‘Mahkemeye düşen, AYM kararını uygulamak’
1995’ten beri Galatasaray Meydanı’na çıkarak kayıp yakınlarının akıbetini soran aileler, dün mahkemeye çıkarak ifade verdiler.
CUMARTESİ ANNELERİNİN EYLEMİNDE GÖZALTINA ALINANLARIN DAVASI BAŞLADI
Cumartesi Annelerinin 950’inci hafta eyleminde gözaltına alınan 20 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması Çağlayan’da bulunan İstanbul 39’uncu Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. Cumartesi Anneleri/ İnsanları “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na” muhalefetten yargılanıyor.
Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu ve İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi, , Dünya İşkence Karşıtı Örgüt ve İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi, Turin Barosu, Lille Barosu, Tehlikedeki Avukatlar için Uluslararası Gözlemevi, Van ve Batman Baroları, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu, Almanya, Hollanda ve ABD başkonsolosluklarından temsilciler duruşmayı takip etti.
Kimlik tespitinin ardından hakim iddianameyi okudu. Duruşma, Cumartesi Annelerinden Hayrettin Eren’in kız kardeşi İkbal Eren’in savunmasıyla başladı.
‘BİZ BU ALANA, VAR OLDUĞUMUZ SÜRECE ÇIKMAYA DEVAM EDECEĞİZ’
Savunmasının başında ağabeyi Hayrettin Eren’in gözaltında kaybedilme sürecini anlatan İkbal Eren, “Bu durumda abim Hayrettin Eren’in akıbetini sorduğum için ben değil, abimin yaşam hakkını elinden alanlar yargılanmalı. Biz kayıp aileleri olarak bütün kapılar yüzümüze kapatıldığı için Cumartesi Anneleri olarak kayıplarımız için bir arada durmayı ve birlikte adalet mücadelesi vermeyi seçtik. 27 Mayıs 1995’ten beri Galatasaray Meydanı’nda Cumartesi Anneleri olarak anayasanın bize verdiği demokratik hakları kullanarak yüksek sesle sevdiklerimizin akıbetlerini soruyoruz ve mezarlarını istiyoruz. 2011 yılında başbakanlık görevi sırasında Recep Tayyip Erdoğan, Cumartesi Annelerini Dolmabahçe ofisinde kabul ederek, ‘Sizin sorununuz benim sorunumdur” diyerek Cumartesi Annelerinin haklı taleplerini karşılayacağı sözünü vermiştir. Fakat, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 2018 yılında bizi ve kayıplarımızı hedef alarak anneleri ‘terörist’ olarak ilan etmiş ve ‘O kaybedilenler Eminönü’de mendil satarken kaybedilmediler’ diyerek gözaltında kaybetmenin bir devlet politikası olduğunu kabul etmiştir” dedi.
699 hafta demokratik haklarını kullanarak Galatasaray Meydanı’nda oturduklarını, kayıplarının akıbetini sorduklarını belirten Eren şöyle devam etti; “941. haftada aynı eyleme kovuşturmaya yer yok kararı veren Cumhuriyet Savcısı Erol Çelik’in 950. hafta için dava açmış olması adaletin kendisi ile çelişmektedir. Ayrıca aynı gün (10 Haziran 2023) UEFA şampiyonlar ligi maçı İstanbul’da yapılacaktı. Maç gerekçe gösterilerek 950. hafta açıklamamız yasaklandı. Biz serbest bırakıldıktan sonra İstiklal Caddesi’ne geldiğimizde karşılaştığımız manzara bir çifte standart niteliğindeydi. Taraftarların taşkınlıklarını, küfürleşmelerini, meşalelerden çıkan dumanla ortamı göz gözü görmeyecek hale getirmelerini çevredeki sayısız resmi ve sivil polis bir günlük etkinlik yasağına rağmen müdahale etmeden sadece seyrediyordu. Biz neden sadece basın açıklamamızı okuyup dağılamadık? Adalet herkes için değil mi?”
‘OĞLUMU KAYBEDENLERİN YARGILANMASINI İSTİYORUM’
Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız 29 yıldır adalet beklediğini belirterek; “Oğlumu öldürenlerin yargılanmasını istiyorum. Ben 29 yıldır evlat acısıyla yaşayan bir anayım. Ben yüce makama sığınmak istiyorum ama kime sığınacağım.
29 yıldır hem adalet bekliyorum hem de oğlumun akıbetini bilmek istiyorum. Oğlum silah bulundurduğu için gözaltına alındı. Ben oğlumu kendi elimle karakola götürdüm. Oradan alıp savcılığa çıkaracakken bize oğlumuzu vermediler. Ben oğlum bir gün gelir kapımı çalar diye bekliyorum. Benim sanık değil oğlumu kaybedenlerin sanık olarak yargılanmasını isterdim oğluma ne yaptıklarımı sormak isterdim.
Ben o gün anayasal hakkımı kullandım. Ben davacıyım. Beni gözaltına alanlardan da beni yargılayanlardan davacıyım” ifadelerini kullandı.
Savunma adına ilk sözü alan Van Baro Başkanı Sinan Özaraz, “Kaymakam kanunsuz bir emir verdi, kolluk güçleri de bu emri yerine getirdi. Bu kanunsuz emri uygulayan kolluk, kararı veren idare makam yargılanmıyor, temel hakkını kullanan vatandaş yargılanıyor. Burada mahkemeye düşen Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamaktır. Bu sağlanmazsa hukuk devleti çiğnenmiş olacaktır. Bu insanların temel hak ve özgürlüklerine sahip çıkmak bizim yükümlülüğümüzdür” dedi.
Batman Barosu Başkanı Erkan Şenses ise, “Devletin resmi özür dilemesi gerekiyor ancak bunun yerine müvekkillerimizin sanık sandalyesine oturtulması, devletin ayıbıdır” diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Bu davanın üzerinde 12 Eylül’ün hayaleti dolanıyor. 2911 sayılı Yasa 1983’te cunta rejimi sırasında çıkarıldı. Ne hazindir ki siyasi iktidar sivil anayasaya ihtiyaç duyduğunu söylüyor, ancak cuntacıların çıkardığı yetkiyi sonuna kadar kullanıyor. Mahkemeye düşen anayasal haklarını kullanmak isteyen vatandaşların hakkını korumaktır.” diye konuştu.
Tek tek söz alan avukatlar yaşanan hukuksuzluğa dikkat çekerek, suçun unsurlarının oluşmadığını dile getirerek, müvekkillerinin beraatini talep etti.
Tanıkların savunmasının ardından ara kararını açıklayan mahkeme, eksik sanık beyanları ve hususların giderilmesi için duruşmayı 3 Ekim tarihine erteledi.