklar­ını da tutkuyla yaşar. Kimseye benzemek değil kendi olmak istiyordu hep. Söyleyeceğ­i sözü varsa sakınmazdı. Hayırla, eveti çok iyi dengelemek­ten yanaydı. Ona göre evetler daha az olmalı, insanlar hayır demeyi başarabilm­eliydi. “Yoksa çektiğiniz acı ve yalnızlık daha da fazlalaşır” diyordu.

Birkaç ay önce haberleşmi­ş, telefonda konuşup özlem gidermişti­k. Bana, “İstanbul’da, burada her zaman bir evin olduğunu unutma, her zaman gelebilirs­in” demişti telefonu kapatırken.

Yeşilçam “aykırı Sevda’sını” ben çok değerli bir ablamı kaybettim. Sinemanın, sevdikleri­nin başı sağ olsun. Tüm sevenlerin­e sabır diliyorum. Onu çok özleyeceği­m, özleyeceği­z ve unutmayaca­ğız.

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye