‘Kimseler duyamaz bizi, ruhu kör yüreği sağır’:
‘Hamiyet’, “bu ne bela” diyerek her gün isyan eden, evinden koparılıp gidecek yeri olmayan emekçi kadınların günümüzdeki temsiliyeti olarak sevabıyla günahıyla sahnede yer alıyor.
7. İstanbul Tiyatro Festi2 vali kapsamında sahneye konulan Peyk’in ilk müzikli tiyatrosu, sezonun ilgi çeken oyunlarından biri olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz haftalarda AKM’DE sahnelenen ‘Hamiyet’, farklı şehir ve sahnelerde seyirciyle buluşmayı sürdürüyor. 1980 darbesinden sonra işinden, yuvasından ve aklından olmuş bir kadının dönüşümünü ve uğradığı zorbalığı Hamiyet karakteri üzerinden bizlere aktaran oyun, Peyk’in müzik yolculuğunda da bir ilk.
Işıl Kasapoğlu’nun rejisörlüğünde hazırlanan oyunun metni Deniz Madanoğlu tarafından kaleme alınmış. Hikayesi ise Peyk’in Solisti İrfan Alış’ın çocukluğuna ait. Küçüklüğünden tanıdığı, bildiği ve hatta korktuğu Hamiyet karakterini başta bir şarkıya dönüştürmek istiyor İrfan Alış. “Anladıkça mı büyüdüm, büyüdükçe mi anladım” diye tarif ettiği Hamiyet’le yıllar içerisinde sıkı bir bağ kuruyor ve onun anısına bir şarkı yapmak için yola çıkıyor. Fakat bu şarkı fikri yeni insanlarla bir araya geldikçe bir müzikli tiyatroya dönüşüyor ve Hamiyet adıyla sahnede kendine yer açıyor. Ardında ise kalabalık bir ekip var. Başrolü üstlenen Aslı İnandık’a sahnede Esra Kızıldoğan, Sermet Yeşil, Sabahattin Yakut’un yanı sıra Bilgesu Kural, Cansu Bahadır, Ezgi Çelik, Uygar Özçelik ve Peyk grubu eşlik ediyor.
‘HAMİYET’ HİKAYESİNİ ’80 DARBESİNİN ARDINDAN BAŞLATIYOR
Ülke tarihinde ’80 darbesinin açtığı yaralar hepimizin malumu... İşçi sınıfını ve halk hareketlerini bastırmak için başlayan süreç anayasanın ortadan kaldırılması, partilerin kapatılmasıyla devam etmiş ve birçok insanın hayatına mal olmuştu. Sendikalar da bu süreçten nasibini almıştı kuşkusuz. ‘Hamiyet’, hikayesini sahnede tam bu noktadan, ’80 darbesinin ardından başlatıyor. Oyunumuzun başkarakteri Hamiyet, İstanbul’un dışında işçi mahallesinde iki çocuğuyla birlikte yaşayan bir kadın. Aynı zamanda tekstil işçisi. Akli melekelerini de kaybetmenin sınırlarında. Yoksulluğun yükünden tutun da atölyede gördüğü mobbingden ve toplumun dayattığı “aklı başında kadın” rolünden sığındığı tek bir yer var, hayalinde canlandırdığı müzik grubu: Pazar Yeri Sinekleri. Nietzsche’nin ‘Böyle Söyledi Zerdüşt’üne bir atıfla seçilmiş bu isim yalnızlığın bittiği yerde başlayan kalabalığa ve belki de Hamiyet’i yiyip bitiren sineklerin uğultusuna bir işarettir. Hamiyet, kafasındaki bu müzik grubuna bulduğu her fırsatta şarkı sözü yazar. Kah evde kağıtlara kah atölye tezgahında bulduğu çaputlara... Onu yaşama sıkı sıkıya bağlayan tek bir inancı var: Yazdığı şarkının tamamlanması,
radyoda duyulması, darbeden sonra tutuklanan o insanların böylece özgürlüğe kavuşması. Bu inanç gün geçtikçe Hamiyet’in gerçekle olan bağını da koparmaktadır.
Oyunun müziklerine değinmeden önce teatral kısmına ve hikayeye bakalım. Işıl Kasapoğlu, hikaye ile müziği sahneye taşırken geçişler arasındaki bölümlemeleriyle seyirciyi konunun içerisine çekecek dokunuşlar yapıyor ‘Hamiyet’te fakat metnin belki de hızlı bir zaman diliminde ortaya çıkmasından kaynaklı derinlikten yer yer uzaklaştığı hatta yüzeysel kaldığı söylenebilir. Diyalogların da bazı kısımlarda klişenin sınırlarında gezmesi seyirciyi Hamiyet’in güçlü hikayesi karşısında boşluğa düşürebiliyor. Bu durum yine oyundaki ritminin dalgalı ilerlemesine sebebiyet vermiş. Kimi yerler daha güçlü ve duygular sağılarak işlenmişken kimi yerler üstünkörü hızla geçiştirilmiş gibi.
Bu arada kalmışlık, oyuncular ve oyunculuklar üzerinden de gözlemlenebiliyor. Kimi karakterler daha dikkatli ele alınsaydı o karakterler karikatürize edilmiş hallerinden kurtarılabilirdi. Misal Hamiyet’in iki kız çocuğundaki bu eksiklik ve sunilik daha da öne çıkmış diyebiliriz. Diğer yandan oyun boyunca Aslı İnandık’ın başarısı bizim eksikliğini hissettiğimiz şeyleri bir yerde göz ardı etmemize aracı oluyor. Aslı İnandık, gerçek bir Hamiyet. Acı çekiyor, hayal kırıklığına kapılıyor, bazen inat ediyor ve en önemlisi anlaşılmak istiyor. Bacağındaki atele aldırmıyor İnandık, bu rolü etiyle kemiğiyle yaşıyor ve seyircinin kalbine de o ruhu taşıyor. Keza Seher rolüyle Hamiyet’e kol kanat geren Esra Kızıldoğan da aynı uyum içerisinde. Öne çıkmasını dileyebileceğimiz bir diğer karakterdir belki de Seher.
‘Hamiyet’, “bu ne bela” diyerek her gün isyan eden, evinden koparılıp gidecek yeri olmayan emekçi kadınların günümüzdeki temsiliyeti olarak sevabıyla günahıyla sahnede yer alıyor. Hamiyet’in güçlü ve kendine has hikayesi birçok aksaklığı örterek müziğin gücüyle seyirciyi finale taşıyor. Tiyatroseverler 25 Şubat MEB Şura Ankara’da, 1 Mart’ta ise İstanbul Zorlu’da bu müzikli tiyatroyu seyredebilirler.