‘İliç faciası kuralsızlığın ve kontrolsüzlüğün sonucu’
“İliç’i, benzer bir kaderi paylaştığı Eşme ve Fatsa gibi diğer yörelerden ayıran en önemli unsur yöre halkının direniş göstermemesi”
TÜRKİYE’DE altın işletmeciliğinin doğa ve canlı yaşamı üzerindeki yıkıcı etkileri İliç’teki siyanürlü liç alanının çökmesi ile bir kez daha tartışılmaya başlandı. Prof. Dr. Hayriye Özen bütün bu tartışmaların ilk başladığı Bergama Ovacık Altın Madeni mücadelesinden günümüze, İliç’le birlikte iyice gün yüzüne çakan kuralsızlığın nasıl evrildiğini değerlendirdi. İzmir Ekonomi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi olan Özen, İliç’teki facianın işte bu kuralsız ve kontrolsüzlüğün doğrudan bir sonucu olduğunu dile getiriyor.
Süreci Bergama köylülerinin altın madeni karşıtı direnişi ve verilen hukuk mücadelesinden itibaren ele alan Özen, altın madenciliğinde kamu yararı olmadığına yönelik 1998 yılında verilen ve itirazlara rağmen Danıştay tarafından kesinleştirilen yargı kararına dikkat çekiyor. Özen, “Türkiye gerçekten bir hukuk devleti olsaydı ve yargı kararlarına uyulsaydı, doğası itibarıyla oldukça vahşi olan altın madenciliği serüveni başlamadan bitmiş olabilirdi” dedi.
BERGAMA MÜCADELESİ NASIL SÖNDÜRÜLDÜ?
Bu mahkeme kararına rağmen madenin önünün, Bergama köylü hareketine karşı başlatılan “Ülke çıkarlarına aykırı hareket etme” suçlaması ile birlikte açıldığını aktaran Özen, “Devam eden süreçte, ciddi çevresel tahribata yol açan ve önemli riskler barındıran altın madenciliği, ekonomik kazançla ve ülke çıkarlarıyla özdeşleştirildi. Doğal çevre ve bu çevreye bağlı kırsal yaşam karşısında altın madenciliğine mutlak bir öncelik veren bir dizi yasal değişiklik yapıldı” dedi.
Altın madenciliğinin önünü açan kural tanımazlığın, ‘Bergama hareketi’ olarak bilinen toplumsal hareketin kazanımlarına karşı başlatıldığını belirten Özen, Bergama hareketinin hukuki kazanımlarının, siyasetçi, bürokrat, akademisyen ve gazeteci gibi çeşitli figürler tarafından yürütülen bir karşı kampanya ile aşıldığını aktardı. Bu kampanya ile yargı kararlarına rağmen altın madenciliğinin önünü açmak üzere hem altın madenciliği hem de Bergamalı protestocular hakkında çeşitli temelsiz iddialar ortaya atıldığını belirten Özen, “Türkiye’nin çok büyük altın rezervlerine sahip olduğu, altın madenciliğinin ülke ekonomisi için elzem olduğu, hatta ülkeyi ekonomik krizden çıkaracağı iddia edildi. Bunların yanı sıra, Bergama hareketinin dış güçlere hizmet ettiği, hareketin Alman vakıfları tarafından organize edildiği ve bazı protestocuların Almanya adına casusluk yaptığı gibi mesnetsiz iddialar, gazete haberleri, köşe yazıları, TV programları ve bedava dağıtılan bir kitap aracılığıyla kamuoyunun gündemine taşındı” sözleriyle Dr. Necip Hablemitoğlu’nun yazdığı kitabın olumsuz etkilerine dikkat çekti.
HUKUK TANIMAZLIK KURALSIZLIĞA EVRİLDİ
Altın madenciliğinin önünü açmak için benimsenen bu kanun/kural tanımaz tutumun, AKP iktidarları döneminde kuralsızlığa doğru evrildiğini ifade eden Özen bu dönemde kırsal yaşam karşısında altın madenciliğine mutlak bir öncelik veren bir dizi yasal değişiklik yapıldığının altını çizdi. Bütün bu değişikliklerle birlikte, doğal çevreyi ve doğal çevreye bağlı toplumsal yaşamı, altın madenciliğinin yaratacağı kaçınılmaz tahribat karşısında koruyacak bir mevzuatın neredeyse kalmadığını kaydeden Özen, şunları dile getirdi; “Böylelikle tarım arazileri, meralar, ormanlar, akarsu yakınlarını da içeren pek çok alanı kapsayan binlerce maden ruhsatı verildi. Altın madenciliği özelinde, bu ruhsatların bir kısmı - Uşak Eşme, Ordu Fatsa ve Erzincan İliç’te olduğu gibi - çevresel tahribata daha da yoğun bir biçimde yol açan ‘açık ocak’ ve ‘yığın liç’ yöntemi kullanan madenleri kapsadı. İliç’teki maden, Eşme’deki Kışladağ Madeniyle birlikte, Bergama hareketinin kontrol altına alınmasının ve altın madenciliğinin önünün açılmasının ardından açılan ilk madenlerden biriydi.”